Joseph Piercy’nin yazdığı Semboller kitabı, Antik Çağ’dan günümüze kadar insanoğlunun başta kendine ve çevresine olan hislerinin dışa vurumu olarak ortaya çıkan ancak içinden geçtiği dönemlerin şartları, teknolojik gelişmelerle kendini baştan yaratan, değiştiren ‘sembollerin’ kaynağına inerken, hızla ilerlediğimiz ‘sözsüz iletişim’ çağında bizi neler beklediğine dair ipuçları da veriyor.
Türkçeye Fransızca’dan girmiş olan sembol kelimesinin anlamı TDK’da şöyle açıklanıyor: “Simge. Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret, alem, remiz, rumuz, timsal.” Sembollerin insan hayatına girişi Taş Devri’ne kadar uzanıyor. Elbette o zamanlar insanların mağaralara çizdiği, hayatın, doğanın, insan düşüncesinin anlamlarına dair şekillerle binlerce yıl sonra yine insanoğlunun içinden geçtiği dönemlerle, teknolojik gelişmelerle bağlantı kurarak geliştirdiği kimi zaman hayatımızı kolaylaştıran kimi zaman bir ‘kimlik’ haline getirdiği semboller arasında dağlar kadar fark var. Joseph Piercy’nin yazdığı, Maya Kitap tarafından yayınlanan Semboller – Evrensel Bir Dil kitabı, sembollerin kaynağını, gerçek anlamlarını ve özellikle dijital çağda fazlasıyla haşır neşir olduğumuz ‘sözsüz iletişim’le beraber karşımıza daha da fazla çıkacak olan sembolleri detaylı bir biçimde ele alıyor.
Kitap, İlk İşaretler ve Semboller, İdeoloji, Kimlik ve Aidiyet Sembolleri, Değer, Sahiplik ve Değişim Sembolleri, Korunma, Yön Bulma ve Hayatta Kalma Sembolleri ve Şimdinin ve Geleceğin Sembolleri olmak üzere dört bölümden oluşuyor. Yazar isimlerinden de anlaşılacağı üzere sembollerin anlamlarını kronolojik biçimde sıralamış. Biz de bu sıralamadan yola çıkarak en bilinen ama aslında bildiğimiz anlamıyla organik hiçbir bağı olmayan bu sembolleri örnekleyerek devam edelim. (Görselleri merak edenler için adres elbette Google.)
Özellikle Fransız armalarında kullanılan Fleur-de-lys, yani zambak çiçeği, Ortaçağ hanedanlarında pek sık rastlanan bir sembolmüş. Yapılan araştırmalar Fleur-de-lys’in antik Mezopotamya ve Mısır döneminden kalan tasarımlarla örtüştüğünü ortaya koyuyor. Bu sembol modern zamanlarda Fransızların yoğun olduğu Kanada’da Quebec, ABD’de New Orleans gibi yerlerde arma olarak kullanılıyor. Amerikan Futbol Ligi takımlarından New Orleans Saints, İtalyan Serie A futbol takımlarından Fiorentina’nın renklerinde fleur-de-lys’i görmek mümkün.
Kitabın kuşkusuz en ilgi çeken bölümü İdeoloji, Kimlik ve Aidiyet Sembolleri’ni masaya yatıran ikinci bölüm. Yazar Piercy burada anlamlı bir açıklama yapıyor: “Bu bölüm, öyle ya da böyle, insan ideolojileri ve kimlikleriyle ilişkilendirilen ortak tanımlara sahip bazı sembollerle ilgilidir. Aralarında gamalı haç, çekiç ve orak gibi sembollerin de bulunduğu bu tür sembollerin çoğu, sağlam tarihsel ilişkilendirmelere sahip olsa da kökenleri her zaman o kadar net değildir.” Yukarıda bahsettiğim ‘alakasızlık’ noktasına değiniyor ve çağın gereksinimleriyle beraber popüler sembollerin değişebileceğine vurgu yaparak ekliyor: “İnsan dışavurumunun değişen doğasına uyması için bu sembollerin gelecek nesiller ve kültürler tarafından yeniden benimsenmesi ve yeniden yorumlanması tamamen mümkündür.” Gelelim sembol-kimlik bileşimindeki sembollerin nasıl ortaya çıktığına.
Artık lanetle anılan gamalı haçın aslında 3000 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, dünyada Çin, Japon, Hint, Amerika, Avrupa birçok kültürde görüldüğü ve ayrıca günümüzde Hindu, Budizm ve Jain dinlerinde kullanıldığı bilgisine ulaşmışken, bu sembolün bundan sadece 80 yıl önce milyonlarca insanı ölüme gönderen bir manyağın elinde nasıl ‘şeytanın bayrağı’na dönüştüğünü tekrar hatırlamak gerçekten üzücü. Kitapta yazılana göre; birçok kültürü içinde barındıran gamalı haçı gerçek anlamıyla yeni nesillere yeniden öğretmek isteyen bazı tarihçilerin bu çabası elbette sembolün Nazi özgeçmişi yüzünden havada kalmış.
Şimdi de gamalı haçın ‘düşmanı’ çekiç ve orak sembolüne göz atalım. 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra Lenin yeni devletteki eski tüm kalıntıları ortadan kaldırmaya giriştiğinde, eski semboller de bu ‘temizlik’ işinden nasibini alacaktı. Bu yüzden 1918’de devrimci yazar Anatoly Lunacharsky Lenin’in tavsiyesiyle yeni Rusya için semboller bulmak için bir yarışma düzenledi. Yarışmanın kuşkusuz en önemli kuralı, eserlerde, “Kompozisyonda işçi ve köylü cumhuriyetini, iş araçlarını simgeleyen unsurlar olması” gerektiğiydi. Yarışmayı kazanan tasarım, “Kırmızı bir arka plan üzerinde etrafı buğday demetleriyle çevrili, ortasında çapraz bir çekiç ve orak ve altlarında yukarı bakan bir kılıç ile yükselen bir güneşin ışınlarından” oluşuyordu. Ancak kılıç eski imparatorluğu hatırlattığından olsa gerek Lenin bunu düzeltti ve işçi sınıfı kent proletaryasını temsil eden çekiçle kırsal köylü sınıfını temsil eden orak ortaya çıktı. Malum, bu sembol hala komünizmin arması olarak kullanılıyor.
Semboller kitabında bu iki örneği hem ‘uç’ hem de günümüzde güncelliğini hala koruyan en önemli semboller olması sebebiyle seçtim. Meraklı okurlar kitapta, matematik, para birimleri, barış işareti, trafik işaretleri, “@”, Bluetooth gibi birçok sembolün kaynağını aydınlatan bilgilere ulaşabilecekler. Kitabı bir başka açıdan okuduğumuzda da tişörtünü giydiğimiz, odamıza posterine astığımız, dövmesini kolumuza yaptırdığımız ve genellikle de kimliğimizi, aidiyetimizi içinde bulunduğumuz topluma ilan eden ancak popüler kültüre çok ‘yem olmuş’ sembollerin bizim kullandığımız anlamıyla ne kadar bağlantılı olduğunu öğrenebiliyoruz. Kısaca ‘sembollerin’ dünyasına hoş geldiniz…
edebiyathaber.net (1 Aralık 2021)