Söyleşi: Serkan Parlak
Aslıhan Dağıstanlı Aysev’le geçtiğimiz günlerde Nemesis Kitap etiketiyle okurla buluşan “Cesur Kızlara Yol Arkadaşları” serisinin ikinci kitabı hakkında konuştuk.
Aslıhan Hanım, “Cesur Kızlara Yol Arkadaşları” serisinin ikinci kitabı geçtiğimiz günlerde okurla buluştu. Çocuklar için başucu kitabı olduğunu düşündüğüm bu serinin fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl gelişti? İllüstrasyon ekibiyle mesainiz de önemli tabi ki, süreci bizimle paylaşır mısınız?
Çocukken benim başucumda 100 Ünlü Türk ve Onlar da Çocuktu isimli kitaplar vardı. Hem ufuk açıcı hem ilham verici oldular. Yazdıklarımın başucu kitabı olarak görülmesi beni çok mutlu eder.
Bir kadın ve iki kız çocuğu annesi olarak kitaplarımın toplumsal cinsiyet eşitliği çabasına hizmet etmesine gayret ediyorum. Cinsiyetçi kalıpların kızları geri plana ittiğini, küçük bir kızken fark edip, sorgulamaya başlamıştım. Bu yüzden bir prens tarafından kurtarılmayı bekleyen, en önemli özellikleri güzellikleri olan cici bici eski zaman prenses masallarını kızlarıma anlatmadım. Dizilerde, filmlerde gördüğümüz tek yönlü dizi karakterlerini de doğru bulmuyorum. Çocuklarımıza, başarıya giden yolun fırsatçılıktan, fiziksel güzellikten ve fiziksel güçten değil; hayal gücünden, çalışkanlıktan, azimden, bilgiden geçtiğini somut olarak göstermeliyiz. Bu yüzden yepyeni kadın hikâyelerini anlatmalıyız. Cesur kadınlar, cesur kızların yetişmesinde yol gösterici olabilir.
Ancak bu tür hikâyeleri anlatan kaynaklar maalesef yeterli sayıda yok. Bu sebeple yazmaya başladım. Türk kadınlarının hikâyelerini yazma nedenim küçük kızımın “Türk kadınları bir şey başaramadı mı?” sorusu oldu. Türkiye’den çıkan çok yönlü, olmazı oldurmuş cesur kadınların gerçek hayat hikâyelerini kaleme aldım. Somut örnekler vererek çocuklara “Asla pes etmezsen, onlar yaptıysa sen de yapabilirsin,” diyorum.
Kurduğum harika bir çizer ekibi var. Zorlu ama çok zevkli ve özenli bir çalışma yaptık. Kitapta mümkün mertebe farklı kalemlerin olmasını istiyordum. Hem hikâyelerin içeriğine, hem kadınların karakterine uygun derecede benzersiz, hem de kitabın tümünde bir bütünlük sağlayabilecek kadar uyumlu olmaları gerekiyordu. Bu yüzden formatı ve çizim dilini oluşturmak için baştaki kompozisyonların taslaklarının çoğunu “brief niteliğinde” ben çizdim. Daha sonra proje oturdukça, özellikle ikinci kitapta, çizerlerimiz taslak çizimlere gerek duymadan kitabın ruhuna uygun kendi özgür tasarımlarını yaptılar. Tabi ki üstlerinde çok tartıştık. İkonik kadınların ikonik yaşamlarına uygun olmaları için birlikte gayret ettik. Bu serinin üstünde emeği olan bütün çizerler de kadın. Kitapta ayrıca benim ve kızımın da çizimleri bulunuyor.
Yazı ve resimle ilişkiniz nasıl başladı?
Ben yaratmayı seviyorum, o yüzden de yazmak ve çizmek benim hayatımda hep yer aldı. Küçükken duygularımı hep yazarak ve çizerek ifade ederdim.
Orta birde öğretmenim yazdığım kompozisyonu sınıfta okumamı istemişti. Çekine çekine utanarak okumuştum. Yazdığımın bir felaket olduğundan eminken, öğretmenim “Az önce geleceğin yazarını dinlediniz,” deyince bayağı şaşırmıştım. Öğretmenimin o sihirli sözünü hiç unutmadım, bana hep güç verdi. Lise sonda Sabah gazetesine bir yazımı gönderdim. Yazı hem yayımlandı hem de hayatımda aldığım ilk kazanç gazetede yazdığım bu yazıdan geldi. Yetişkin olduğumda hayatımı markalar üstünde çalışarak kazanmaya başladım. Yazılarım markaların sloganlarına, reklam senaryolarına evrildi. Kitap ve gazete yazarlığına ancak kırk yaşından sonra başlayabildim. Hiçbir şey için geç değil. Resim de gene çocukluktan itibaren yaptığım bir hobiydi. Cenevre’de karma sergilerim oldu.
Özellikle kız çocukları için her anlamda ilham kaynağı bir kitap var elimizde. Peki sanatsal üretimlerinizde size neler ilham kaynağı oluyor?
Bana geri planda kalan, yeterli sesi olmayan veya sesini yükseltmemiz gereken konular üstünde durmak ilham veriyor. Sanıyorum bir şeyin eksikliğini görünce o konuya yöneliyorum. Şikâyet etmek yerine çözümün parçası olmak, toplumda görmek istediğim değerleri dile getirmek hoşuma gidiyor, yazarken de çizerken de. Gittiğim yerler, dinlediğim müzikler, tanıştığım insanlar da bana ilham veriyor.
Seriye geri dönüşler nasıl oldu, mutlu musunuz?
Hem çok mutluyum, hem de bu kitap sayesinde tanıştığım gönlü güzel cesur kadınlar sayesinde Türkiye için umutluyum. Bizim halkımızda hiçbir yerde bulunmayan bir güç var: zor zamanlardaki dayanışma gücü. Ve bence ‘Umutlu yarınları cesur kadınlar getirecek”.
Kitaba harika geri dönüşler oldu. İki kitap da kısa sürede en çok okunanlardan oldu. Belli ki pek çok kişi çocukların artık cici bici, ama arka planda kalan kızlar yerine cesur kızlar olması gerektiğine inanıyor. Çocuklardan, ebeveynlerden, öğretmenlerden mesaj yağmuru var. Türkiye’nin dört bir yanından Ağrı’dan İstanbul’a çocuklarla irtibat halindeyim. Zoom üstünden de görüşüyoruz. Fırsat buldukça da köyleri, okulları ziyaret ediyorum. İkinci kitabımızda çocuklardan gelen mektupların bir kısmına yer verdim. Çünkü çocukların sesi kıymetli.
“Türkiye’nin Cici Değil Cesur 30 Kadını”nı nasıl belirlediniz?
Kitaba dahil edeceklerimi ince eleyip sık dökerek seçiyorum. 300’ün üstünde kadının hikâyesini inceledim, 60 tanesini kitaplarım için kaleme aldım. Seçtiğim kadınların ortak noktası öncü ve cesur kadınlar olmaları, iz bırakan işler yapmaları. Geçmişten günümüze, sanattan spora, bilime ve değişik alanlarda farklı engelleri aşmış, fark yaratmış kadınlar. Hepsi eşsiz. İçlerinde köyden de kentten de gurbetten de örnekler var. Kökeni farklı olanlar da. Fiziksel engellerine rağmen hayallerine engel tanımayanlara da özellikle kitaplarımda yer veriyorum.
Peki son kitabınızdaki otuz isim arasında sizi en çok etkileyen beş kadını söyleyebilir misiniz?
Hepsi benim için çok özel ve hepsi farklı şekilde etkileyici. Misal vermek gerekirse Halide Edip Adıvar’ın tek bir meslek yerine, yazarlık, çevirmenlik, Anadolu Ajansı kuruculuğu, akademisyenlik gibi pek çok işi bundan yüz yıl önce yapmış olması inanılmaz. Bana farklı ilgi alanlarımı daha ileriye taşımam konusunda cesaret verdi. İlk kadın gazetecimiz Sema Rıza Feraceli’nin çok bilinmeyen hikâyesi ile tanışınca, bu günlerde basında pek duyamadığımız o cesur sesin yüzyıl önce işgal altında olan bir ülkede bile yükseldiğini görmek bana güç verdi. Ioanna Kuçuradi’nin ailesinin etnik ayrımcılık görmesine rağmen kendi kalbini temiz tutup, bilgelikle ve sevgiyle etrafına ışık saçması muhteşem. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın ABD hakimiyetindeki psikolojinin farklı kültürlere adapte edilmesini sağlaması her konuda farklı bir bakışın insanlığa hizmet ettiğinin ispatı. Suna Kan’ın meslek aşkı, seyirciye olan saygısı ise onu bir dâhiden daha da öteye taşıyor. Emeğin, nezaketin ve tevazunun en yüksek mertebesine.
Aslıhan Hanım, masanızda neler var, serinin devamı gelecek mi?
Evet, farklı bir formatta düşünüyorum. Erkekler için de mesajlarıma devam edeceğim.
edebiyathaber.net (16 Kasım 2021)