oğlumu okula uğurladım, yârimi işe. işe koyulmadan bir sâde kahve, pencereden seyreylerken hayatı. öyle dalıp gitme lüksüm yok! fal-mal da bakmam hiç. bir minik bardak buz gibi su. badeciklerimden önce fondip yapamazdım ya, neyse. sofrayı toplamak ikinci iş. ilki fincanı, pulu, cezveyi yıkamak. üçüncüsü.. bugün temizlik günüüü… faraş ile sopalı süpürge: eee yaş altmış: eğilmek sorun! maâzallâh kilitlenip kaldım mı.. eyvâh! süpürgenin elektriklisi şart, kabaca aldıktan sonra her yeri. işte şimdi dikkat! masa, yatak, komidin, dolap altları vesâire vesâire… derken, molaaa! çok çocukken annem tembîh ederdi: “aman oğlum terli terli su içme!” yârimin tembîhiyse, ‘ıslak ıslak dolaşma!’ sucuk gibi olmuş fanilam, donum. iki tembîhe de uydum.. motooorrrr… şimdi nemli paspas atma zamanı! suya deterjan katmak, son zehirlenmemden sonra, yassak gardaşım, yassak! ikinci molaaa! ter yoksa bir bardak su var! ve de çeyrek kâse meyve ve yoğurt. müzik serbest, tv yassak dinlencemde! kısa kısa anlatıp geçiyorum, başınızı ağrıtmamak ve benim işim hiç bitmez, demek için! çoktan yıkanmış, kurumuştur geceden koyduğum bulaşıklar: çatal, bıçak; bardak, tabak vesâire vesâire… yerlerinize marşş marşş! bu da bir bardak su ister! sabâhtan konduydu çamaşırlar: makineyi boşaltmaaa, balkona asmaaa… erikler olmuş ağaçta.. mis gibi kokuyor yasemenler, manolyalar, güller: yaşamak güzeeelll… (ütü zamanına daha var!) hem yürüyüş, hem alışveriş zamanı: parkta bir banktan seyreylerken hayatı, biraz rüzgâr, birkaç bulut, üç-beş kuş fenâ olmaz! sonra fırın, bakkal, market, manav.. derkeeen, erken dönerim eve: benim işim hiç bitmez: uyduruk bir yemek, sofrayı kurmak, oğul ile yâri beklemek: hepsi bu! îtirâf ediyorum: toz almaktan nefret ediyorum! televizyon, sehpâ, kapı-pencere neyse de, hele hele kütüphanenin içi, tek tek kitaplar yok mu, her biri bir ömür törpüsü! onlarla ilgili güzel bir-iki fikrim var: okunanlar, kolay kolay bir daha okunmayacaklar! bağış, sahâf, kâğıt toplayıcıları ya da hediye, fenâ fikir değil bence! lâfı uzatmayayım. unutmadan; avize silmekten ve de üçlü kornişe önce güneşlik, sonra tül, derken perde takmaktan da nefret!… eee evde hayat zor zanâat diye, gebertecek de değilim ya kendimi! bir çay demleme, yeni aldığım kitabı okuma (son taktiğim: ince eleyip sık dokuyup, bir tek kitap alıyor, ağııır ağııır okuyorum bitirene dek!), ilhâm ile perî lütfedip de gelirse, belki öykü, bilemedim şiir yazma zamanı! “bak işsiz güçsüze!” sakın demeyin; yarın çarşamba pazarı var! (hadi iyisiniz: hafta sonları ve özellikle de pazar günlerinden söz açmayacağım burda! üstüme gelmeyin.. yoksa yârimin yıllık izin, oğlumun yaz tatili programlarını anlatırım haa!) ne diyordum, çarşamba pazarı: sebze-meyve, kahvaltılık, et, belki de balık vesâire vesâire… süpürgeye filtre, bulaşık teli, deterjan –varsa kokusuz.. hani bir daha zehirlenmemek üzre!–, ayakkabı boya süngeri, ıslak mendil, maske, eldiven; bizimkilere bir-iki ufak hediye, dönüşte de eczaneden ilâçlar… siz beni ne sandınız: heee-man! okul çıkışında oğlanı, iş çıkışında yârimi almak… uyduruk yemek, meyve, çay faslı… ödevler var daha, oğlana ve yârime karşı… aşk-meşk zamanı bir de… sabâh fırlamak yataktan, çayı demlemek bi güzel, kahvaltıyı hazırlamak mis gibi; oğlumu okula uğurlamak, yârimi işe. işe koyulmadan bir sâde kahve. keyfimden hiç ödün vermem.
edebiyathaber.net (5 Eylül 2021)