Özgür evinin kapısını açtığında sekizi biraz geçiyordu. İşten dönmüştü, yorgundu, ince bedeni ona ağır geliyordu. Uzun siyah saçlarını arkaya doğru sıvazladı. Zor günlerden birini daha geride bırakmıştı. Adı gibi yaşamaya çalışsa da her istediğini elde edemeyeceğini küçük yaşlarda öğrenmişti. Hayat, hayatındaki insanlar, onu her zaman kendi kalıplarına sokmaya çalışmışlardı. Ama Özgür gelecekteki mutluluk ya da geçmişteki mutsuzluk için şimdiyi harcayanlardan değildi, yalnızken de mutlu olmayı öğrenmişti.
kahrolası herifler
Garip bir mutluluk vardı içinde. Doğru olanı yapmanın iç huzurunu yaşıyordu belki de. Bunu doya doya yaşamak istiyor; gece bitmesin, o gerginliği sil baştan yaşamasın istiyordu. Varsın bu gece uyumasındı! Sıkıntısız bir uykusuzluk sıkıntılı bir uykudan daha iyidir, diye düşünüyordu.
bu kaçıncı kaza bu kaçıncı
Dışarıda kasım serinliği vardı. Sokaklar hiç olmadığı kadar sakindi. Rüzgârın arada bir çaldığı ıslıktan ve pencerenin hafif sarsıntısından başka ses yoktu. Hava kapalıydı, gökyüzünde bir tek yıldız bile görünmüyordu. Yağmur yağdı yağacaktı. Sigara dumanıyla dolu odaya ampulden kirli sarı bir ışık yayılıyordu.
o yorgunluğa kim dayanır
Özgür’ün yüz hatları düzgün, ağzıyla burnu biçimliydi. Babasından aldığı kahverengi gözleri ve çıkık elmacık kemikleri vardı. Sesi tok ve vurguluydu. Uzun zamandır kesmediği sakalı sarmıştı yüzünü. Gür saçları dağınıktı. Rahat giyimi kalender tutumunu yansıtıyordu. Kendine gelmek için banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Aynada bir süre kendini seyretti. Gözleri gülüyor, içinin huzuru yüzüne yansıyordu.
onun bir suçu yok zorla mesai yaptırdınız
Askerliğini yaparken farklı şehirlerden birçok insanla tanışması ona dünyanın sadece yaşadığı şehirden ibaret olmadığını, hayatta başka seçeneklerin de olduğunu hatırlattı. Kısa dönem Cemal’le de o zaman tanışmıştı. Ondan sonra gelmiş, askerliğini ondan önce bitirip gitmişti Cemal. Artvinliydi, işletme bölümünü yeni bitirmişti. Bulduğu her fırsatta, hatta çoğu zaman arkadaşları sohbet ederken bile ranzasında uzanıp kitap okurdu. Üniversite mezunu olduğu için Özgür imrenmeyle karışık saygı duyardı ona. Özgür’ün saf, gözü pek tabiatı da Cemal’i etkilemişti. Birbirleriyle sohbet etmekten keyif aldıklarını fark ettiler, daha çok vakit geçirdiler. Cemal giderken okuduğu bazı kitapları ona bıraktı. Daha önce eline bir iki kitap almışlığı vardı ama hiçbirini baştan sona okumamıştı. Ama arkadaşına olan özlemini bu kitapları okuyarak gideriyor, bir daha asla bırakamayacağı alışkanlığı ediniyordu. Bu hayata karşı yaptığı en büyük eylem, en büyük meydan okuma buydu.
makine aksamına kaptırdı evet en yakınında ben vardım
Böylece askerliğini yaptıktan kısa bir süre sonra –yedi yıl önce- Mardin’den İstanbul’a taşındı. Bu ailesinden temelli bir ayrılış, geçmişe bir set çekişti. Geldiğine pişman değildi ama bunu yapabilmesine şaşıyordu. Eğer böyle yapmamış olsaydı bugün bambaşka biri olurdu. Pazarlamadan tekstil işçiliğine birçok farklı işte çalıştı. Beklentileriyle gerçekler uyuşmuyordu. İnsanların dili, rengi, sosyal statüsü farklı olsa da karakterleri pek değişmiyordu, insan her yerde insandı.
ama bu doğru değil beni yalan ifade vermeye zorlayamazsınız
Kötü mobilyalarla döşenmiş, az ışık alan, ucuz bir ev tutmuştu. Yatağının tam karşısında Nietzsche’nin bir resmi vardı ve altında şöyle yazıyordu: “Yaşamak için bir nedeni olan, hemen her nasıla katlanabilir.” Gecenin sessizliğinde o yazıyı her okuduğunda gözünün önünden hayatının en önemli sahneleri bir bir geçiyor ve onu bambaşka yerlere götürüyordu. Bunlar pek iç açıcı sahneler değildi; aile içi tartışmalar, kavgalar, ayrılıklar ve kovulmalar… Hiçbir yerde dikiş tutturamamıştı, uyumsuzdu. Yaşadıklarını bir şekilde kabullenmesi gerekiyordu.
iki erkek ve bir kız çocuğun var demek hayır ben hiç evlenmedim
Bir süredir uyumakta zorlanıyordu. Ara ara uyanıyor, tek kişilik yatağında sağa sola dönüyor, mırıldanıyordu. Haplar da çare olmamıştı. Kâbuslar görüyor, bu kâbuslarda bazen kafası boynundan ayrılmış bir zombi gibi, bazen kafasına çuval geçirilmiş, bazen de boynu bir ilmeğe dolanmış halde ortalarda geziniyordu. Kimi zaman da bir uçurumdan ya da yüksek bir binadan aşağı düşüyor ve tam yere çarpacağı sırada ter içinde korkuyla uyanıyordu. Bu yüzden uyumaktan da korkuyordu. Göz kapakları artık taşıyamayacağı kadar ağırlaştığı zaman uyuyabiliyordu ancak. Nadiren gördüğü güzel rüyaları unutuyordu ama gördüğü kâbuslar hep aklındaydı.
rahat bırakın beni insanlar istemiyorum hiçbirinizi sizi kendi yüzsüzlüğünüzle baş başa bırakıyorum
Mesaj sesi düşüncelerini böldü. Kimden geldiğini tahmin ettiği için telefonu kapatıp kanepeye fırlattı. Şimdi daha özgürdü! Dışarıyla bağlantısını kesmek iyi hissettirdi. Zihnini toparladı, arkasına yaslandı ve derin bir nefes alarak yaşadığı ana yoğunlaştı.
neden kimse dur demiyor neden neden neden
Ne yapılabilir böyle bir gecede?’ diye düşündü. Kitaplığından Alain’in Mutluluk Güncesi’ni aldı. Rastgele bir sayfasını açıp altını çizdiği bir cümleyi okudu:
“İnce bir zekâ; eğer üzgünse üzgün olmak için, neşeliyse neşeli olmak için pek çok neden bulur.”
tek kolla nasıl iş bulacak bir daha sağ eliyle çocuklarının elini tutamayacak
Bir sayfa daha:
“İnsan çareyi, tutunacak dalı ancak kendi iradesinde bulur; bu düşünce mucizeler ve felaketler kadar eskidir.”
demek avukatsınız
Ve bir sayfa daha:
“Herkes her an bilmediği birine zulmeder ve toplum iyi insanlara farkında olmadan zalim olma fırsatı veren mükemmel bir makinedir.”
zalimler
Üniversite okumayı çok istemişti. Lise yıllarında avukat olmak istiyordu. Bazen mahkemede masum bir insanı savunduğunu hayal ediyordu. Hayaller güzeldi ama yaşamın acımasız çarkları onun için dönüyordu ve hayatta kalmak için çalışması, para kazanması gerekiyordu. Dört ya da beş yıl sonra değil, hemen…
duruşmada istediğimiz ifadeyi verirsen yerin garanti
Evsizleri, dilenen çocukları, bedenini satan kadınları, evine eli boş döndüğü için çocuklarının yüzüne bakamayan babaları, dünyada haksızlığa uğramış insanları düşündü. Büyük bir öfkeye kapıldı. Yumruğunu sıktı. Bağırmak istedi, sesi kısılıncaya dek bağırmak…
dediklerinizi yapmazsam işten atacaksınız demek
Sakinleşmek için kendine bir kahve yaptı ve bu kez Rilke’nin kitabını aldı eline, “Gecede İnsanlar” şiirini okudu. Şairlerin az sözcükle çok şey anlatmalarına hayrandı. Bu geveze dünyaya daha çok şair gerek, diye düşündü. Birkaç defa şiir yazmayı denedi ama yazdıklarını beğenmedi. Herkes en iyi bildiği işi yapmalıydı ona göre.
siktir yine iş aramam gerekiyor daha bir ay bile olmamıştı
Öptüğü, seviştiği kızları düşündü. Islak dudaklarını dudaklarında hissetti. Sonu hüsranla biten ilişkilerdi bunlar. Dokunmanın, okşamanın ötesine geçmeyen zevkler… Cinselliğin karşı konulamaz çekiciliği… Kuşkusuz o da âşık olmak, sevmek, sevilmek isterdi ama öyle ol deyince de olmuyordu. Belli ki hiçbir kadın onda gelecek ya da bir ideal bir eş tarifi görmüyor, tensel zevklerden ötesini hayal etmiyordu.
acaba karısı ve çocukları ne haldedir yarın onları görsem iyi olacak
O sırada küçük bir kımıldama fark etti. Kara, tombul bir böcek odasının yıpranmış beyaz duvarına tırmanmaya çalışıyor, her defasında yere düşüyordu. İlginçtir ki hiç pes etmiyor ve her düştüğünde denemeye devam ediyordu. Yardım etmeyi düşündü bir an, sonra vazgeçti. Bu da böceğin kendi savaşıydı.
yarın 9’daki duruşmaya gideceğim ve tüm gerçekleri anlatacağım evet unutmamam gerek alarmı da kurdum zaten oradan da yeni iş bakmaya giderim
Saatine baktı, dört olmuştu. Hiçbir şey yapmadan öylece oturup gözlerini sessiz boşluğa dikti. Düşüncelere daldı. Ölümü huzurla karşılayabilir, dünyaya elveda diyebilirdi o gece. Ayaklarını masanın üzerine uzatıp sandalyesine yaslandı ve başını iki elinin arasına alarak sessizliği dinledi. Duyduğu müzikle kendinden geçti…
edebiyathaber.net (26 Ağustos 2021)