Söyleşi: Cihan Taşan
Samet Altıntaş ile Timaş Yayınlarından çıkan Ben Şeyh Bedreddin adlı kitabı üzerine konuştuk.
Son çalışmanız Ben Şeyh Bedreddin/Derviş-Devlet-İsyan’da bugüne kadar yazılmış Bedreddin kitaplarından farklı olarak ne anlatıyorsunuz?
Bedreddin monografisini yazarken, Simavlı üzerine yazılmış çok güzel kitaplar okudum. Hemen hepsinden yararlandım, kaynakçaya da kaydettim. Çalışmamın alametifarikası 14. yüzyılı modern zamanlara taşıyan görsel zenginliğiyle belgesel tadında olması diyebilirim. Bedreddin meselesine salt ideolojik bir gözlükle bakmadım. Böylesi bir perspektif işimi hem kolaylaştırdı hem de zorlaştırdı.
Neden zorlaştırdı?
Çünkü belli bir dünya görüşünün vazettiği Bedreddin imajı bana yanlı/ş geliyordu. Türk solunun ya da Türk sağının muhayyilesinde yarattığı Bedreddin’i benimsemedim. İdeolojik terzilerin elinden çıkan kıyafetleri reddettim; bu da işimi zorlaştırdı. Çünkü belli bir dünya görüşüne yaslanarak bir portre çizseydim, sanırım işim daha kolay olurdu. Ben Şeyh Bedreddin’i 1416 İsyanı’nın arkaplanını, Simavlı’nın bizzat kaleme aldığı hukuk kitaplarının fikri arkeolojisini anladığım kadarıyla yaparak bir anlatı ortaya koydum. Neticede Şeyh’in huruca kalktığına dair net bir veri olmadığı gibi, Börklüce’nin söylediği sözlerin ne kadarı Bedreddin Mahmud’un kelamı muğlak. Zaten meselenin bu tarafı da ‘tarihin çözülemeyen problemi’ni imliyor.
Ortada var olan isyanın şefi kim öyleyse?
Şayet Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in kalkışmalarına, resmî tarihin serdettiği gibi Şeyh Bedreddin sufle verdiyse zaten fail belli.
O zaman sizin itirazınız neye?
Ben Bedreddin’in torunu Hafız bin İsmail’in kaleme aldığı Manâkıb-ı Şeyh Bedreddin’i genel Bedreddin tarihçilerinin aksine oldukça önemsiyorum. Bu kurguda Bedreddin, kendisi hakkındaki huruç suçlamalarını reddediyor.
Peki ya torunu, dedesini temize çıkarmak için böyle bir yama yaptıysa tarihin üstüne?
Pek muhtemel tabi. Zaten kitapta da yazdım: defoları, bazı görmezden gelmeleri olmasına rağmen yine de elimizdeki dört başı mamur Bedreddin biyografisi Hafız Halil’e ait. Ben aslında Bedreddin’in fıkıh kitaplarındaki tavrına, tonuna bakarak onun böylesi bir kalkışma içinde olacağına ihtimal vermiyorum. Simavlı gerçekten bir ‘isyan sahibi’ olsaydı bu devrim yürüyüşünü reddetmezdi mahkemede. Mustafa ve Kemal’in başkaldırılarını duyunca Hacca gitmek için İznik’ten ayrıldığını, içtihat ettiğini ve işlerin bu hâle geldiğini söylüyor Çelebi Mehmed’e. Kaldı ki onun idamı şer’en değil, örfendir. Böylesi bir hukukî yolun izlenmesi de başka şeyler söylüyor olsa gerek.
Ne gibi başka şeyler söylüyor?
Şimdi bir kere Osmanlı’nın Mehmed Çelebi eliyle fetret bunalımdan çıktığını göz ardı etmeyelim, Bedreddin’in de Musa Çelebi’nin kazaskeri olduğunu unutmayalım. Zaten Musa’nın kaybetmesi sonrası ilmine hürmeten İznik’e sürülüyor Bedreddin. Osmanlı hanedanı yol ayrımında. Dolayısıyla devlet yeniden dizayn edilirken, çatlak ses istemiyor. Bedreddin ise hepi topu üç yıllık kazaskerliği döneminde, özellikle Camiu’l-Fusuleyn, yani Yargılama Usulüne Dair adlı kitabında müesses nizamın tekerine çomak sokmuş. Şeyh’in bilhassa Rumeli’nde karizması etkin. Hâl böyle olunca Osmanlı vahdetinden hoşlanmayanlar onun etrafında toplanıyor. Sonrasında olanlar oluyor zaten…
Resmettiğiniz gibi mesele çetrefil. Peki, Şeyh Bedreddin’in hâlâ gündemde olması hakkında ne söylersiniz?
Bir kere Nâzım, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’nı yazmasaydı, akademik ve amatör tarihçilerin dışında Simavlı bu kadar popüler olmayacaktı. Her ne kadar Nâzım’ın yarattığı Bedreddin, tarihle örtüşmese de Şeyh’in şöhretini büyük oranda şaire borçluyuz. İmparatorluğun ilk sufi direnişi her yönüyle dikkat çeken bir konu. Mesele 15. yüzyılda kalmamış, daha dün olmuşçasına insanların gündeminde. Çünkü yukarıda da söylediğim gibi her kesimin, herkesin kendine göre bir Bedreddin’i var.
Sizin Bedreddin’iniz hangisi?
Arka kapakta yazılan gibi: Samet Altıntaş, tarihin yanlış tarafına düşen Şeyh Bedreddin’i, yani bir Rumeli çocuğunu, Seyyid Hüseyin Ahlatî’nin müridini, Musa Çelebi’nin kazaskerini, melamet hırkasına gizlenen Varidat’ı, İmparatorluğun ilk sufi direnişini, ‘dünü bugüne bağlayarak’ anlatıyor.
Son olarak neler söylersiniz?
Aslında Şeyh Bedreddin ve onunla irtibatlandırılan isyan, tarihçiler için bir turnusol kâğıdı. Çünkü Bedreddin üzerinden devlet aygıtını da resmî tarihi de her şeyiyle olmasa da anlamış olursunuz. Çünkü Osmanlı’da halkın haksızlıklara karşı gösterdiği her tepki genel ortalamada ‘zındık hurucu’ diye gösterilmiştir. Çünkü böylesi bir etiketin toplumda da karşılığı var, devlet için de oldukça maliyetsiz bir yol. Peki böylesi bir şablonu kabullenmenin sonucunda ne olmuştur? Bedreddin’in kafasındaki hukuk modeli işletilmediği için Türkiye’nin hak-adalet-özgürlük kavramlarına ulaşması çok zaman almış, olan yine halk’a olmuştur.
edebiyathaber.net (29 Haziran 2021)