Çocuk yazınımız her gün genişliyor, her gün çoğalıyor. Su damlasının suya çarpmasının ardından yüzeyde oluşan görüntünün halka halka büyümesi misali… Daha da çoğalsın, halkalar büyüye büyüye artsın. Çocuklar için ne denli çok seçenek olursa o denli iyidir. Nitelikli kitaplar başımız gözümüz üstüne. Hakkı olmadan ortada boy gösterenler de dilimizin ucunda.
Dilge Güney adını “Annemin Çocukluğu Nerede” adlı kitabıyla duymuştum ilk olarak. 2017 yılında yayımlanmıştı kitap. Aynı yıl kitap için yazdığım yazıda şunları söylemişim yazar için. “Dilge Güney, bu hızlı yaşamın içinde fark edemediğimiz kadar hızlı bir şekilde büyüyen çocuklarımızın ebeveynleri tarafından itildikleri yalnızlıklarına dikkat çekiyor.” Sonrasında gelen kitaplarını da okudum yazarın. Kendini tekrara düşürmeden, üzerine koyarak ilerledi yolunda. Az zamanda çok yol aldı. Nitekim 2018 yılı Gülten Dayıoğlu İlk Gençlik Roman Ödülü’ne değer görülen “Mavi Yıldız” Güney’in yazarlığını taçlandırdı. Ödül mekanizmasına çok inanmasam da ödüllerin kurumlar tarafından değil okurlar tarafından verileceğini savunsam da bazılarının hak edilmişliğine olan inancım bir noktada beni durduruyor. Dünyayı androidlerin, yapay zekâların, robotların değil, sevginin kurtaracağını söyleyen birine inanmayayım da ne yapayım!
Gelelim o halde Dilge Güney’in en yenisine. “Saatim Tik Ka Tik Ka.” Resimleyeni de bir yazar aynı zamanda. Ama sanırım çizer kimliği daha ağır basıyor. Esra İlter Demirbilek’in renk verdiği kitap Altın Kitaplar tarafından bizimle buluşturuldu.
Adet olduğu üzere kitapların ilk tümcesinde hava durumundan haberdar oluruz genel olarak. “O gün hava çok sıcaktı ve bilmem kimin canı çok sıkılıyordu.” “Dışarıda müthiş bir yağmur vardı ve fırtına her şeyi uçuruyordu…” gibi. Ya da karakterin/ kahramanın ruh durumunu anlatan tümcelerle merhaba deriz kitaplara. “Saatim Tik Ka Tik Ka”da ise bir öğretmenin seslenişi var en başta.” Yavaş kızım kapının kanatlarına dikkat et.” Anne sesleniyor diye düşünsem de peşi sıra gelenler öyle olmadığını anlattı hemen. “Öğretmenler odasından koşarak çıkan çocuğun arkasından öğretmeni böyle seslendi…” İlk satırda böyle şaşırtıyorsa, içerde neler var kim bilir, diye düşünmeden edemedim tabii. İçerde “Duru” var. (Ki adından dolayı aşırı bir yakınlık duydum karaktere😊) İşte o Duru, ablası İda’yı kütüphaneden çıkarken görünce çok şaşırır. Neden mi? Çünkü İda okumayı sevmeyen bir abladır. Öte yandan belediyenin düzenlediği okuma yarışmasına da katılmıştır. Kitap okumayı sevmeyen biri neden okuma yarışmasına katılır ki? Bu sorunun peşine Duru’yla birlikte düşüyoruz. Öte yandan Duru ablasına da yardım etmek istiyor. Ama daha ikinci sınıf öğrencisi olduğu için çok kalın kitaplar okuyamıyor. Ablası böyle bir durumu göze aldığına göre ucunda çok büyük bir ödül olmalı. Peki, o ödül ne ve kimin için? Bu sorunun yanıtını elbette kitabı okuyanlar öğrensin, diyerek bu bahsi kapatalım.
Dilge Güney, kitap sevgisi, kardeşlik, okul, rekabet, arkadaşlık ve aile ilişkileri üzerine anlatıyor bu defa. Daha önceki kitaplarından farklı bir kurgu olsa da sonu aynı yere varıyor. “Dünyayı sevgi kurtaracak!”
edebiyathaber.net (15 Kasım 2021)