Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Üretmeye dair esas tutkum hatırlayabildiğim ilk dönemlerden beri benimle. Hatta annemin anlattığına göre, hatırlayamadığım dönemlerden de beri. Henüz yürümeye yeni yeni başladığım zamanlar, öğretmen olan annem ders hazırlıkları yaparken, onun defterlerine, kitaplarına, henüz zar zor tutmaya çabaladığım kalemlerle büyük bir heves içinde çiziktirmeler yaparmışım. En sonunda o da bana özel bir defter ayırmış, o çalışırken ben de onun dizinin üstünde o deftere çizer de çizermişim! Sanırım o günlerden bu yana o kalem bir kez olsun elimden düşmedi.
Kendimi hatırlayabildiğim dönemlerde ise, ilk başlarda annem ile birlikte –ki onun, içimdeki bu kıvılcımı canlı tutmak adına her daim elinden geleni yapmış/yapmakta olması ve beni sonuna kadar desteklemesi çok değerlidir– daha sonraları kendi kendime, çizim yapmadığım zamanlarda bile örerek, bir şeyler dikerek, evde bulduğum tüm ıvır zıvırları, artık işlevini yitirmiş malzemeleri manipüle ederek, kendime oyuncaklar, araç gereçler yaparak, elime geçen ne varsa dönüştürerek, zihnimi ve ellerimi meşgul tutmuşumdur.
İlkokuldayken, sanırım 2006-2007 yıllarıydı, Leonardo da Vinci’nin orijinal çizimlerindeki makinelerin replikalarını içeren uluslararası “Leonardo: Evrensel Deha” (The Genius of Leonardo) sergisi Rahmi Koç Müzesi ev sahipliğinde Türkiye’ye getirilmişti. Sergi kapsamında da 2-9 yaş arası çocuklara yönelik hem karada hem denizde hem de havada giden bir taşıt tasarımı yarışması düzenlenmişti. Resme olan ilgimin farkında olan sınıf öğretmenimin önerisiyle katıldığım yarışmada yaklaşık 6000 katılımcı arasından 17. olmuştum, kendi kendime ilgilendiğim resim uğraşının ilk kez objektif olarak beğenilip bir ödüle layık görülmesi benim için tarifsiz bir deneyimdi.
Ortaokul yıllarımda ise bir dönem kuzenimin Uykusuz dergisi arşivlerine saatlerce gömüldüğümü, hatta sonra kendim de almaya başladığımı hatırlıyorum. Bunun ardından karikatüre de ilgi duymaya, hatta kendi karikatür/çizgi hikayelerimi oluşturmaya başlamıştım, fakat bu alanda sonradan pek bir istikrar göstermedim. Ancak içimde hala böyle bir heves bir yerlerde yatıyor, hissediyorum 🙂
Büyüyüp de beni sarmalayan çevrenin farkına varmaya başladıkça, hayatıma yeni bir kavram girmiş oldu: mekân. Önce odam, sonra yuvam, sonra içinde yaşadığım şehir… Üretimlerim de zamanla bu kavramla ilişkilenmeye başladı. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde önce Şehir ve Bölge Planlama lisansına, ardından Mimarlık bölümünde çift ana dala başladım, eğitimimi halen burada sürdürmekteyim. İllüstrasyon çalışmalarımda kendine ait kimliği, bir nevi hikâyesi olan, yaşayan mekânları ve bunlara bağlı sıcaklık, yuva hissini renkli bir atmosfer ile detaylı bir şekilde betimlemeyi seviyorum. Hem geleneksel hem dijital tekniklerle çalışıyorum. Dergiler için editöryal illüstrasyonlar yapıyor, kitap kapakları tasarlıyor, ayrıca çocuk illüstrasyonları üzerine de çalışıyorum.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Bir çizim/tasarım işinin içeriği ne olursa olsun, başlangıç aşamasında dolu dolu bir araştırma sürecine vakit ayırmaktan kaçınmam. Öncelikle hazırlayacağım işe dair mevcut benzer işleri incelerim, gözlem yaparım. Aynı zamanda bolca okuma yaparım, bu okumalar yalnızca görsel imgeler üzerine olmaz. Söz konusu özne, kavram, mit, her ne ise onun üzerine çok sayıda şey okurum. Tek bir imge, çağrışım beni peşinden koşturur, onun için onlarca kitap, dergi, makale karıştırır, kaynak tararım. Konuyla örtüşen filmler izlerim, diyaloglardan, sinematografilerinden çok etkilenirim, çok şey öğrenirim.
Yaratım süreci her ne kadar her tasarımcı/sanatçı için sancılı olsa da, işin bu kısmına çok takılı kalmam. Tıkandığım anlarda dahi işlerin iyi gideceğini düşünürüm ve bazen okurken, izlerken, bazense tesadüfen sokakta gördüğüm bir şey çağrışım yapar, tam yapacağım şeyle ilgili “hah, tam da bu!” diyeceğim bir şey karşıma çıkar, içinden çıkamadığım bir durum varsa, karşıma çıkan şeyle her şey kafamda yerine oturur. Sonuç üründen ziyade tüm bu keşif, fikir, çağrışım, debelenme anları, sürecin kendisi benim için oldukça keyiflidir. Nihayetinde bir sanat eseri, asla başlı başına o somut, tekil sanat eserinden ibaret değildir. O noktaya gelene kadarki yukarıda bahsettiğim hazırlık sürecinin tamamı ilmek ilmek o ürüne işlenmiştir.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Benim için çizim, tasarım yapacağım kitabı, metni içselleştirmek, onu benimsemek çok önemlidir. Ancak o zaman direkt bir şekilde nihai görsel ürüne gerekli hissiyatı, verilmek isteneni, doğru izlenimi aktarabileceğimi düşünürüm. Kendim okuyup, metne, anlatıya kendimi gerçekten yakın hissedersem, içimde doğru notaları titreştirmişse ve bunu görsel imgelere hiç zorlanmadan tercüme edebileceğimi hissediyorsam, zaten orada zihinler arası doğrudan bir akış gerçekleşir ve tüm tarafların memnun olduğu bir sonuç ürün çıkar. Bununla beraber eğer imkân var ise yazarın kendisinin ilettiği, talep ettiği imgelere de her zaman değer veririm. Ya da editörün yazar ile birlikte ulaştığı bir nokta üzerinden ilerleyebiliriz. Editörle sürekli dirsek temasında olarak taslaklar üzerinden paslaşırız ve revizelerle son haline getiririz.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Bolca renk kullanmayı sevdiğim için, renk ve desen anlamında zengin görseller beni çok etkiliyor. Çeşitli ülkelerden, otantik iç mekânlara dair görseller paylaşan çeşitli hesaplar takip ediyorum, sık sık karşımda onları görmek epey esinleyici oluyor. Yine farklı kültürlerin geleneksel giyim kuşamları, şehirleri, mimarisi, yaşayış biçimleri de beni cezbediyor. Özellikle National Geographic dergilerini aldığım anda baştan sona okumak yerine, kenara kaldırır, arada rastgele açıp o zengin içerik ve görsellerini karıştırır, kapatır ve bunu arada sırada gene yaparım. Günlük yaşantıdan besleniyorum ayrıca.
Eski zamanlarda analog fotoğraf çekerken edindiğim bir alışkanlık idi bu; gündelik, basit, olağan görünende saklı olağanüstülüğü, sıra dışılığı keşfetme çabası. Doğu felsefeleri ve öğretileri ilgimi çekiyor; okuduklarım, tanıştığım insanlar, filmler, sohbetler, yolculuklar, tesadüfler, hayatımda deneyimlediklerim beni besliyor, bu da elbette sanatsal üretimlerime aksediyor. Onun dışında diğer çizerlerin ve yaratıcı insanların işlerinden de epey besleniyorum, kullandıkları renkler, desenler, teknikleri inceliyorum, hatta çok keyifle takip ettiğim sanatçıların işlerini incelerken şeker dükkânındaki çocuk gibi hissediyorum!
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Yeni bir kitap çıkacağı zaman editör kapak tasarımı için benimle iletişime geçer, bu genelde kitabın yazım ve editöryal çalışmasının son bulmuş veya bulmaya çok yakın olduğu bir zamandır. Kitaba özgü belirli durumlarda editörün tercihine bağlı olarak bu aşamanın öncesinde de belli fikir eskizlerine, konsept çalışmalara başlanabilir. Kitap metnini, veya türe bağlı olarak, örneğin öykülerden bir kısmını editör bana iletir, buna ek olarak öncelikle hangi parçaların, öykülerin, kitabın ana temasını veya yazarın anlatım dilini en iyi vurgulayan kısımlar olduğunu, görsel olarak ele alınabilecek temel doneleri, varsa kendi veya yazarın zihninde halihazırda canlanan imgeleri aktarır.
Tüm bunlar üzerinden bir harman yaparak birkaç fikir eskizi yapar, bunlar üzerinden editörle karşılıklı paslaşarak alternatifleri geliştiririm, son seçim yapıldığında tasarım detaylandırılır ve son rötuşlar yapılarak basıma hazır hale getirilir. Sonrası heyecanlı bekleyiş!