Söyleşi: Mehmet Özçataloğlu
Akio ve Fledo, ortak yazarlı bir kitap. Parmak Çocuk Yayınları tarafından yayımlanan kitabı, yazarları Betül Tarıman ve Seviye Merih ile konuştuk.
“Akio ve Fledo ortak bir kitap. Bölümlerden oluşmayan bir içeriğe sahip. Nerede Seviye Merih, nerede Betül Tarıman yazmış belli de olmuyor. Zor olsa gerek bunu yapabilmek. Neler yaşadınız, neler hissettiniz kitabı yazarken?
B.T: Sizin de söylediğiniz gibi Akio ve Fledo ortak ve enerjisi yüksek bir kitap. Zaten Seviye ile birlikte olunca bunun böyle olmaması mümkün değil. Kitap fikri bir arada olduğumuz günlerden birinde ortaya çıktı. İkimizde aynı kentte yaşıyoruz fakat evlerimiz arasındaki mesafe oldukça fazla. Fakat bu birlikte bir şeyler yapmamıza engel olmadı. Dışardan bakıldığında zormuş gibi görünse de biz bu kitabı yazarken çok eğlendik. Yazma aşamasında birbirimize mail yolu ile ulaştık. Ben yazıyor heyecanla yazdıklarımı Seviye’ye gönderiyor, sabırsızlıkla ondan gelecek cevabı bekliyor, ardından klavyenin başına oturuyor, olayı kurguluyor sonra da Seviye’ye gönderiyordum. Zaman içinde bu eğlenceli bir hal aldı. İnanır mısınız kitap bittiğinde üzülmüştüm. Kitap basılıp da elime geçtiğinde bir o kadar da sevindim. Kitabı kaleme aldığımız günler aklıma geldi. Çünkü insan böyle anları nadiren yaşar. İşte bu da nadiren yaşadığım güzel anlardan biriydi. Ayrıca okurlardan gelen tepkiler de bu yönde.
S.M: Evet, Akio ve Fledo bir ortak kitap. Fikrin, sevgili Betül’le bir Antalya Kaleiçi edebiyat sohbetimizde ortaya çıkmasıyla kolları sıvadık. Ardından uzunca bir e-posta dönemi başladı. Okurlar bölümleri hangimizin yazdığını bilmiyor, doğru. Ama aslında iki karakteri biz çoktan paylaşmıştık ve süreç boyu herkes kendi karakterinin bölümlerini yazdı. Sayfa sonlarındaki şiirler de dâhil. Söyleşilerimizde sık sık dile getirdiğimiz gibi, oldukça eğlenceliydi. Ana temada anlaştıktan sonra ‘her bölümde neler olsun’u tek tek konuşmak istemedik. Birbirimize de sürpriz olsun istedik. Sürprizleri kim sevmez ki😉 Bu nedenle aramızda gidip gelen her yeni e-postada heyecanlandık, devamını aynı heyecanla oluşturup vakit geçirmeden yolladık. Doğaçlama gelişen, birbirinin yazdığına eklenen sürpriz metinler ve sayfa altlarına karakterlerimiz aracılığıyla okura seslendiğimiz mini şiirlerin ardından dosya bütünlüğümüzün oluşmasıyla aramıza katılan sevgili Vicdan İleri’nin de müthiş çizimleri sonucu Akio ve Fledo sizlerle buluştu. Afacanlarımızı, bizim kadar sevin isteriz; hatta bizden çok, kim bilir! Ve şu ana dek aldığımız tepkilerin bu yönde olması, dileğimizin gerçekleştiğini gösteriyor. Yaşasın!
Akio ve Fledo bir arkadaşlık öyküsü. Bir baykuş ve bir yarasanın arkadaşlığı. Onlar kolayca bağ kurup arkadaş olsalar da sincap yavrusu aynı uyumu gösteremiyor. Günümüz çocuklarında da gözlemliyorum bu benzer sorunu. Sanal arkadaşlık ilişkileri üzerinden katılıyorlar yaşama sanki. Katılır mısınız bana?
B.T: Bizler farklı zamanların çocuklarıyız. Bizim zamanımızda televizyon, bilgisayar, telefon gibi iletişim araçları yoktu. Sokakta olma hali bizleri besliyor, türlü oyunlar icat ediyor, arkadaşlarımızla aramızda uzun yıllar sürecek bağlar kuruyorduk. Günümüzde öyle değil. Kontrolsüz kullanılan iletişim araçları çocukları sanal dünyaya sürüklemiş. Değil arkadaşları ile aile bireyleri ile de bağları kopuk. Hatta bu durum ne yazık ki büyükler için de geçerli. Tam da bu noktada dijital çağın hayatımızı kolaylaştırırken bir taraftan da insanlar arasındaki iletişimi azalttığını düşünüyorum. Evet, haklısınız sizin de söylediğiniz gibi günümüz çocukları, sanal arkadaşlık ilişkileri üzerinden katılıyorlar yaşama. Oysa bizlerin dünyasını bilseler kıskanırlardı. Bu nedenle Akio ve Fledo’nun aralarında kurduğu bağı önemsiyor, sevimli kahramanımızın çocuklara yeni bir dünyanın kapılarını aralayacağını düşünüyorum.
S.M: Betül, lisede Tarih öğretmeni. Ben de bir ilkokulda İngilizce öğretmeniyim. Dolayısıyla günümüz çocukları ve gençleriyle her gün iç içeyiz. Her yeni günle -ve nesille- elbette pek çok noktada farklılık gözlemleniyor, gözlemlenecek. Önceledikleri konularda, bireysel ihtiyaçlarında, topluma bakışlarında, genel yaşam becerilerinde, isteklerinde, düşünce ve davranışlarında… Arkadaşlık da dediğiniz gibi sanal bir platform üzerinden ilerliyor epeydir. Bu bizim yaş grubu için kabul edilemez geliyor, değil mi? Gün 24 saatse en az yarısını arkadaşlarla soluduğumuz, bırakın cep telefonunu evlerinin çoğunda televizyon olmayan, akşam ezanıyla anca annelerin sokaktan eve alabildiği çocuklardık çünkü biz! Ancak bu neslin, içine doğdukları teknoloji ve yapay zeka çağını baz alırsak, onları bunun için çok da suçlayamayız sanki. Çünkü bizim yaşadıklarımıza öyle uzaklar ki! Bizler ‘sanal’a olumsuz anlamlar yüklesek de, onlar haklı olarak aşklarını da bu çağın gerektirdiği şekilde yaşayacaklar, arkadaşlıklarını da… Diğer tüm duygularını olduğu gibi… Tek nokta: Farklılıklarını gözeterek ve birbirlerine saygıyı yitirmeden elbet!
Kitabın bir yerinde Fledo diyor ki; “Tek sıkıntı, insanlar… Mağaraların ekosistemini bozmasalar olmaz sanki! Nerede yaşarız hepsini kaybedersek.” Yeryüzünün, gökyüzünün ve denizlerin tek sahibi olarak kendimizi görüyoruz. Sanki evrendeki tüm canlılar, biz insanların yaşamını tamamlamak için varmış gibi düşünüyoruz. Bu da bugün yaşadığımız tüm çevre felaketlerinin bir numaralı sorunu. Neler yapmalıyız buna karşı. Kitapta bu tümce geçiyorsa çözüm üzerine de fikirleriniz vardır mutlaka.
B.T: Sadece mağaraların ekosistemini değil dünyanın dengesini de bozdu insanlar. Ne ki bir avuç insan ellerinden geldiğince dünyayı yaşanılır hale getirmeye çalışıyor. Bu emeği değerli buluyorum. Fakat gün geçmiyor ki dünyamızda bir şeyler olmasın. Şimdilerde yaşadığımız felaketler de bunun bir göstergesi değil mi? Böyle giderse ileride insanlığı korkunç şeylerin beklediğini düşünüyorum. Oysa tek canlı türü insan değil dünyada. Ağaçların üzerinde tüneyen, bahar geldiğinde şakıyan kuşlar, türü azalmış bitki ve canlı türlerinin de bu dünyada yaşamaya hakkı var. İşte bizim kahramanlarımız Akio ve Fledo da bu canlılardan bazıları. Onları sevmeli, koruma altına almalı, kanunlar çıkartmalıyız. Bu anlamda bakıldığında yazarlara, eğitimcilere, ailelere büyük rol düşüyor.
S.M: Ne güzel demişsiniz; yeryüzü, gökyüzü ve denizlerin tek sahibi biz insanlar değiliz!Evrendeki tüm canlılar, bir bütünü oluşturuyor. Ve acıdır ki insandan başka buna zarar veren tür yok! Fledocuk, sadece yaşam alanının zarar görmemesini istiyor. Son derece haklı. Çünkü o kimseye zarar vermiyor. Doğa öyle bir güç ki, sürdürülebilirliğini zaten kendi sağlıyor. Yeter ki biz de bu bilinçte olup şunu anlayalım artık; “sahip” değil, bir bütünde “parça”yız! O bütünün bozulmaması için de tüm diğer parçalara saygı duymalı, onları her şekilde korumalıyız. Küçücük yaşlarda bu bilinç aşılanmalı. Rol modellikle ve kitaplarla… Çok, çok, çok okumalıyız. Belki de edebiyat bunun için var. Yaşam döngüsünün en olması gereken şekli için!
Kitabın sonunda diyorsunuz ki; “Dostluk ne güzel şey! Ama bilmeli tek başına yaşamayı. Yalnızlık zenginlik olsa da bazen, unutmamalı, paylaşmayı.” Bunun sınırlarını nasıl belirleyeceğiz? Belirleyebilmek için neler yapabiliriz? Çocuklara nasıl anlatabiliriz?
B.T: Başta da söylemiştim, bizler başka bir dünyanın çocuklarıyız. İçine doğduğumuz dünyada sevgi, paylaşım, dostluk, şefkat vardı. Kapı aralığından uzatılan bir tas çorbanın iyiliği bizleri mutlu ederdi. Şimdilerde yüksek binalara tıkılmış insanlar birbirlerinden habersiz yaşayıp gidiyorlar. Kimse kimsenin acısına dokunmuyor. Ayrıca gittikçe küreselleşen dünya süreci içerisinde insana dair pek çok şey eksildi. Paylaşımlar azaldı. Bu da yürek burkan bir şey. Oysa acıyı, sevinçleri paylaşmak, dostluğu büyütmek ne güzel! Ama kendimize yetmeyi de bilmeli, yalnızlığın nimetlerinden de yararlanmalıyız. Özellikle yaratım sürecinde bu bir gereklilik. Tabii dengeyi tutturarak. Çünkü insandan, doğadan kopuk bir yaşam düşünemiyorum.
S.M: Bir başka güzel soru daha…Yaşam döngüsünden bahsetmiştim ya; işte o döngü içinde saklı her şey! Akio ve Fledo masalımız, arkadaşlık ve farklılıklar üzerine kurulu. Bizim iki afacanın, iki farklı karakter olmalarına rağmen kurabildiği arkadaşlık ve fakat minik sincabın bu arkadaşlık içinde yer almak istememesi ve kendi yoluna gitmesi gibi! Tercihler bir diğerine zarar vermiyorsa, sorun yoktur. Sınır işte burada saklı! Ne onu mahvedercesine, kendimizi tüketircesine paylaşmalı ne de tamamen içe kapanık, salt kendi varlığımız için yaşamalıyız… Bunun dengesini çocuklarımıza iyi aşılayabilirsek -ki yine sanat ve edebiyata büyük iş düşüyor bu anlamda- döngü, yalpalamadan gider, herkes mutlu olur. Herkesten kastım, evreni paylaştığımız tüm varlıklar… Aksini düşünmek beni çok çok üzer. Zira geçtiğimiz günlerde içimizi son derece acıtan yangınlar gibi, art arda patlayacak çevre felaketleri ve benzer sorunlarla boğuşur dururuz bunu sağlamayı beceremezsek.
Ortaklaşa üreteceğiniz başka projeler var mı bekleyen?
B.T: Seviye ile birlikte çalışmak bence dünyanın en güzel şeyi. Sandığımızda biriktirdiğimiz şeyler var ama söylemem. Sürprizlerimizi bekleyin.
S.M: Betül’le ortaklaşa üretim çok keyifli. Birlikte verimlediğimiz iki ortak kitap olan Piti ile Repti ve Akio ve Fledo’nun etkinlikleri başlayacak yakın zamanda. Onun beyin fırtınasını yapıyor, okurlarımıza seveceklerini düşündüğümüz çeşitli sürprizler hazırlıyoruz. Onun dışında başka projeler var elbet. Ne olduklarını ayrıntısıyla söylemeyeyim! Ama bir tanesiyle ilgili minik bir ipucu neden olmasın misal, değil mi? Şöyle ki, ikimiz de aynı kentte, aynı kenti, ayrı ayrı gözlemlerle yaşıyoruz. Ve bunu bambaşka bir dosya bütünlüğünde okurla buluşturmak için sabırsızız doğrusu! 😉 Teşekkürümle!
edebiyathaber.net (16 Ağustos 2021)