Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Eylem Ata Güleç’i, yakın arkadaşı Sacide Alkar Doster ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Artık aynı şehirde yaşamadığımızdan o odayı aklımda kalan son haliyle anlatabilirim. Aydınlık, duvarında kitaplar olan küçük bir çalışma odası hatırlıyorum. Dinlenmek için bir sedir, yanında küçük bir sehpa, sehpanın üzerinde okuduğu kitap. Yazmak, yalnızlık gerektirdiğinden sanırım, onu yazarken hiç görmedim. Genellikle evin kalabalık olduğu saatlerde ya da öğlen molalarında dışarıda buluşurduk.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Arkadaşlığımızın başında bizi birbirimize yakınlaştıran şey kitaplardı. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda o günkü okuma zevklerimizin birbirinden ne kadar uzak olduğunu fark ediyorum. Zaman ikimizi de dönüştürdü. Galiba en çok da beni, Eylem beni hiç bilmediğim öykülerle, öykücülerle tanıştırdı. Dergi alma alışkanlığım da o zamanlardan kalma. Aynı dergileri alıp içinden en sevdiğimiz öyküleri konuşurduk. Mesafelere rağmen bu durum hâlâ aynı. Bizi heyecanlandıran, yeni keşfettiğimiz yazarları konuşuyoruz. Sevdiğimiz yazarların yeni kitaplarını, dergilerde karşımıza çıkan öyküleri konuşuyoruz. Bir öyküyü ya da bir öykü kitabını bizim için anlamlı kılan nedenleri tartışıyoruz bazen. Ya da edebiyatın günümüz Türkiye’sindeki işlevinin ne olduğu/olması gerektiğini. Günün sonunda fikir ayrılıkları da var, ortaklıklar da.
Şunu da paylaşmak isterim. Bazen günlük pratiklerimiz (ikimizin de) öykülerimize sızıyor. Örneğin Eylem’in kızı için muhabbet kuşu almaya gitmiştik. Kuşçuda çalışan 10’lu yaşlarında çocuk kuşu küçük bir karton kutuya koyunca bu kutu çok dar eve varıncaya kadar eziyet olur hayvana demiştik. Çocuk daha büyükçe bir kutu bulup getirmişti. Kuşu küçük kutudan büyük kutuya aktarmaya çalışırken kuş uçmuş dükkânın büyük cam kapısına çarpmış, gagası kırılmış ve ölmüştü. Eylem’le ikimiz donup kalmıştık. Üzüntüyle eve dönerken yol boyunca eziyet olmasın diye yaptığımız şeyin zavallı kuşun hayatına mal olmasını konuştuk. Sonra bu olaya ikimiz de birbirimizden habersiz yazdığımız öykülerde rastladık.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Eylem’in birçok öyküsünü henüz hamken okudum. Öykülerinin odağı belli olsa bile, karakterlerin sonradan epey şekil değiştirdiğini söyleyebilirim. Benim önerilerim genellikle öykü karakterlerinin tutarlılığı üzerine olur. Bir karakterin söyleyeceği söz onunla ne kadar özdeş, konuşan yazar mı yoksa karakter mi bunu önemserim. Eylem, söylediklerimi dinler ve konuşmanın ardından bir süre bekler bu süre metni hakkında duyduklarını kendi içindeki süzgeçten geçirdiği süredir. Neticede bazen söylediklerime ikna olur ve değişikliğe gider bazen de metnin mevcut haliyle kalmasını ister. Kimi zaman da ikimizin de düşünmediği bazı değişiklikler gerçekleşir öyküde. Son halini okuduğumda bütün o konuşmalarımızın dışında bir öyküyle karşılaşıp şaşırırım. İşte en sevdiğim öyküleri kurgusunun kendiliğinden -bir bakıma yazarından kurtulup- metnin kendi kendini inşa ettiği öyküleridir. Mesela İncirin İnancı, Viyan ve Rüzgâr Eserse ilk hallerini bildiğim ve sonra nasıl büküldüklerini gördüğüm öyküler oldukları için en sevdiğim öyküleridir.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Sanırım bir ritüeli yok. Ama aradığı şeyin çocuk gürültüsünden arınmış bir sessizlik olduğuna eminim. Bu yüzden de genellikle çocuklar evde yokken veya onlar uykudayken yazmaya çalışır. Balkonda bir sigara içer ve masasına oturur.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Öznur Yalgın/Ağırküre (Telefonda Öznur Yalgın’ın öykülerini kendi öykü kurma anlayışına benzettiğinden bahsetti.), Birgül Oğuz/İstasyon, (Yazarın kitap hakkındaki söyleşisini izleyip etkilendiğini ancak İstasyon’da psikolojik atmosferin kendisine geçmediğini okumayı sürdürme motivasyonu bulamamasına rağmen kitabı bitirdiğini anlattı. Ardından Hah’ı ne kadar severek okuduğumuzu konuştuk.) Sophie Mackıntosh/Su Kürü, (Yazmakta olduğum öyküyü Su Kürü’nü okumadan bitirmemem konusunda bana baskı yaptı.) Ayça Erkol/Bir Kış Gecesi Misafiri (Şu an okuduğu)
edebiyathaber.net (22 Temmuz 2021)