Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Makbule Aras Eivazi’yi, eşi Farhad Eivazi ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Evimizde, ama çalışma masasında değil, o masa sadece kitaplar, mürekkepler, kalemler, ufak kaktüsler için var, ama yazı yazmak için değil. Rahat bir koltuğa kurulur ve tıkır tıkır bilgisayarda yazar. Dışarıda kafede ya da kalabalık bir yerde yazabildiğini görmedim hiç. Gecenin bir yarısı kalkıp salona gittiğine de çok şahit oldum. Hatta ve hatta dışarıdan gelen ışıkla yetinerek masadaki müsveddelere eline geçirdiği herhangi bir kalemle, aklındakilerin uçup gitmesinden korkarak hızlı hızlı yazdığına da! İşin garip tarafı ertesi gün o yazdıklarını okuyabilmesi! O karmakarışık yazıları nasıl olup da okuyabildiğini hiç anlamıyorum, bazen rüyalarını da aynı şekilde gecenin bir vakti yataktan süzülüp giderek karanlıkta yazar. Normal saatlerde o yazarken aynı odada ben de illaki bir şeyle uğraşıyor olurum. Birden benim ne yapıp ettiğime bakmadan, o anki ruh halime hiç dikkat etmeden, kafası bütünüyle kurmacasına gömülü, yazdığı öyküyle ilgili bir şey söyler, bir şey sorar ve benim de onun ne söylediğini hemen anlamamı, cevap vermemi bekler ya da mesela bir öyküye son noktayı koyar ve hemen bana okumak ister.
Eşinizle yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Biz her şey hakkında birbirimizle bir şeyler konuşur, tartışırız mutlaka. Bazen çeviri yaparken bir kelimenin etimolojisine dalar, oradan oraya zıplayarak bir iki saat geçiririz kelimelerle, deyimlerle. Bazen birimizin okuduğu bir kitap üzerine, bir yazı üzerine konuşur, birbirimizin ne düşündüğünü merak eder, anlamaya çalışırız. Özellikle internet ortamında okuduğumuz bir yazıyı, bazen sosyal medyada gördüğümüz bir şeyi hoşumuza gitmişse mutlaka birbirimize okuruz. Bazen taban tabana zıt şeyler de düşündüğümüz olur, bunları bilmek ve anlamak da bir tür keşif zevki verir ikimize de. Tabii her zaman değil, bazen de tam tersi olur, bu zıtlık birbirimize tuhaf tuhaf bakıp susmamıza da neden olur. Benim İranlı oluşum ve sinemacı olmam da bir kültürel zenginlik sunuyor doğrusu bize. Dolayısıyla İran edebiyatı, sineması, resmi, tiyatrosu, medyası üzerine de epeyce bir şeyler paylaşırız, iki kültürün kesiştiği ya da ayrıştığı noktaları bulmak da zenginleştirici bir hayat deneyimi sağlıyor.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Bazen karaktere bazen olay örgüsüne dair fikir alır ama çoğu zaman okuduğu metne zaten son halini vermiş olarak okur bana. Nadiren bir karaktere ya da öyküdeki herhangi bir duruma dair kafasında soru işareti oluşur, o zaman sorar: Sence bunda sahici olmayan bir şey var mı, karakterin şu özelliğini gerçekçi buldun mu, seni ikna etti mi tarzında sorulardır bunlar. Ama dediğim gibi bunu da nadiren yapar.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Ritüel mi? Ritüeli filan yoktur! Yazı yazarken ona yaklaşmayacaksın sadece! Soru sormayacaksın, bir şey söylemeyeceksin. Bir de arada kahve getirip koyacaksın önüne, ama yavaşça.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Valla kitap mitap okuduğu yok, dersten çıkıp derse giriyor, kalan zamanda da durmadan yazıyor. Şaka şaka. Yazı yazmak için asla kullanmadığı yazı masasının üstünde sağlı sollu iki kule var şimdi, Sağ kule:
Elias Canetti Marakeş’te Sesler
Antoni Cassas Ros, Enigma
John Cheever, Güz Nehri
Rachel Seiffert, Günün Sonu Yok
Olga Tokarczuk, Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde
Pune Haeri, Kadınlar, Devler ve Diğerleri
Antoni Cassas Ros, Almodavar Teoremi.
Sol kule:
Daryush Shayegan, Yaralı Bilinç
Necati Güngör, Yolun Başı
ve Alman Lisesi öğrencilerinin sınav kâğıdı zarfları(sarı ve kalın)
edebiyathaber.net (13 Mayıs 2021)