İrem Yaşar: “Yazmak benim yara bandım, ağrıkesicim, kalp masajım.”

Kasım 19, 2021

İrem Yaşar: “Yazmak benim yara bandım, ağrıkesicim, kalp masajım.”

İrem Yaşar ile Küsurat Yayınlarından yeni çıkan romanı “Her Şey Eksik Her Şey Tamam”ı konuştuk.

Bize kendinizden bahseder misiniz?

30 yaşımdayım. Eşim Ozan ve oğlum Ali ile birlikte Amasya’da yaşıyorum. Çılgın Bediş olabileceğimi zannederek büyüdüm fakat üniversite sınavı gerçeğiyle yüzleştikten sonra mimarlık fakültesini tercih etmeye karar verdim. Ardından ikinci üniversite olarak aşçılık bölümünü bitirdim. Serin yaz akşamlarını, evimin odalarını kurabiye kokusuyla donatmayı ve basit olaylardan keyif almayı çok severim. Tabii bir de yazmayı… Yazmak benim yara bandım, ağrıkesicim, kalp masajım.

Mimarlıktan yazarlığa geçiş serüveni nasıl gerçekleşti?

Eğitim hayatım süresince edebiyata ilgi duyan bir öğrenci oldum. Sayısal bölümde okumuş olmama rağmen öykülerin, kompozisyonların, şiirlerin bendeki yeri apayrıydı. Duyduğum bu ilgi sayesinde bir alandan diğerine geçmek yerine ikisini birden severek yapabileceğimi fark ettim. Zaten mimarlık ve yazarlığı birbirine çok benzetiyorum. Mimar çizgilerden bir mekân, mekânlardan da bir yapı inşa ediyor. Yazar ise kelimelerden cümle, cümlelerden bir kitap inşa ediyor. 

Her Şey Eksik Her Şey Tamam romanında mahalle kültürüne, komşuluk ilişkilerine epey vurgu var. Bu konuyu kaleme alırken neler düşündünüz?

Hepimizin içinde bir yerde eskiye özlem var. Eski mahallelerdeki samimiyete, o sokaklardaki sıcaklığa, doğallığa, eski komşuluklardaki güler yüze, tevazuya… İstedim ki unutulmaya yüz tutmuş bu güzel hisler yeniden filizlensin. Çünkü bu hislerin her biri çok özel, çok kıymetli.   

Komşuluk ilişkileri geçmişe nazaran daha yüzeysel diyebiliriz. Bunu neyle ilişkilendiriyorsunuz?

Öncelikle yaşam koşullarının payı büyük. İnsanlar uzun saatler çalışıp eve hayli yorgun dönüyorlar. Toplantılar, koşuşturmalar, çözülmeyi bekleyen problemler, trafikte kaybedilen saatler… Gün sonunda birileriyle görüşmeye, sohbet etmeye zamanları ve enerjileri yetmiyor olabilir. 

Bir de teknolojik imkânların ve sosyal ağların da bu durum üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Sanal arkadaşlıklar ya da sosyal medya grupları komşuluklara tercih edilebiliyor. 

Eski ve sakin bir sokakta yaşamıyorum belki ama ben oturduğum bu yüksek katlı apartmanda hâlâ çocukluğumdaki komşuluk bağlarını devam ettirmeye gayret ediyorum. Komşuluk ilişkilerini derinleştirebilmenin biraz da bizim elimizde olduğunu düşünüyorum.

Romanda geçen Nazenin Sokak’ta her kapıyı çalmak mümkün. Sıcak bir gülümsemeyle karşılanacağımıza şüphe yok. Bu güven hissinin temelini oluşturan nedir?

Çünkü Nazenin Sokak’ta yaşayan herkes, olduğu gibi… Tepeden bakılma, yanlış anlaşılma, yadırganma, dışlanma korkusu yok. Saygı var, yardımlaşma var, kucaklaşma var. İnsanların birbirine samimiyetle yaklaşması beraberinde güven hissini getiriyor. 

Peki sizin dostlarınız, komşularınızla ilişkileriniz bu yakınlıkta mı? Romanda otobiyografik öğeler de var diyebilir miyiz?

Kesinlikle. Bu yakın ilişkilere sahip olabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.  

Roman yazma süreci nasıldı, herhangi bir yazma ritüeliniz var mı?

Roman yazmak benim için eşsiz bir deneyimdi. Kurgu üzerinde titizlikle durmak, karakterleri iyi analiz etmek ve anlatımın sürükleyiciliği için hassasiyetle çalışmak gerektiğini gördüm. Nazenin Sokak sakinlerini öyle sevdim öyle benimsedim ki bir müddet sonra gündelik konuşmalarımda onlardan örnekler vermeye başladım. Benim için çok keyifli bir süreçti.  

Bir ritüel sayılır mı bilemiyorum ama Nazenin Sokak’ı kaleme aldığım dönem oğlumun iki-üç yaş aralığına denk geldiği için onun uyuduğu saatlerde yazı yazmayı tercih ettim. Geceleri herkes uyuduktan sonra elime bir fincan kahve alıp kabuğuma çekildim. Kahve kokusu, sessizlik ve kelimeler… İnsan başka ne ister? 

Sosyal medya hesaplarınızda da sıkça yer verdiğiniz gibi sade yaşamı tercih ediyorsunuz. Sadelik sizin için ne ifade ediyor?

Benim için sadelik; hayat yokuşunu tırmanırken sırt çantamdaki ağırlıklardan bir bir kurtulmak demek. Gücümü ve vaktimi eşyaya hizmet etmek için harcamak yerine kendime ve sevdiklerime ayırmak, zihnimi kalabalıktan kurtarıp rahatlatmak demek. Tüketici pozisyonundan çıkmak ve üretmenin verdiği o eşsiz huzuru hissetmek demek. Benim için sadelik uzun vadeli mutluluk demek.

Bir yazar olarak siz neler okuyorsunuz?

Geniş bir okuma yelpazem olduğunu söyleyebilirim. Özellikle son dört senedir kalemimi farklı türlerle, özgün eserlerle beslemeye gayret ediyorum. Bilimkurgu, gezi kitapları, biyografiler, dini kitaplar, anı kitapları… Beni sosyal medyadan takip edenler tüm bu türleri içinde barındıran büyük bir kütüphanem olduğunu bilirler. Okumayı en sevdiğim tür ise öykü. Öykülerin tadı bir başka. Özellikle genç kalemlerin öykü kitaplarını okumaktan büyük keyif alıyorum. Sayfa aralarında taze heyecan kokusu geliyor burnuma…

Okuyucu yorumlarıyla karşılaşmaya başlamışsınızdır. Neler hissediyorsunuz?

Sabahtan mutfağa girip akşama dek uğraşarak, büyük emek harcayarak, özene bezene pişirdiğiniz bir yemeğin daha ilk lokmada takdir gördüğünü ve misafirleriniz tarafından çok ama çok beğenildiğini hayal edin. Yaşadığım mutluluk bunun belki yüz, belki de bin katıdır. Okurlarımdan güzel dönüşler aldıkça içimi içime sığdıramıyorum. Destek olan herkese çok teşekkür ediyorum.

edebiyathaber.net (19 Kasım 2021)

Yorum yapın