“Okuyan/yazan bir toplum; düşünen, konuşan, anlayan, tartışan, yeni yeni düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlayan, farklı bakış açılarını içinde barındıran, zenginleşerek çoğalan bir toplumdur. Hayatı karşılama biçimi olarak yazmanın ne anlama gelebileceğini biraz da böyle düşünmek gerek sevgili okurum.”* Feridun Andaç geçtiğimiz ay, Eksik Parça’dan çıkan kitabı Genç Meslektaşıma Mektuplar’ı bize sunarken söylüyor bunları. Toplumumuzda okumanın ve yazmanın vazgeçilmez bir gereksinime dönüşeceği günlerin bir an önce gelmesini dileyerek sanki. Yazarın geçmişte de, kendi okurunun orasından burasından yazı emekçisi kesilebilmesi dileğiyle kaleme aldığı birçok denemesi yayımlandı. Bu metinlerde Andaç yazı evreni oluşturabilmenin olmazsa olmazlarını, kendi yazı yolculuklarını anlatmıştı. Hemen aklıma gelenlerden Öykü Yazmak Hikâye Anlatmak, Üstümüzdeki Gül Yaprağı, Gölgesi Kalemimin Ucunda Montaigne, Paris Bir Yalnızlıktır gibi eserleri bu türden çalışmaları arasında sayabiliriz.
Yazıda Var Olmak
Genç Meslektaşıma Mektuplar, o bir türlü var edemediklerimizin sancısına dokunan ama bir yandan da yüzünü “yazı”ya dönenlere cesaret aşılayan, “umutvar” bir sesleniş. Kitabın İçindekiler bölümünü taradığınızda, mektupların başlıklarını görüyorsunuz. Elli mektup, elli başlık. Andaç’ın başlıkları, metindeki kavramsallaştırmaların da ipuçları. Her biri “Sevgili Kalemdaşım” hitabıyla başlayan bu mektuplar dört yıla yayılıyor. 2017 Bahar’ında başlıyor, 2021 Nisan’ında sona eriyor.
Bilimin, sanatın anlamını yorumlamaya açık bir toplumda- “var”lar içinde- büyüyen insanın, işe koşmaktan haz alabileceği becerilerini erken yaşlarda keşfedebilmesi mümkün.** Gerçekten de tabloların, kitapların, filmlerin, dansın, tiyatronun, müzelerin, laboratuvarların, enstrümanların, çeşit çeşit ameliyatların, terzilerin, aşçıların, bahçıvanların arasında büyümek bunu sağlamaz mı?
Küçük yaşlardan itibaren sinemanın büyüsüne kapılan Andaç’ın izlediği filmlere dair defterler dolusu notları birikmiş. Sözün bir yerinde, büyüdüğüm şehirde sinema okulu bulunsaydı büyük olasılıkla sinema sanatçısı olurdum, diyor. Hakikaten de her birimiz parmak izi gibi değil miyiz? -Çoğunlukla farkına bile varamadığımız- özgün yeteneklerle doğarız fakat onlarla ne yapacağımızı bilemeyiz. Bu normaldir. Zira yeteneği işlemekten duyulabilecek haz eğitimcilerle, ebeveynlerle iletişimin derecesine dolayısıyla açık toplum olabilmeye bağlıdır. Çoğu durumda beceriler önemsenmez; silinip gitmelerinde, ihmal edilmelerinde sakınca görülmez. Sistem ihtiyacını karşılayacakları alır, beridekiler değersizleşir. Halbuki insan biricikliğini kendine yaşama amacı bulduğunda anlamlandırabilir. İlgi alanlarını, uğraşlarını çeşitlendirebilir. İşte bu her şeydir.
Öte yandan, hangi mesleği seçerseniz seçin işin başında bir yol arayışına girersiniz, bir nevi çıraksınızdır. Bu anlamda, Andaç kitabıyla “yazma”yı seçenlerin yol yordam arayışına önemli bir katkı sunuyor.
Masayı Söküp Nasıl Yapıldığına Bakın***
Yazmak oturarak yerine getirilen bir faaliyettir ama aynı zamanda en aktif eylemlerdendir de. Yazarken, zerreciklerimize kadar metne yoğunlaşırız. Hayattan manzaraları, tanıklıklarımızı, gözlemlerimizi, söylenceleri, okuduklarımızı hatırlayarak, düşünerek yazarız.
Bir “Raimundo”nız varsa gitarda harikalar yaratabilirsiniz. Hafif ve sağlam bir yürüyüş ayakkabısıyla saatlerce parklarda gezinebilirsiniz. Yazı da öyledir. Şevkle çalışmayı sürdürebilmeniz, yazının araç gereçlerini hazır etmekten geçer. Özellikle dikkatinizi çeker Andaç: Yazıda bir dostunuz bir de ustanız olmalıdır der. Adnan Binyazar’ı, Emin Özdemir’i el aldığı ustalar arasında sayar.
Andaç, çalışma yöntemlerini anlatırken de kendi yazma alışkanlıklarının süreçleriyle ilgili detaylara girer. Okurken, yaşarken, bakarken sürekli notlar aldığından bahseder. Bu notlar biriktikçe metinlerine kaynaklık ediyor, bir denemenin ya da bir öykünün, romanın çıkış noktası olabiliyordur.
Uçurumun Ucuna Kadar Gitmek
Mektuplar arasında ilerlerken katmanlı sorular zihninizde dolaşıyor. İnsanı yazmaya iten şeyler mesela. Nelerdir onlar? Yazarken benliğimizde neler olur, yazı bilincimize nasıl etki eder, bizi nerelere götürür? Bütün bu süreçler sanki bir ağ gibi birbirine geçer, harmanlanır. Başlangıçta yazıya neden başvurduğumuzu az çok biliriz fakat eylemimizin yoğunluğu arttıkça her şey değişir. Ancak süreklileşmesi halinde yaratıcılığı tetikleyen eylemlerdendir yazmak. Onun bizi hangi duraklarda oyalayacağını, nerelere bırakacağını, işlerimize, uğraşlarımıza ne tür bir bereket taşıyacağını bilemeyiz.
Andaç’ın “yazı”yla,- yoğun bir emek ve adanmışlıkla örülü- haşır neşirliğinin boyutlarına baktığımızda “yazma”nın aynı zamanda çok etkili bir kabuğunu çatlatma, değişme, dönüşme yolculuğu olduğunu idrak ediyoruz. Çünkü bu mektupların yazarının genç yaşlardan itibaren yaşamındaki dönüm noktaları yazarlarla, “yazı”yla şekilleniyor. Çünkü yazar bu sayfalarda, kendi “yazı” macerasını, benliğine nüfuz eden çok çeşitli halleriyle ve tüm içtenliğiyle yansıtıyor. Yazı vazgeçilmez, sözcükler ise “bizim her şeyimiz. Onlarsız biz hiçiz”.****
Her Şeye İlgi Duyarım
Sözcüklerin Bilinci’nde Elias Canetti bir ara, Kafka yavaş Stendhal hızlı tiplerdendir, der. Andaç da eserlerini çok severek okuduğu Stendhal gibi hızlı yazarlardandır. Edebiyattan felsefeye, fotoğraftan resme, sinemaya, tarihe oradan doğadaki seslere, biçimlere değin o kadar çeşitli uğraşları vardır ki, yetişemeyebiliriz. Fakat endişelenmeyiz de. Çünkü yazısıyla beslendiği bu çok çeşitli kaynaklar arasındaki mesafeleri kısaltmanın yolunu bir şekilde bulur. Tanışıklıklarına, meraklarına, deneyimlerine sizi de katar. O halde kitabı okurken tıpkı benim yaptığım gibi listeler oluşturabilirsiniz siz de. Okunacak yazarlara, görülecek mekânlara, izlenecek filmlere, yapılacak işlere dair listeler.
Hayatın Şiirini Yakalayabilmek İçin Sevin
Bu mektuplar meraklılarına postalanmış. Heyecanla açın onları ve içlerindeki yürekten dileğe karşılık verin: Yazın. Sözün duraklarında anılan yerlere, yapıtlara, yapılara- Andaç’ın o kışkırtıcı deyişiyle- “gidin”. Kendinize gitmeyi de ihmal etmeyin. Ancak giderek bulup çıkarabileceklerimiz, ancak giderek anlayabileceklerimiz var; “yazı”da da.
Andaç’ın yazdıkları biraz da zamanın çok katmanlılığı, ele geçmezliği üzerine. Ama bir yandan da zamanın içinden geçip giderken yapabileceklerimiz üzerine. Bence sadece yazıyı seçenlere değil tutkuyla kendini vereceği uğraşların peşinde koşan herkese sesleniyor bu mektuplar. O halde her mektubun girişindeki “kalemdaşım” hitabını sevgiyle çeşitlendirebiliriz de. Hem Andaç’ın da hatırlattığı gibi, sözcüklerimiz/ söyleyecek sözümüz olmadan ne yaparız?
* Bkn. Genç Meslektaşıma Mektuplar, Andaç, Feridun, Eksik Parça, Deneme, Ekim 2021, syf.9.
** “Kendinizi ne kadar erken yaşta keşfederseniz yolunuz o denli açık/uzun/anlamlı olur ve arzuyla tutkuyla bağlandığınız şeyi yapmaya yönelirsiniz.” Age, syf.51.
*** Bu başlık ve yazının devamındaki üç ara başlık kitaptan alıntılanmıştır. Bkn. Sırasıyla syf.13, 158, 21, 41.
**** Syf. 49
edebiyathaber.net (8 Kasım 2021)