Öykü Bir küçücük kuzucuk | A. Çiğdem Özerdoğan

Ağustos 29, 2021

Öykü Bir küçücük kuzucuk | A. Çiğdem Özerdoğan

Camdan bakıyor. Her bayram yapıyor bunu. Her kurban bayramı.

Seyretme diyorum, dinlemiyor. Dimdik duruyor, büyük bir adam gibi. Çok çelimsiz, zayıf olmasına rağmen vakur bir duruşu var. Kaşlarını alabildiğine çatmış. Öfkeli görünüyor. Onun yaşlarındayken babam yanında kesime götürmüştü beni. İlk kez izlemiştim, midem bulanmış, öğürmekten bi hal olmuştum bütün gün. Bu yaşta nasıl kaldırabiliyor bu görüntüleri anlayamıyorum. Bahçe katliam yeri gibi. Kan kokusu evlerin içine sızıyor.

“Herkes kurban kesiyor, bi tek biz kesmiyoruz. Şuna bak, bizim dışımızda bütün apartman dışarda. Her bayram aynı şey. Allah kahretsin.”

Küçük alan şenlik yeri gibi. İnsanlar kurbanların başına öbek öbek birikmiş. Erkekler hayvanların tepesine çökmüşler. Balta, satır, bıçak, Allah ne verdiyse… Kesiyor, biçiyor, yüzüyor, parçalara ayırıyor, tasnif ediyorlar. Kadınlar ve çocuklar acele acele etleri evlerine taşıyorlar. Leğenlerle, büyük kovalarla, sinilerle, tepsilerle… Peşlerinde kanlı izler bırakarak, gülüş cümbüş, bulabildikleri her şeyle taşıyorlar etleri.

“Levent’ler koç kesecekmiş yine bu bayram. Koç kesmek herkesin harcı değilmiş! Ne biçim kasılacak bayram dönüşü yine okulda. Pislik! Bayram boyunca, kavurmaları, ciğer közlemelerini nasıl yediklerini anlatacak teneffüslerde. Obur pislik!!”

Levent’in babası öğretmen hanıma büyücek bir paket gönderecek bayram dönüşü. Paketin içinde hayvanın en güzel yerinden, yağsız, kemiksiz et parçaları bulunacak. Lop et parçaları. Paketi Levent verecek öğretmene. Sınıfa girdiğinde, derse başlamadan hemen önce verecek. Yüzüne kocaman bir gülücük konduracak. Öğretmen başını okşayacak, yanağından makas alacak çocuğun. Onun yüzünde de kocaman bir gülüş olacak. Öğretmen, sessiz olun çocuklar, hemen geliyorum diyip sınıftan çıkacak, çay ocağındaki buzdolabına götürecek paketini. Aman Rıza Efendi paket sana emanet, dikkat et, bir şey olmasın, diyecek. Bayram kutlama mesajı ile birlikte  ismi yazılı olacak paketin üzerinde öğretmenin. Çaycı Rıza pakete bakıp, içinden  küfredecek. Ulan gariban biziz, bize de bi küçük paket göndersene şerefsiz! Tamam hocam, sen merak etme, diyecek sonra. Yüzüne kocaman bir gülücük yapıştıracak.

Camın önünde hâlâ çocuk. Hâlâ hiç kıpırdamadan dışarıyı izliyor. Gözlerine ara ara yaşlar doluyor. Akmalarına izin vermiyor.

“Hiç olmazsa bir küçük kuzu kesseydik. En küçüğünden, en zayıfından, en ucuzundan… Bir küçücük kuzucuk kesseydik…

Uyuz adam!

Korkak!”

Oturduğum koltuktan kalkıp yanına gidiyorum. Dışarıdaki hengâmeye bakmamaya çalışarak elimi omzuna koyuyorum.

Bakma oğlum, diyorum.

Üzülüyorsan.

Hayvanlara acıyorsan.

Bakma!

Hem üzme kendini, onlar Allah yoluna kurban gidiyor.

İnanamıyorum bunu söylediğime, ama söylüyorum. Üzülmesine dayanamıyorum. Dokuz yaşındaki bir çocuğun anlayamayacağını bile bile, bir açıklama yapmak durumunda hissediyorum kendimi. İbrahim’in hikayesini geveliyorum ağzımın içinde. Oğlumun olumsuz etkilenmesinden korkarak, kısa, huzursuz cümleler kuruyorum. Sonra, söylencede, kurban edilmek üzere olan çocuğun duygularından hiç bahsedilmediğini ayrımsıyorum şaşkınlıkla. Ne bir ağlayıp sızlanma, ne annemi istiyorum diye feryat figan, ne bir korku emaresi… Böylesi bir olayda, inançlı bir yetişkinin bile göstermekte zorlanabileceği vakur bir kabullenmişlik.

Anlayamıyorum…

Oğluma dikkatle bakıyorum.

Küçücük yumrukları sıkılı.

O da dönmüş, başını kaldırmış, bana bakıyor şimdi.

Dimdik bakıyor.

Gözlerinde birikmiş yaşların arasından incecik bir bıçağa benzeyen öfkeyi görüyorum.

Çok yakından görüyorum oğlumun gözlerindeki öfkeyi.

İçime buz gibi bir soğukluk yayılıyor.

Ürperiyorum…

edebiyathaber.net (29 Ağustos 2021)

Yorum yapın