Babamın Gölgesi: Mavi’nin romanı | Serkan Parlak

Mayıs 11, 2021

Babamın Gölgesi: Mavi’nin romanı | Serkan Parlak

Aşkın Zengin Akkuş’un “Babamın Gölgesi” adlı romanı geçtiğimiz aylarda kurulan Dark İstanbul Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Romanın merkezinde baba kız ilişkisi var, arka planda ise bir şirket üzerinden verilen çalışma hayatındaki olumsuz ilişkiler ağı. “Babamın Gölgesi” bir baba-kızın birbirlerini yeniden bulmasının yanında bir kadının da kendisini yeniden var etmesinin hikâyesini içeriyor. Dili tertemiz, anlatımı duru, çabucak okunuyor. Derdini dolaysız, yalın ve akıcı biçimde, yormadan okura aktarıyor.

Mavi Peri, romanın merkez karakteri. Güzel, cesur, zeki bir kadın. Romanın kişi kadrosu kalabalık ve hemen her karakter Mavi’ye göre konumlanmış, onu geliştirmek için kurgulanmış yan kişiler. Hikâye boyunca herkese iyilik yaparak kahramanlıklar gösteriyor. Mavi tam bir kahraman, herkesin yardıma koşuyor. Adil ve hakkaniyetli aynı zamanda. İşe başladıktan sonra patronu olan babasına “Bu ülkede insanın değeri yok. Varsa yoksa para, mal, mülk, şan, şöhret. Sen ve arkadaşların az önce tanımladığım o ülkenin minyatürünü yaratmışsınız şirkette. Çalışanların hiçbir değeri yok. Tepsiyi suratına fırlattığım o adam faşist yönetimin neferi,” diyecek kadar dürüst ve cesur.  Doğru bildiğinden vazgeçmeyecek kadar inatçı. İşte bu yüzden çocukken lakabı “Deli Mavi” . Mimarlık fakültesini ikinci sınıfta Sıtkı ile evlenmek için bırakıyor. Ve nasıl olduğunu anlamadan iki çocuklu evin tüm yükü omuzlarında bildik bir ev hanımı oluyor Mavi. Sıtkı ise tipik ilgisiz, sevgisiz çapkın bir koca. Ancak bu evlilik Mavi’nin babasıyla küsmesine neden oluyor. Baba-kız evlilik olayı sonrası birbirlerinden ayrı on beş yıl geçiriyor. Sonra bir gece kapı çalınıyor ve olaylar başlıyor. O gece açılan kapı aynı zamanda yeni bir Mavi’ye açılıyor. Baba-kızın yıllar boyunca içlerinde sakladıkları birbirlerine olan yoğun sevgileri kapının çalınmasıyla yüzeye çıkıyor. Babasının kızına olan güveni ise Mavi’nin içine gömdüğü özgür ve zeki kadının ortaya çıkmasını sağlıyor. Elimizde kelimenin tam anlamıyla bir kadın hikâyesi var. Kendini, kendi olarak var eden bir kadının hikâyesi bu.

Babamın Gölgesi’nin derin yapısında merkez karakter Mavi üzerinden kapitalist çalışma sistemine yönelik eleştirel bir yaklaşım var ve bu yaklaşım değerli.  Mavi, emek ve haktan bahsediyor. Örgüt sosyolojisinden hareketle çalışanlar ve verimlilik kavramları üzerine fikirler üretiyor. Roman boyunca Mavi bir patron olarak babasını eleştirerek onun kendini ve yaptıklarını sorgulamasına ve ek olarak pişmanlıklar yaşamasına neden oluyor. Ayrıca erkek egemen iş hayatına türlü göndermeler yaparak sivri bir dille eleştiriler getiriyor. “Ah Mavi, kapitalizmin altın kuralıdır: ağlamayan bebeğe emzik verilmez. Sen ne yaptığının farkında mısın? Uyuyan bebeği uyandırdın, uyandırmakla kalmayıp ağlattın.” , “Bir şirket çalışanları dikkate alınmadan yönetilemez. Onları yok sayamazsın. Sadece çalışmak zorunda oldukları bir mekâna gidip geliyorlar. Aidiyet duygularını çoktan kaybetmişler.” “Haddini aşan ben değilim. Had’lerinizden habersiz olan sizlersiniz. Yetkilerinizi kullanıp bir şeyleri düzeltme çanız yok. Böyle gelmiş böyle gider mantığının işlemesi için bir araya gelmiş yönetici ordusundan başka bir şey değilsiniz.”, “ İnsanca yaşamak için mücadele ediyoruz.” gibi. Bu çalkantılı iş hayatı Mavi’nin özel yaşamına da yansıyor. Eşiyle, çocuklarıyla, arkadaşlarıyla, ev hayatıyla sorunlar yaşıyor, her şeyi düzeltmek için olağanüstü çaba harcıyor. Kendisi ve çevresindeki herkes için daha iyi bir yaşam istiyor ve bunun için savaşıyor. Kimi zaman kendini tükenmiş hissediyor ama ayağa kalkıp mücadelesine devam ediyor.

Yazarın şöyle bir yorumu var romanıyla ilgili verdiği mülakatta: “Emekleriyle var olmaya çalışırken, patronları tarafından sömürülen işçileri basında ya da medyada her gördüğümde, bu konuda kitap yazma hevesim ikiye katlanıyordu. Bunun yanında, erkek egemen bir toplumda, kadınların kariyer basamaklarını çıkarken, eril gücün engeliyle karşılaşmaları da itici güç oldu benim için. Bu kitabı yazarken en önemli çıkış noktam ise, ev hanımı olduğu için önemsenmeyen bir kadının, bir holdingin başına geçip yönetimi ele aldığında, elindeki sihirli değnekle neler yapabileceğini gösterebilmekti. “Erkeklerin yönettiği bir dünyada eksik olmayan savaşlar ve her türlü olumsuzluklar, kadınların yönetimi devralmasıyla sonlanır mı?” sorusuna cevap aramaya çalışırken, bütün bunları bir şirketin yönetimiyle ölçeklendirerek anlatmaya çalıştım. Bu, işin sosyolojik yanıydı. Duygusal anlamdaki çıkış noktam ise “baba ve kız” arasındaki ilahi sevgiyi vurgulamaktı.”

Akkuş, bir yazar olarak kadın mücadelesine sessiz kalmamış, tarafını açıkça göstermiş.“Karılarını öldürdükten sonra hâkimin karşısına kravatla çıkıp masum tavırlar takınan sanıklar gibisin. Karşında bu numaraları yutacak hâkim yok. Beni öldürmen için illa ki bıçağı vücuduma saplaman gerekmiyordu. Sen o hançeri ruhuma sapladın.” Yetmiş yaşındaki komşusu Hayriye Teyze Mavi’ye “Benden sana tavsiye; hayatını kimse için harcama. Başkalarına adadığın hayat, kendi yaşamından çalıntı olduğu için kimseye hayrı dokunmayacaktır. Kendi hayatına sahip çıktığın sürece onlara faydan olur,” diyor. Şirketin finans müdürü yakışıklı ve karizmatik Deniz’e âşık olarak savaşacak bir cephe daha açıyor kendine Mavi. Mavisini bulan Deniz, Denizini bulan Mavi… “Babamın Gölgesi” okura bir yandan baba-kız ilişkisinin ne derece güçlü olduğunu anlatırken, öbür yandan sevdiklerimizin kalbini ne kadar boş sebeplerle kırdığımızı, ancak tamir etmenin hiç de zor olmadığını gösteriyor. Yine de şu temel soruları sormaktan geri kalmıyor: “Kaybettiğimiz zamanı telafi edebilir miyiz? Sevdiklerimizle bir arada geçireceğimiz yılları ne uğruna heba ettik?”

Sevginin iyileştirici gücü dalga dalga önce kitaptaki her kahramanı sonra okuru ısıtıyor, sımsıkı kucaklıyor. Mücadelenin arzusu her daim cesaret veriyor.

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (11 Mayıs 2021)

Yorum yapın