Söyleşi: Mehmet Özçataloğlu
Gülşah Özdemir Koryürek ile Zaman Yolcusu Kreta adlı videolu çocuk kitabı ve projesi üzerine konuştuk.
Zaman Yolcusu Kreta, bir proje olarak tasarlanmış ve yaymlanmış. Fikir nasıl çıktı ortaya? Kitabın doğuş hikâyesi nedir?
2008 yılından beri iklim değişimini takip eden biriyim, hatta o yıllarda bu konuyla ilgili çocuklar için bir tiyatro metni yazdım ama çocuklar da dahil kimsenin ilgisini çekmediğini gördüm. Anlatmayı bırakıp takip etmeye devam ettim. 2012 yılında Açık Radyo dinlemeye başladım. Ömer Madra’nın ve Ümit Şahin’in (tabii ki diğer pek çok programcının) bıkmadan, yorulmadan aktardığı bilgiler zihnimde birikip durdu. Ve 2018 yılında sevgili Greta Thunberg girdi hayatımıza. İklim değişimi yüzünden yaşadığı korkuları, adil ve iyi bir dünyada yaşama tutkusunu ve başlattığı mücadeleyi görünce çok sarsıldım. Özellikle de “ben bu işlerle uğraşıyorum çünkü bu benim ahlaki sorumluluğum” cümlesi hem zihnime hem de kalbime kazındı.
Ahlaki sorumluluk! Evet, modern dünyamızdaki insanların bir mirasyedi gibi davranıp, çocukların geleceğinden çalmasını kabul edemiyorum. Ebeveynlerin çocuklarını kendileri gibi müsrif yetiştirmesini içime sindiremiyorum, çünkü bugün yetiştirdiğimiz çocukların bizim kadar şanslı olmadıklarını biliyorum. Onlara sürdüremeyecekleri alışkanlıklar kazandırdığımızı görüyorum. Bu yüzden de iklim değişimi sorununa, tüketim kültürümüz üstünden bakıp bunu çocuklara anlatmak istedim.
Tüketim kavramını sorgulamak içinse dünya dışı bir karaktere ihtiyacım vardı çünkü bu saçma alışkanlıklarımızı ona anlatmaya çalışırken saçmalık kısmını daha iyi ve eğlenceli bir şekilde gösterebileceğimi düşündüm. Bu nedenle de zaman yolcusu bir uzaylı ve onun şair kedi arkadaşı ile hikâyemi şekillendirdim. Bence komik ve etkili oldu. Okurken çocuklarla çok eğleniyoruz. Bir uzaylıya, 80 kiloluk bedenlerimizi taşıtmak için tonluk araçlar yaptığımızı anlatmak gerçekten eğlenceli oluyor.
Geçtiğimiz yıllarda bir İsveç gazetesinde çıkan haber de bu noktada bana ilham verdi. 1800’lerin sonunda yaşamış, Greta’ya benzeyen bir madenci kızın resmini basıp, Greta’nın zaman yolcusu olabileceği esprisini yapmışlardı. Ben de bu yaklaşımı çok sevmiştim.
Çok uzun bir zaman kesitini kapsıyor kitap. Önce dinozorlar dönemine dönüyoruz sonra 2070 yılı ve Robowholar. Ardından da günümüze… Zorlu bir süreç gibi görünüyor. Neler söylemek istersiniz?
Dinozorlarla başlamak istedim çünkü bu dönem gezegen tarihimizde yaşadığımız son doğal yok oluş dönemi. En büyük değişimlerin yaşandığı, pek çok türün ortadan kalktığı bir dönem. Bu yüzden de hikâyenin burada başlıyor olması benim için anlamlıydı. 2070’li yıllar ise –bu şekilde yaşamaya devam edersek- iklim krizinin felakete döndüğü dönem. Bu dönemi görüp hatalarımızı düzeltmek umuduyla şimdiki zamana geri dönememiz de çok önemliydi. Çünkü bugün yaptığımız, yapacağımız her şey özellikle 2030’lardan sonrasını fazlasıyla etkileyecek. Pek çok bilim insanı türümüzü kurtarabilecek son nesil olduğumuzu söylüyor.
Zamanda yolculuk etmek, kurgu açısından zor gibi görünse de zaman yolcusu bir karakterle biraz daha kolay ve eğlenceli. Şimdi ikinci kitap üzerinde çalışıyorum ve ilk çağlara gidip tarım devrimini, yeme-içme alışkanlıklarımızı görmek, göstermek istiyorum. Yine uzun bir zaman aralığında dolaşacağız.
Proje sadece kitaptan ibaret değil. Kitapla birlikte hazırlanan animasyon video ve pandemi sonuna bırakılmış olan takas pazarları da var. Siz her aşamada var mısınız? Biraz da bunlardan söz eder misiniz?
Proje, araştırma aşamasının bile çıktıya/etkinliğe dönüştüğü ilginç bir çalışma oldu benim için. Kitap, video, takas pazarları, online süreç için tasarladığım alışveriş ilkeleri sorgulama atölyesi ve şimdi de yetişkinlerle yaptığımız “İklim Değişimi ve Çocuk” sunumlarıyla çok başlıklı bir proje.
Hikâye oluşurken, dikkat çekmek istediğim bilgileri bir video aracılığı ile verebileceğimi fark ettim. Evet çocuklara anlatmak istediğim bir derdim vardı ama bunu -çocuk edebiyatında hiç sevmediğim- öğretici bir üslupla yapmak istemiyordum. Bunun için de kitabın içine QR kod sistemiyle bir video ekledim. 5 dakikalık bir animasyon belgesel ile, en çok tükettiğimiz ürünlerin arkalarında bıraktıkları izi gösterdik. Kitaptan bağımsız olarak da, www.zamanyolcusukreta.com sitesinde izlenebiliyor bu film.
Başından beri, kitabı hayal ederken çocuklarla buluşup etkinlik yapmayı da hayal ediyordum. Buradan da takas pazarı etkinlikleri çıktı. Ama pandemi süreci ile birlikte online olarak yapabileceğim başka bir etkinlik daha tasarlamak zorunda kaldım. Online buluşmalarımızda alışveriş ilkelerimizi belirleyip, kartpostal hâline getiriyoruz. Çocuklar bu etkinliği çok sevdi, çok yaratıcılar ve tahmin ettiğimizden daha fazla şey biliyorlar.
Projenin her aşamasında varım ama tabii ki bu bir ekip çalışması. Hikâyeyi ben yazdım, Selin Saygılı resimledi, grafik düzenlemesini Kadir Ateş, editörlüğünü Ebru Aksoy ve Alev Topal yaptı. Videonun senaryosunu ben yazdım ama görsel tasarım ve uygulamasını Onur Demirsoy, seslendirmesini Gürsu Gür, ses tasarımını Korhan Koryürek yaptı. Tüm proje sürecini ve gelecek etkinlikleri paylaştığımız www.zamanyolcusukreta.com’un tasarımı ise Serdar Bağdır’a ait.
Atölye ve sunumlar tasarladık, yürütücülüğünü de yine ben üstleniyorum.
Kreta adı doğrudan Greta’ya çağrışım yaparak iklim krizi ile karşılaşacağımızı düşündürüyor. Fakat takas pazarlarna ayrıca değinmek istiyorum. “İkinci el, değişim, dolaşım” gibi kavramları yaşam pratiğine dökmeyi amaçlıyorsunuz. Dolayısı ile paraya karşı yani daha geniş anlamıyla kapital sisteme karşı bir duruş bu. Yaşadığımız iklim krizinin doğrudan bu sistemle ilgisi var mı?
Evet, doğru. Kreta, Greta’dan esinlenen bir karakter. Bu genç yaşında bu kadar önemli bir meseleyi dert edinip, bunun için çalışan biri uzaylı değil de nedir diye düşünüyorum bazen.
Takas pazarları vurgunuz için teşekkür ederim. Projenin bence en önemli kısımlarından biri de burası. İnsan türü deneyimleyerek, yaparak öğrenen/içselleştiren bir tür. Bundandır ki her kitabımda, dert edindiğim cümleyle ilgili bir atölye planlıyorum. Buradaki derdim tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamak, alternatifleri göstermek ve birlikte deneyimlemek. Takas pazarları ile birlikte, zaten üretilmiş olan bir ürünün yolculuğunu uzatmak, bir yenisinin daha üretilmesini engellemek ve çocukları “gerçek” paylaşım kültürü ile tanıştırmak çabasındayım. Bunları pek çok sebeple istiyorum: Aşırı üretimin iklim değişiminde muazzam bir etkisi var, hatta sebebi bile diyebiliriz. Bu yüzden istiyorum. Bu çılgın tüketim döneminin mecburen duracağını, sürdürülemeyeceğini biliyorum. Bu yüzden de çocukların böyle bir yaşantıya alıştırılmasını istemiyorum. Ve evet bu durumun adil olmadığını düşünüyorum! Gezegenin bir kısmı tabak tabak yemek dökerken diğer kısmının açlıktan ölmesi ne adil ne de sürdürülebilir bir durum!
Yaşadığımız iklim krizinin sistemle doğrudan ilgisi var, hatta çocuklar da bunun farkındalar: “İklim adaleti, sosyal adalettir,” diyorlar. En sevdiğim ve kitabın içinde de kullandığım sloganları. Evet kapital sisteme karşı bir duruş bu ama sadece benim ya da çocukların duruşu değil, aynı zamanda doğanın da duruşu. Çünkü doğa her parçasının meta hâline dönüştürülüp kapital bir değerle ölçülmesini ve yok edilmesini kabul edemiyor artık. Kendisinin bir kaynak, sermaye olarak görülmesini kabul edemiyor ve silkeleyip atacak bizi üzerinden. Ben de bu duruşun hikâyesini anlatıyorum çocuklara ama üretilmiş ideolojilerin diliyle değil, doğanın kendi diliyle anlatmaya çalışıyorum. Yazdığım hiçbir çocuk hikâyesinde ideolojik bir dil kullanmadım, kullanmayacağım da. Çünkü ben onların seçimlerine saygı duyuyorum, güveniyorum ve ne kadar çok farklı düşünce ile karşılaşırlarsa kendilerini o kadar sağlam temeller üstüne yapılandıracaklarını biliyorum. Onlara bir şeyi empoze etmenize gerek yok, kendi doğrularını buluyorlar çünkü. İklim adaleti, sosyal adalettir diyorlar işte!
Günlük yaşamımızın telaşı içerisinde durup üzerinde çok fazla düşünemediğimizi biliyorum iklim krizi konusunda. Fakat göz ardı ettiğimiz en önemli nokta çocukların üzerindeki etkisi sanırım. Özellikle çocukların üstündeki psikolojik etkisi noktasında söylemek istedikleriniz nelerdir?
En çok ilgilendiğim ve üzerine çalıştığım konulardan biri de bu oldu. Çok büyük ve çocuklara anlatılması çok güç bir sorunla karşı karşıyayız çünkü. Ölüm gibi, taciz gibi, savaş gibi… Bu yüzden de bu konuyla ilgili hem PDR öğretmenlerimizle (Canan Çağdavul, Ramazan Özkan, Yasemin Gültekin) kafa kafaya verip çalıştık hem de biraz uluslararası kaynak taradım. Maalesef işin bu kısmıyla ilgili yapılmış az çalışma var, ülkemizde neredeyse yok. Çocuklarımızın bizden ayrılma sürecinin bile (çok doğal bir süreç olduğunu düşündüğüm için bu örneği veriyorum) cilt cilt kitaplarla anlatıldığı bir dönemde bu konunun ihmâl edilmiş olması çok üzücü.
Hikâyeyi yapılandırırken bu konu üstüne çalışmaya başladım ve elde ettiğim bilgilerle yazdım. Çocukları umutsuzluğa sürüklemeyen, sorunun çözümüne odaklayan (önce 2070’lere gidip geri sonra geri dönmeleri ve çözüme odaklanmalarının sebebi de bu mesela…), yalnız olmadıklarını vurgulayan, bilim insanları tarafından doğrulanmış bilgileri yaş aralığına uygun bir şekilde parçalayıp, çocukların baş edebilecekleri hâle getiren bir dil oluşturmam gerektiğini gördüm. Hatta, 2008 yılında yazdığım oyun metninin bu bahsettiğim noktalardan ne kadar yoksun olduğunu fark edip yeniden yazmaya başladım.
Elde ettiğim bilgileri aynı zamanda bir sunum hâline getirip birkaç platformda yetişkinlerle de paylaştım. (Boğaziçi Üniversitesi İklim Araştırmaları Merkezi’nin Son Buzul Erimeden adlı Youtube kanalında yayınlanan sunumu örnek gösterebilirim.)
İklim krizi sürekli telaffuz edilen bir kavram. Hazır bunu konuşuyorken somut örneklerini de göstersek burada. Yakın dönemde yaşanan hangi olayları iklim krizi nedeniyle yaşadık?
Bilim insanı değilim o yüzden bu sorunuzu takip ettiğim kaynakların ağzından aktaracağım. Son yıllarda yaşanan âni hava olaylarının sıklaşması iklim krizinin en büyük göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor. Aşırı yağışlar, mevsimlerin kayması, gelmeyen kışlar ya da âniden başlayan kar yağışları… Mesela geçtiğimiz yıllarda Avustralya’da yaşanan büyük yangınları örnek gösterebiliriz. Rusya’daki Taygaların yanmasını, Venedik’deki su baskınlarını, geçtiğimiz aylarda Texas’ta yaşanan yoğun kar yağışını, ülkemizde her geçen yıl gittikçe tuhaflaşan mevsimsel değişimleri ve kuraklığı, gıda fiyatlarındaki artışı… Hatta bilim insanları kesin sonuç bildirmese de yaşadığımız pandeminin bile iklim krizi ile ilişkili olduğu konuşuluyor. Vahşi yaşam alanlarının daralması, türler arasındaki iletişimin bozulması aslında direkt bize ulaşmaması gereken virüslerle buluşmamıza neden oluyor ve bunun artması bekleniyor.
İklim krizi hayatımızın her alanını etkiliyor, etkilemeye devam edecek. Mesela şu anda iklim mültecileri konuşuluyor, çünkü tarım arazilerini kaybeden ya da yükselen sularla birlikte yaşam alanlarını kaybetmeye başlayan pek çok topluluk var. Ama bunlar bizden çok uzakta olduğu, küçük ve zaten dezavantajlı gruplar olduğu için şimdilik çok da umursanmıyor. Fakat bu göç, kavimler göçüne dönüp de ülkeleri itmeye başlarsa her şey değişecek.
Bu konuyu daha güncel bir şekilde takip etmek isteyenler için Prof. Dr. Levent Kurnaz’ı ve Açık Radyo’daki iklim programlarını takip etmelerini önerebilirim.
Kitap, video, takas pazarı… Projenin devamı aşamasında başka kitaplar ya da çalışmalar olacak mı?
Evet, çok heyecanlı bir yolculuğa çıktığımı düşünüyorum çünkü elimde pek çok becerisi olan iki harika karakter var; Kreta ve Şiva. Ve önümde de hayatımızın her alanını etkileyen büyük bir sorun var. Bu ikisi birleşince beni bir sürü yere sürüklüyorlar. Mesela şimdi gıda konusu üstüne çalışıyorum. Beslenme alışkanlıklarımız, neden beslendiğimiz, neyle beslendiğimiz ve tabii neyle beslenebileceğimiz… Öncesi, sonrası ve şimdi. Eğer çok büyük aksilikler yaşamazsam Kreta’nın devam kitapları da gelecek. Hatta bir animasyon çizgi dizi hayali de kuruyorum ve bunun için de çalışmaya başladım ama henüz netleşen bir şey yok.
edebiyathaber.net (10 Mayıs 2021)