Mithat Cemal Kuntay tarafından yazılan ve Oğlak Yayınları etiketiyle okurla buluşan “Sarıklı İhtilalci Ali Suavi” her anlamda nitelikli bir biyografi kitabı.
Ali Suavi, okuryazar bir anne ve ilim sahiplerine saygılı bir babanın oğlu olarak Cerrahpaşa’da doğar, büyür, rüşdiyeden mezun olur. Din ilimleri arasında en sevdiği hadis ilmidir. İstanbul’da çıkan Muhbir gazetesinde yazmaya başlayan Ali Suavi’nin gazeteyi çıkarma nedeni; Girit Müslümanlarına yardım için para toplamak, Mısır Valisi’nin hidivlik hırsını eleştirmek ve meşruti yönetim isteğini dile getirmektir. Bu amaçla gazetede telgraf ve oyun metinlerini araç olarak kullanır. Dönemin vezirlerinden Sami Paşa ve oğulları tarafından himaye edilir, Mısır Valisi’nin kardeşi meşruti yönetim yanlısı Mustafa Fazıl Paşa’nın desteğini alır. Namık Kemal’le politika arkadaşı olur. Ali Suavi, Ali Paşa’nın Belgrad dahil birçok kaleyi Sırplara hediye eder gibi vermesi üzerine gazetesi Muhbir’de yayınladığı eleştiriden dolayı, tevkif edilerek Kastamonu’ya sürgüne gönderilir. Gazetesi kapatılır. Yazara göre bu sürgünün asıl nedeni gazetesi aracılığıyla Millet Meclisi isteğini dile getirmesidir. Saray, şeyhülislam ve Bab-ı Âli eleştirileri kaldıramaz.1867-1876 tarihleri arasında Avrupa’da yaşayan, hamileri Mustafa Fazıl Paşa’nın bizzat yazarlık ve ihtilal teşebbüs masraf maaşı vererek desteklediği Yeni Osmanlılar üyesi Ali Suavi önce Paris, ardından Londra’da çıkan Muhbir’de yazmaya devam eder. Matbaa malzemelerinin satılması üzerine gazete bir süre sonra çıkmaz olur. Suavi’nin şeriat ve fıkıhla ilgili makaleleri Hürriyet’te yayınlanmaya başlar. Yazılarında şeriatla ıslahatı, Batı tarzı modernleşme mantığıyla uzlaştırmaya çalışır. Bazı durumlarda zora dahi başvurulabileceğini savunur. Gazetede özellikle Namık Kemal tarafından Yeni Osmanlılar arasında sanki fikir ayrılığı yokmuş havası yaratılmaya çalışılmaktadır.
Ali Suavi, 1867’de geldiği Avrupa’da 1871’de padişaha olumlu yaklaşmaya, Türk Birliği yerine İslam Birliği’ni savunmaya başlayacaktır. Sonunda Namık Kemal’le arası açılır. Belgesiz dedikodular çoğalır. Paris’te meşrutiyet yanlısı V. Murad’a yönelik vatan sevgisi temalı Montenegro adlı kitabı çıkarması üzerine dönemin bütün aydın ve yöneticileri tarafından dışlanır. II.Abdülhamit tahta çıkana kadar da Paris’te kalır. 1876 Meclis-i Mebusan seçimlerinde sandıklara isminin atıldığını öğrendiğinde sevinçten ağlar, tekrar İstanbul’a döner. Namık Kemal bu dönemde çok sayıda kişi bir araya gelerek iş yapamamaktan, hemen birbirini yemeye başlamaktan dert yanmaktadır. Muhbir’in kapanması, aylıkların kesilmesi, Namık Kemal’in İstanbul’a dönmesi üzerine Ali Suavi yüksek memuriyete geçeceğini de düşünerek ki yanılmaktadır, Namık Kemal’i padişah karşıtı göstermeye çalışır. Yazar bu durumun Suavi’nin ilkeleri veya menfaatleri değil, öfke ve mizacından kaynaklandığını düşünür. Aralarındaki düşmanlığın asıl nedeninin İstanbul’a dönerek padişaha bağlılığını bildiren Mustafa Fazıl Paşa olduğunu belirtir.
II. Abdülhamit’in izniyle dönmesi, önce saraya müşavir ardından Mekteb-i Sultani’ye müdür olması, meşruti yönetim aleyhinde yazması, sürgündeki Mithat Paşa’yı, Namık Kemal’i eleştirmesi tepkileri ve düşmanlarını daha da artırır. Aralarındaki çatışmayı II.Abdülhamit kullanır. Bu dönemde Yeni Osmanlılar’a taktik gereği memurluklar dağıtılmaktadır. Ancak eskiden meşrutiyet yanlısı olması, Avrupa’dayken yazdıkları, padişahlara sümüklü halifeler demesi II. Abdülhamit tarafından unutulmaz, 1877’de görevden alınır. 93 Harbini saraydan yöneten II. Abdülhamit’e yönelik övgülerinin karşılıksız kalması, üstüne üstlük görevden alınması öç duygusu yaratır. Ali Suavi, tarihe Çırağan Vak’ası olarak geçen olayda beş yüz civarı Rumeli muhaciriyle saray baskını yaptığı sırada başına sopayla vurularak öldürülmesiyle geçer. Yazara göre II.Abdülhamit’i tahttan indirmek amacıyla yapıldığı iddia edilen bu baskınla ilgili bir belge yoktur. Amaç, Rodop Balkanlarında mücadele eden kahramanların başına V. Murad’ı geçirmektir. Rivayetler muhteliftir: Suavi deliydi, Rus ordularını İstanbul’a sokacaktı, baskını bizzat padişah yaptırdı gibi. Olayın ardından Ali Suavi, padişahın gözüne girmekten başka dertleri olmayan çevreler tarafından paragöz, dolandırıcı, ajan olmakla itham edilir.
Bu nitelikli monografi metni, Mithat Cemal Kuntay’ın monografiye özgü bütün yorumunu açık biçimde içeriyor. Bu tespitin en önemli kanıtı olarak, yazarın dönemi şekillendiren akım, tartışma ve çelişkileri varlığında bütünleştiren Ali Suavi’nin eylemlerinin sonuçlarını sürekli maddi ve manevi talihsizliğine bağlaması olarak gösterilebilir.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (13 Temmuz 2021)