Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumi’nin adını ilk kez duyuyorum. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’nde de bulamadım (Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü (yesevi.edu.tr)). Zaten “Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet” adlı eserini basan Can Yayınları’nın internet sitesinde “hakkında çok az bilgi bulunmaktadır,” diye yazıyor. “19. yüzyılın son bölümü ile 20. yüzyılın ilk on yıllarında yaşadığı bilinmektedir. Babıâli Caddesi civarında Osmanlı Âsâr-ı Vatan Fabrikası’nı kurmuştur. Bu fabrikada çeşit boyalar üretmiş, Avrupa’dan ithal edilen ürünlerin Türkiye’de de üretilmesi için çalışmalar yapmıştır. On dört yıl boyunca kendini laboratuvarına kapatıp teknolojik icatlar üzerine kafa yormuştur. Asr-ı Hazıra İçin Hutbe, Firaklı Hutbe ve Edeb-i Elhan yazarın diğer eserleridir,” diye tanıtılıyor. Türk ütopya edebiyatının bilinmeyen ve erken örneklerinden birisiymiş.
“Rüyada Terakki” Can Yayınları Miras dizisinden çıkan en yeni kitap. Daha önce Mahmut Yesari ve Güzide Sabri’nin eserleri de aynı diziden çıkmıştı. Kısa Miras adlı bir dizleri daha var, oradan da en son Kenan Hulusi Koray ve Osman Cemal Kaygılı’nın eserlerini anımsıyorum.
Unutulmuş yazarları ve eserlerini yeniden okurla buluşturan tek yayınevi Can değil, İş Bankası, Yapı Kredi, Kapı, Timaş, İthaki, Oğlak, Dergâh, Koç Üniversitesi, Vakıfbank, H2O gibi bir çok yayınevi bu tür yazarların eserlerini basıyor. Örneğin Kenan Hulusi Koray’ı ve Osman Cemal Kaygılı’yı 12’şer yayınevi basmış. Mahmut Yesari’nin eserlerini 22 yayınevi basmış.
Bu bilgiler unutulmuş yazarlar hakkındaki kalıplaşmış yargıları yalanlıyor. Yayınevlerinin sadece çok okunanların ve güncelin peşinde olduğu, ticari anlayışın ağır bastığı, kültür hizmetinin göz ardı edildiği söylenir. Ama biraz yakından bakış durumun hiç de söylendiği gibi olmadığını gösteriyor. Yayınevleri eski, unutulmuş eserlere ilgisiz değil. Aksine büyük bir ilgi olduğunu da söyleyebiliriz. Üstelik bu ilgi belli yazarlarla ya da zaman dilimiyle sınırlı kalmıyor. Unutulduğu düşünülen, konuşulan hemen her yazar bir şekilde yayıncısını buluyor. Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumi’nin “Rüyada Terakki”si de daha önce Boğaziçi Üniversitesi ve Kapı Yayınları’ndan çıkmış.
Akademisyenlerin katkısı da yayınevleri için özendirici oldu. Hemen her gün unutulmuş bir eserin yeni baskısı ile karşılaşıyoruz sayelerinde. Özyeğin Üniversitesi’nde yürütücülüğünü Yrd. Doç. Dr. Ali Serdar’ın yaptığı “Türk Edebiyatında Tefrika Roman Tarihi” adlı çalışmada bulunan eserlerin bazıları da Koç Üniversitesi’nce basıldı.
Unutulmuş yazarları yayınlamak isteyen yayıncılar için önemli bir zorluktan söz etmem gerek. Fikir Sanat Eserleri Kanunu’na (FSEK) göre bir eseri kitap olarak basabilmeniz için yazarı ya da mirasçılarıyla sözleşme imzalamış olmanız gerekiyor. Bu yazarların mirasçılarını bulmak kolay değil. Mirasçılar bulunduğundaysa çok sık rastlanan bir durum, aşırı yüksek telifler talep edilmesi. Kuşkusuz mirasçılar için ninelerinin, dedelerinin eserlerine paha biçilemez ama yeniden basılmasını istiyorlarsa makul ölçülerde taleplerde bulunmalılar yayıncılardan. Yeni baskısı neden yapılmıyor, diye sorguladığımız bazı eserlerde bu sorunla karşılaşıyoruz. Bu nedenle FSEK’de öngörülen 70 yıl süreyi doldurmuş, yani eserleri koruma altında olmayan yazarlara yöneliniyor. Bir yazarın eserlerinin birden çok yayınevinden çıkabilmesinin nedeni de bu.
Peki, yeniden basılan bu eserleri yeterince okuyor muyuz? Editörlük, yayınevi yöneticiliği yapan, eleştiri ve kitap yazıları yazan arkadaşlarıma, Cem Erciyes, Ömer Erdem, Baki Asiltürk, Vedat Bayrak, Murat Yalçın, Mehmet Can Doğan ve Selçuk Altun’a “Unutulmuşken kitapları yeniden basılmış, okurun ilgi gösterdiği yazar anımsıyor musun?” diye sordum.
Tabii akla ilk Oğuz Atay geliyor ama, o unutulmuş bir yazar değildi. Yaşarken yayınlanan eserleri ilgi görmemiş, okunmamıştı. Daha sonra doğru zamanda, doğru bir biçimde yeniden yapılan yayınla okurunu buldu. Oysa unutulmuştan kast edilen, bir zamanlar kitapları basılıp okurla buluşurken araya giren yıllarda kitapları basılmaz, isimleri anılmaz olan yazarlar.
İthaki Suat Derviş’in eserlerini ısrarla basıyor. İyi de ediyor. Ama Fosforlu Cevriye dışındakiler okur bulabiliyor mu şüpheliyim. Öte yandan İthaki’nin ısrarı sayesinde Suat Derviş hakkında daha çok yazıldığını, araştırmalar, biyografi çalışmaları yapıldığını söyleyebiliriz.
Selçuk Baran da edebiyat çevrelerinin çok sevdiği bir yazar. Yapı Kredi Yayınları tüm eserlerini özenli baskılarla okurla buluşturdu. Hatta bir seçme öyküler kitabı da bastı ama edebiyat çevrelerinin gösterdiği ilgiyi okurun gösterdiğini sanmıyorum.
Yine edebiyat çevrelerinin kitaplarının yeni baskısı niye yapılmıyor diye yllardır sorduğu Peride Celal’in eserlerini H2O yayınları basmaya başladı. Ama okur ilgisi bir yana, bu yeni basımlar hakkında yeni araştırmalar, yazılar yazıldığını söylemek bile mümkün değil. Peride Celal suskunlukla karşılandı. H20 Yayınları listesinde Salim Şengil, İlhan Tarus, Mehmed Kemal, Naim Tirali gibi yazarlar da var ama onların da ilgi gördüğünü söylemek zor.
Tabii, kitapları yeniden basılarak gündeme getirilen yazarlar dönemlerinde yazdıkları türlerde önemli ve etkin kişiler miydi, diye de sormak gerek. Dönemlerinde yeterince okunmayan yazarların günümüzde çok okunmasını, ilgi görmesini neden bekliyoruz? Dönemlerinde yeterince okunmuş olsalar, hatta çok satsalar da konu, dil, anlatım gibi nedenlerle eskimiş, okunmaz hale gelmiş olamazlar mı? Her eserin geleceğe kalmasını beklemek doğru mu? Büyük ilgi gören Şeyh Galip’in döneminden kaç şairin eserleri yeniden basıldı? Balzac ya da Dostoyevki’nin çağdaşlarının tümü günümüzde yeniden basılıp okunuyor mu? Tabii ki hayır.
edebiyathaber.net (22 Eylül 2021)