Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Genelde her çizerin verdiği cevabı vereceğim çocukken. Sürekli çizdiğimi söyleyemem, orta okulda resim dersinden sürekli zayıf aldığım için uzunca bir süre çizmeyi bıraktım.
Sonra Marmara Güzel Sanatlar fakültesi İç mimarlık bölümüne girdim. İş güç derken tekrar çizimi bıraktım. 2010 sonrası Seyfettin Efendi maceralarıyla rutin bir çizim dönemine girdiğimi söyleyebilirim.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Dönem hikâyesiyse dönemin fotoğrafları, resimleri ya da o dönemde geçen film ve diziler çok yardımcı oluyor. Seyfettin Efendi üzerinde çalışırken Scorsese’nin dönem uyarlamaları konusunda çok titiz olduğunu fark ettim mesela.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Uyumlu çalışabileceğim yazarları seçmeye çalışıyorum genelde. Sonuçta hikaye olarak yazılmış bir şeyi çizgi romana çevirdiğinizde “uyarlama” oluyor.
Tam anlamıyla sadık kalmak çizgi romanın dilini bozuyor. Ayrıca bir editörle çalışmadım ama Yabani çizgi roman dergisinde editörlük yapıyorum. Yazar ve çizerin ortak çalışabileceği ikisinin de içine sinecek bir bağlantı kurmaya çalışıyorum genellikle.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Biraz eskide kalsa da 90’lı yıllar İngiliz tarzını çok seviyorum çizgi roman ekolü olarak. Bisley, Fabry çok sevdiğim çizerler. Tabii bir şey üretirken ne kadar fazla kaynak kullanırsanız o kadar orjinal bir ürün ortaya koyarsınız diye düşünüyorum. Sadece çizgi roman değil bilgisayar oyunları, masa üstü oyunlar, kart ya da kutu oyunları da takip etmeye çalışıyorum.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Öncelikle hikayeyi kurgulamak ve yazmak gerekiyor. Sonrasında bu hikayeyi senaryolaştırıyoruz. Sonra işin en fazla zaman alan kısmı eskiz ve çizim aşamasına geliniyor.
Bu arada karakter tasarımları üzerinde de çalışmak gerekiyor tabii. Nihayetinde balonlar, yazılar konuluyor, son okumalar yapılıyor ve matbaaya yollanıyor.
edebiyathaber.net (12 Haziran 2021)