Belimdeki kemere bağlı taşı sürükleyerek yürümeye başladım. Arkamda birbirini takip eden ayak izleri ve toprağın yüzünde açılan bir yarık. Gece sokakta in cin. Top oynayan çocukların sesi olmayınca sokak kasvetli. Sokağın ucuna kadar yürüdüm. Tepeye tırmanmaya başladım. Evden sessizce çıkmıştım. Annem, kardeşlerim uykuda. Babam yıllar önce bugün, bu yamacı tırmanmış son kez. Ayak izlerinin üstünde yedi kat toprak.
Babam bazen gider, günlerce gelmezdi. Sokağa çıkıp arardım annemden habersiz. Ondan kalan içki şişelerini koyardım belki görüp gelir diye. Uzun süre ortadan kaybolup geri döndüğü çok olurdu. Annem ağlayarak kabul ederdi. İkisine de başka sebeplerden çok kızardım. Anlayamazdım. Günlerce uyurdu dönünce. Sonra keyfi yerine gelir. Anlatırdı. Neşelenirdim. Sayılı.
Öldüğü gün mantosunu kenara koymuş. Öyle bırakmış kendini. Elinde mantoyla polisi kapıda görünce annem, biliyordum, dedi. Kafasında prova yapmıştı yıllarca. Ölümün provası. İnsan başka nasıl hazırlar ki kendini böyle bir şeye. Bizim yanımızda, düşmüş, dediler, düşüvermiş. Biz kapı arkalarındayken, halinden belliydi aslında, neden yaptı acaba. Yamacın kenarına gidip öte yandaki boşluğa baktım hemen o gün. Ayaklarım karıncalandı. Babamın mantosunun kemerini alıp belime bağladım. Diğer ucuna da bir taş. Düşmemek için. Taşın büyüklüğünü giderek artırdım. Kemerin rengi zamanla beyazdan griye döndü.
Bugün babamın düşüş yıl dönümü. Annem babamın mantosunu getirdi. Hiçbir şey söylemeden bana uzattı. Ceplerini karıştırmaya başladım. Bir tomar kâğıt çıktı iç cebinden. Tam on beş sayfa. Bir öykü. Bir şeyler yazdığını bilmiyordum. Öyküde kendime ait bir şey aradım. Ya da bana hiç söylemediği bir sır. Neden düştüğünü ele veren bir cümle. Hiçbiri yoktu. Öfkelendim. Kâğıtları savurup attım. Odadan odaya, kinden utanca.
Biraz durulunca mantoyu sırtıma geçirdim. Artık grileşmiş kemerini taşla birlikte belime bağladım. Tekrar okudum yazdıklarını. Görünmezlik, yalnızlık. Gözümden akan yaşlar kelimeleri sildi. Bizim gören gözlerimiz yetmiyormuş demek ki. Sel oldu, yuttu.
Tepenin en üst noktasına vardım. Eğilip aşağı baktım. Ayaklarımın altı karıncalandı yine. Dizlerimin arkasından biri iter gibi. Hadi yapabilirsin diyen destekleyici bir el sırtımın ortasında. Öne doğru bir adım attım. Tüm gözeneklerimden ter fışkırdı. Gözüm karardı. Mantonun kemerini çözdüm. Taşı kucağıma aldım. Artık iyice ağırlaşmıştı. Hazırdım. Seğiren vücudumla ileri bir adım daha attım. Kollarımın arasında duran taşı uçurumdan aşağı bıraktım. Taş düşerken geri dönüp yürümeye başladım. Rüzgâr mantomun eteklerini uçuruyordu.
edebiyathaber.net (23 Kasım 2021)