İlk ‘feminist ütopik bilimkurgu’ eserlerinden kabul edilen, Elizabeth Burgoyne Corbett’in yazdığı Yeni Amazonya kitabı, okuru 2472 yılına götürürken, kitaba adını veren Yeni Amazonya ülkesinin ekonomiden sağlığa, sosyal haklardan siyasete, eğitimden dine, sanata kadar benimsediği toplumsal yaşam biçimiyle okuru “Çok bekler miyiz?” sorusuyla baş başa bırakıyor.
Mary E. Bradley Lane’in ilk kez 1880-1881’de Cincinnati Commercial gazetesinde tefrika edilen Mizora adlı eseri, tarihte ilk feminist ütopik bilimkurgu olarak tanımlanıyor. 1890 yılında kitap olarak basılan Mizora, tamamen kadın nüfusundan oluşan bir dünyayı tasavvur ediyordu. Ancak bu kitapta geçen kadınların tamamen öjenik olması, koyu tenlileri küçümsemesi ve aşağılaması, kendilerinin beyaz-sarışın bir ırkı temsil etmesi sebebiyle, Mizora bildiğimiz anlamıyla ‘ütopya’ya dahil olur mu, orası soru işareti. Bu satırlara konu olan, Elizabeth Burgoyne Corbett’in yazdığı, Fihrist Kitap’tan çıkan Yeni Amazonya: Gelecekten Bir Tadımlık’ı ise ‘ütopya’ edebiyatına rahatlıkla dahil edebiliriz. Elbette ‘feminist’ sıfatını da ekleyerek… Zaten Corbett de kitabı, da o dönem İngiltere’de yayınlanan Nineteenth Century dergisinde kadınların oy kullanmasına karşı yazılan ve altında yüzden fazla kadının imzasının olduğu ‘Kadınlar Oy Kullanmasın Çağrısı’ yazısına cevap olarak yazmış.
Yeni Amazonya, kitabın ana karakterinin Nineteenth Century dergisinde çıkan yukarıdaki yazıyı okuyup hafif bir dellenme geçirmesiyle başlıyor. İsimsiz kadın karakterimiz –biz ona ‘yazar’ diyelim-, yazıya “tanınmış yazarlar ve toplumun ileri gelenleri” tarafından imza atıldığını görmeseymiş bu saçma bildiriyi ancak erkeklerin yapabileceğini söylüyor ve burada ilk önce hemcinslerine eleştiri oklarını yöneltip onları üçe ayırıyor. Birinci sıradakiler; zengin koca, baba parası yiyip bir eli yağda bir balda yaşayanlar, ikinci sıradakiler; “kadınlardan oluşur.” Sıralamaya göre “bu kadınların hedef ve istekleri, en azından insan ırkının yarısını refaha kavuşturmayı amaçladığı için ve ayrıca, kadınlar ‘Kadın Hakları’ safındaki cesur mücadelelerinin sonucu her ne olursa olsun dünyadaki diğer her bir kadının bundan faydalandığını gördüklerine de mutlu olacakları için, hiç kimse bu kadınların bencil ve küstah olduklarını söylemeye cesaret edemez.” Son sırada ise; sadece yazarın düşüncesinde değil toplum piramidinin en altındaki ‘köleler’ yer alıyor. ‘Köleler’ adından da anlaşılacağı gibi çalışmak zorunda olan kadınlar. Onlar için de yazar, şayet zincirlerini bir gün kırarlarsa, toplumun onları bulundukları yerden çıkmamalarını sağlamak için elinden geleceğini ifade ediyor. Ve için satırlara döküp gerginliğini üzerinden atan yazar masallardaki gibi bir uykuya dalıyor ve gözünü açtığında kendini ‘cennetten bir köşe’de buluyor. Biz de onunla birlikte bu büyülü dünyaya adım atıyoruz.
Yazarımız tam olarak uyandığında -tarihler 2472’yi göstermektedir- kendi döneminden bir ‘İngiliz zamparası’yla karşılaşıyor. Hayli komik bir görünüme sahip bu küçük adamın soyu Kral IV. George’a dayanan bir Augustus Fitz-Musicus olduğunu öğreniyor. Tam Augusuts’un kıyafeti üzerine bir muhabbete dalacaklarken yanlarından geçen Tanrıça görünümlü bir kadın ikilinin ağzını açık bırakıyor. Yaşayan Tanrıça da onların garipliğine gülerek yanlarına yaklaşıp kim olduklarını öğrenmeye çalışıyor. Augustus’un soyağacını anlatmasına elbette inanmıyor ve arkadaşları Myra, Hilda ve Agnes’i de çağırarak bu ‘garip yaratıklar’ı görmelerini istiyor ve ikiliyi deşmeye başlıyor. Nihayet bu dörtlü Tanrıça, onları yakından tanımak için bir şeyler ikram etmeye davet ediyor.
Bu ‘evde’ vegan bir mönü sonrası Müdire Helen Grey sohbete dahil oluyor. Yazara göre akıl tanrıçası Minerva’yı andıran Müdire Grey, onun buraya nasıl geldiğini sorduğunda, yazarın asabını bozan dergideki yazıdan bahsetmesi üzerine Müdire’den aldığı cevapla biz de İngiltere tarihine ufak bir giriş yapıyoruz. Ardından yazarı dışarıya çıkarma teklifiyle ise Yeni Amazonya ülkesi hakkında detaylı bilgi sahibi olmaya başlıyoruz.
Yeni Amazonya’daki ilk farklılığın devletin ‘baba’ değil ‘Ana’ olarak karşımıza çıkması. ‘Ana’ günümüzde ‘sosyal devlet’ olarak kavramın bir tezahürü aslında. Halkın tüm ekonomik, sosyal, politik hakları devlet tarafından sağlanıyor Yeni Amazonya’da. Örneğin dış ülkelerden yalnızca hükümet bir şeyler satın alabiliyor. Devlet dışarıdan gelen yüksek tutardaki bu malları, ücretini ödeyecek toptancılara belli bir kar yüzdesiyle satıoyr. Toptancılar da malların hepsini perakendecilere veriyor. Ayrıca farklı ürünlerin tek bir sermaye tarafından toplanmasına da yasak getiriliyor. Böylelikle de sermaye babaları kendilerinden daha düşük bütçeli onlarca tüccarın kasasına göz dikemiyor.
Ülkede eğitim sistemi ise on yaşından küçük çocukların tamamen sağlığına yönelik bir müfredattan oluşuyor. Bu yaşa kadar çocuklar sadece yüzüyor, koşuyor, antrenman yapıyor, dans ediyor. On yaşında geldiklerinde fiziken ve zihnen zımba gibi olan bu çocuklar başka ülkelerdeki yaşıtlarının yedi yılda öğrendiklerini iki yılda kafaya yazıyor. Okula altı yıl boyunca devam ediliyor. Sonrasında ise çocuklar kendi yeteneklerine uygun bir meslekle ilgili bir eğitim alıyor. Din daha doğrusu Tanrı da, ‘hayat bahşeden’ olarak tanımlanıyor ve Yeni Amazonya’daki işleyiş kitapta şöyle açıklanıyor: “Bir karanlıklar prensine inanmayı reddeden ve sonsuz işkenceler öğretisini büsbütün terk eden Yeni Amazonyalıların aklından geleceğe ilişkin tüm korkular silinip gitmişti. Bundan böyle hayatın sürüp gitmekte olduğuna kesinkes inanılmış ve saadetin amacının da ruhu “hayat bahşedenin” kendisine yakınlaştıracak kadar bilgi ve paklıkta fevkalade bir konuma getirerek, cahillikle kusurları ardında bırakan herkese bahşedilen o yüce mutluluğun keyfinin çıkarılmasını sağlamak olduğu düşünülmüştü.”
Elizabeth Burgoyne Corbett’in Yeni Amazonya’sında, bu anlattıklarımın haricinde, yoksulluktan trafiğe, yaşlılıktan ‘Ölülere ne yapıyorlar?’ sorusuna, evlilikten sanat ve bilime kadar birçok konu işleniyor. Kitapta bunlar her bölümde bazen iç içe bazen de ayrı ayrı olarak ele alınıyor. Yeni Amazonya’nın gizli öznesi ise devlet, Amazonyalıların deyimiyle ‘Ana’. Her şey onda toplanıyor ve halka eşit olarak dağıtılıyor. Toplumun yetmediği yerde ‘Ana’ devreye girerek insanların işini kolaylaştırıyor. Ayrıca kitapta işlenen meselelere toplumun ayak uydurması beraberinde bir ‘toplumsal ahlak’ getirdiği için de Yeni Amazonyalıların hayatları gayet basite indirgenmiş bir halde yaşanmak için onların önüne koyuluyor.
Kitap bundan iki yüz yıl önce yazılmışken, biz, yirmi birinci yüzyıl insanının böyle bir ortama ulaşmak için ne kadar beklemesi, ne yapması, kaç tane Yeni Amazonya kitabı okuması gerektiği havada asılı halde duruyor.
edebiyathaber.net (15 Kasım 2021)