“Türkiye’de eleştiri yok!” cümlesini yaşlı, genç neredeyse tüm yazar ve şairlerden duyabilirsiniz. Yaygın bir kanıdır, değiştirmeye çalışmak da pek mümkün değildir. Yazmaya başladığımda benim de yürekten inandığım bir yargıydı eleştiri yokluğu ve hâlâ da inanıyor olabilirim. Oysa bugünden 80’li yıllara baktığımızda durum hiç de bu kanıyı doğrulayacak bir görünümde değil. Memet Fuat, Mehmet H. Doğan, Fethi Naci, Asım Bezirci, Rauf Mutluay, Füsun Akatlı, Mehmet Kaplan, Hüseyin Cöntürk, Berna Moran, Adnan Benk, Selahattin Hilav ve daha niceleri hayattaydı. Daha da ilginci, Adnan Benk tamamen eleştiriye ayrılmış bir dergi olan Çağdaş Eleştiri’yi yayınlıyordu. Ama bize göre eleştiri yoktu, çünkü bu eleştirmenler bizlerin yazdıkları ile ilgilenmiyordu.
Kendi söküğümüzü kendimiz dikmekten, kendi eleştirimizi kendimiz yazmaktan başka çare yoktu. Yayınlanan ilk yazım bir deneme, ikinci yazım bir eleştiridir. Salâh Birsel’in şiir çevirileri üzerine yazmıştım. “Tavşan Suyuna Çorba” başlıklı yazım Ankara’da yayımlanan Yeni Olgu dergisinde çıkmış, yıl 1981. Yani eleştiride 40 yılımı doldurmuşum. Ama bugün sorsanız eleştirmen olarak adımı anan olmaz. Neyse ki böyle bir beklentim yok.
Bizim kuşaktan 40 yıllık çok eleştirmen çıkar. Tuğrul Tanyol, Oktay Taftalı, Ali Günvar, Haydar Ergülen, Adnan Özer, V.B. Bayrıl, Seyhan Erözçelik, Orhan Kahyaoğlu, Yücel Kayıran, Metin Cengiz, Atilla Birkiye… Eleştiriye emek vermiş çok arkadaşımız var. Şiir üzerine çok yazdık. Üstelik bu şair ve yazarların çoğunun yazıları dergilerde kalmadı, kitaplaştı. Ama hiçbiri “eleştirmen” olarak sayılmıyor. Tıpkı zamanında şiir üzerine yazmış bir çok şair gibi… Necatigil, Attilâ İlhan, Cemal Süreya ya da Turgut Uyar da eleştirmen sayılmaz. Bu isimlere Hilmi Yavuz, Özdemir İnce, Enis Batur, Ebubekir Eroğlu gibi şairleri de eklemek gerek. Yok saymadan bir tek Ahmet Oktay kurtulur. Edebiyat tarihi yazmış olan Şükran Kurdakul’u nereye koyarız bilemem. Anımsamadığımız kesin.
“Eleştirinin yokluğu” iddialarında en önemli tartışma noktası çağdaş eleştirinin büyük ustası sayılan Nurullah Ataç ve beğendim/beğenmedim’li eleştiri anlayışı kuşkusuz. Ataç’ın günlük gazete yazılarından temellenen bu anlayış pek sevilmese de aslında bize en uygun eleştiri anlayışı. Çünkü kendimizi ne kadar Avrupalı saydırmaya çalışsak da aslında bir Doğu Akdeniz ülkesiyiz. Eleştiri denilince de aklımıza sadece övgü ya da sövgü gelir. Hakkımızda yazılmış bir yazıya “beni ne kadar övmüş” diye bakarız. Çünkü beklediğimiz övülmektir, yazıyı yazan eleştirilerini kendine saklamalıdır. Ataç’la ilgili anılarda sevmediğini beğenmediğini yazdığı şiirlerin yazarlarının kendisine nasıl saldırdığı, tekme tokat giriştiği de yazılıdır ki bu şairlerin bazıları yakın dostudur, onları meşhur eden yazılar yazmıştır ve övdüğünde Ataç’a minnet duymuşlardır. Ama bir tek olumsuz söz yeter kendinden yaşça çok büyük adama bastonla girişmeye.
80 Kuşağı tartışmaları sırasında bolca polemik yaptık. Üstelik şanslı bir kuşaktık. Ramis Dara, tek tek şairleri, kitaplarını ele alan emek ürünü yazılar yazıyordu. Mehmet H. Doğan’ın da ilgisini çekti şiirlerimiz, yazılar yazdı. Antolojisinde geniş yer verdi. Daha sonra da Baki Asiltürk derinlemesine bir araştırma yaptı.
Benim eleştirinin bizdeki niteliğini anlamam 90’lı yıllarda Enver Ercan’ın teklifiyle “Şiir Okuma Notları” yazmamla başladı. Dergilerin son sayfalarında yayımlanan ve aslında değinme niteliğinde olan yazılar aylarca emek verilmiş, sayfalarca süren makalelerden her zaman daha çok ilgi çeker. Yazılara başlarken ben de Enver de çok okunacağını biliyorduk. Çünkü en uzunu iki paragraflık notlardan oluşacaktı ve yeni çıkan kitaplara, dergilere, bazen de olaylara, tartışmalara değinecektim. Ne çıkan tüm şiir kitaplarını değerlendirme iddiası vardı, ne de her olaydan söz etme. Şiire, yeni kitaplara biraz dikkati çeksek yeter diye düşünüyorduk.
Hayatımda en çok tepki aldığım yazılar bu “Şiir Okuma Notları” olmuştur. Neyse ki polemiklerden tepkiye alışkındım yine de tanıtıyorum derken tepkiyle karşılaşmak garip bir durumdu. Tabii en çok kin tutanlar haklarında yazmadıklarımdı. Ama yazdıklarımı da pek memnun edebildiğimi söylemem mümkün değil. “Şiir Okuma Notları”nı bitirdiğimi bildiren yazıma gelen tepkileri hâlâ anımsıyorum; ne çok düşman edinmişim saymakla bitmez.
Bir şair arkadaşımın tepkisini hep anımsarım. Kitabı hakkında yazdığım notum çıktıktan sonra aramış ve bol bol sitem etmişti. Oysa kitabını övmüş, beğendiğimi açıkça belirtmiştim. Ama övmek yetmiyormuş meğerse, ne kadar övdüğüm de önemliymiş. Onun kitabını 10 cümlede övmüşüm ama aynı yazıda eleştirdiğim bir başka şairin kitabı için 15 cümle yazmışım. Üşenmeden saymış.
Daha da ilginci “Türkiye’de eleştiri yok!” savına karşılık olarak 1995’de Gösteri Dergisi’nde gerçekleştirdiğim bir dizi söyleşiye gelen tepkilerdi. Gösteri’de “80’li yılların eleştirmenleri” başlığıyla Semih Gümüş, Hasan Bülent Kahraman, Evren Erem, Ramis Dara, Feridun Andaç ve Orhan Koçak’la söyleşiler yapmıştım. Çıkış noktam; “80 Kuşağı’nın varlığından söz edemeyiz. Böyle bir kuşak olsaydı eleştirmenleri de olurdu” iddiası. Bu söyleşilerden sonra ne oldu, derseniz. Bir şey değişmedi, hâlâ eleştirinin yokluğuna inanılıyor olacak cevabım.
Bizde eleştirinin yokluğuna bir gerekçe olarak da akademinin eleştiriye önem vermemesi, güncel edebiyattan uzak durması gösterilir. Bu haklı sayılabilecek bir görüştü. Ama 90’lı yıllardan itibaren yaşanan değişimi görmemek elde değil. Özellikle Bilkent’te Talat Halman’ın özendirmesiyle birçok akademili eleştirmen yetişti. Mehmet H. Doğan Ödülü nedeniyle izliyoruz, her yıl 40 civarında şiir eleştirisi, incelemesi kitabı yayınlanıyor ve çoğu da akademi kaynaklı.
Mehmet Can Doğan, Baki Asiltürk, Nilay Özer, Yalçın Armağan, Alphan Akgül, Devrim Dirlikyapan, Gonca Özmen, Müesser Yeniay, Gökhan Tunç…
Necmiye Alpay, Orhan Koçak, Mahmut Temizyürek, Veysel Çolak, Asuman Susam, Erhan Altan, Ali Özgür Özkarcı, Şeref Bilsel, Hayriye Ünal, Ali K. Metin… İsimleri çoğaltmak mümkün ve bu yazıyı yazarken anımsamadığım birçok değerli eleştirmen var ama ne dersek diyelim “Türkiye’de eleştiri yok!” kanısının değiştiremeyeceğimizi biliyorum.
Metin Celâl – edebiyathaber.net (11 Ağustos 2021)