Yayıncılığımızın dışa bağımlı olduğu malum. Ana hammaddesi kâğıt. Kâğıt da ithal ediliyor. TL’nin her değer yitirişinde kâğıt fiyatları otomatik olarak artıyor. Kâğıt fiyatının artması da kitap fiyatlarının artması demek. Kitap okurları doğal olarak endişeleniyor. Bu endişe “kitap alamayacağız” diye hemen haber oluyor. Demeç veren herkes “SEKA kapandı, dışa bağımlı olduk!” diyor ve “Türkiye’de kâğıt fabrikası olsaydı bu duruma düşmezdik, kitap fiyatları pahalanmazdı,” diye ekliyor.
Ben de SEKA varken kâğıt bol muydu, emin misiniz diye sormadan edemiyorum. 1990’ların başı. Türkiye Yayıncılar Birliği’nde yedek listesinde beşinci sırada iken birden kendimi yönetim kurulunda bulmuştum. Ve ilk toplantıda da genel sekreter seçilmiştim. Bu benim büyük başarılarımın sonucu değildi. Kimse genel sekreter olmak istemiyordu ve o dönem başkanımız olan Atıl Ant, en genç üye olarak bu görevi bana vermişti.
Yayıncılar Birliği’nin gündemindeki en önemli konu da “kâğıt sıkıntısı”ydı. Yayıncılık sektörü hızla büyüyordu ama kitap basmak için kâğıt bulunamıyordu. Kâğıt karaborsaydı. Evet, SEKA açıktı ve başta İzmit olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerinde fabrikaları vardı ama kitap basacak kâğıt bulunamıyordu.
Bir kere SEKA’nın bütün üretimi kitap kâğıdı değildi. Diğer kâğıt türleri içinde belki de en az üretim kitap için yapılıyordu. O kâğıdı da birkaç tefeci tüccar kapatıyor, sonra fahiş fiyatla satıyordu. Kâğıt tüccarda vadeli, SEKA’da peşindi. Elinizdeki çekleri kırdırıp yani zarara girmeyi göze alıp peşin para temin etseniz de yayınevi olarak SEKA’ya başvurduğunuzda ya “kâğıt yok!” diyorlardı ya da uzak bir tarih veriyorlardı. Çünkü SEKA’nın üretimi Türkiye’nin kâğıt tüketimini karşılamıyordu.
Bazı yayıncılar çözüm olarak 60 gramlık kitap kâğıdı yerine 54 gramlık gazete kâğıdına yönelmişti ama o kâğıdı da öncelikle gazete ve dergiler aldığı için temin etmek kolay değildi. Yine tefeci tüccarlara başvurmak gerekiyordu. Birçok gazete ve dergi sahibi, devletin tahsis ettiği kâğıtlara gazete basmayıp fahiş fiyatla satıyorlardı. Yokluk o kadar artmıştı ki kâğıdı kitap basmak için kullanmaktansa saklamak daha kârlı hale gelmişti.
Yayıncılar Birliği olarak SEKA yönetimi ile bağlantı kurduk, onlar da olayı yerinde görelim diye bizi İzmit’e davet ettiler. Yönetim kurulu üyelerinin yanı sıra bir grup yayıncı ile birlikte İzmit’e gittik. Bize fabrikayı gezdirirken bilgi de verdiler. SEKA 1934’te kurulmuştu. O zamandan beri de teknolojisini pek yenilememişti. Aslında zararına çalışıyordu. Üretilen kâğıdın maliyeti satış fiyatının çok üzerindeydi ve aradaki farkı devlet subvanse ediyordu. Üstelik üretilen kâğıt biz yayıncıları memnun edecek kalitede değildi. Tek bir bobinde bile kalınlık sabit kalmıyor, bir incelen bir kalınlaşan kâğıt nedeniyle matbaada büyük sorunlar yaşanıyor, baskı ve cilt sırasında %15’e varan oranlarda kayıplar yaşanıyordu.
Bilindiği gibi kâğıt üretmek için bol ağaç ve temiz su gerekli. Bol ağaç için ormanlar, temiz su için de nehir. Kâğıdın %93’ü ağaçlardan geliyor. 1 kilogram kâğıt yapmak için 324 litre su kullanılıyor. Bir adet A4 kâğıt yapmak için 10 litre suya ihtiyaç var.
SEKA genel müdürü bu gerçeğe de dikkati çekmişti. Türkiye kâğıt üretimi için pek uygun bir ülke değildi. Ne yapılıyorsa zararına yapılıyordu. Tabii kâğıt üretimi için kullanılan temel madde selüloz da Türkiye’de yeterince üretilemiyordu. Verimli çalışan kâğıt fabrikalarımız olsa bile hammadde açısından yine dışa bağımlı olacaktık.
SEKA 1998 yılında özelleştirme kapsamına alınıp anonim şirkete dönüştürülmüş. 2005 yılında da Sümer Holding ile birleştirilerek kapatılmış. Şimdi kime sorsanız, “Türkiye’de kâğıt fabrikası yok!” der. SEKA varken de kapandıktan sonra da Türkiye’de özel teşebbüsün kâğıt fabrikaları vardı, hâlâ da var. Ama kitap kâğıdı denilen 3. Hamur kâğıdı üretmiyorlar. Sanırım SEKA’nın subvanse edilen kâğıt fiyatlarıyla da ithal kâğıtla da rekabet edebilmeleri mümkün değildi. Üretim maliyetleri bile SEKA’nın satış fiyatından fazlaydı. Ama Toprak Kâğıt ve Mopak’tan kitap için 1. Hamur kâğıt almak mümkündü.
Kime sorsanız yok diyecek ama bugün de Türkiye’de kâğıt üretiliyor. 2018 yılında İstanbul Ticaret Odası “Türkiye Kâğıt Sektörü ve Rekabet Gücünün Değerlendirilmesi” başlığı ile bir araştırma yaptırmış. Araştırmaya göre, Dünyada kâğıt tüketiminin 400 milyon ton civarında olduğu hesaplanmakta. Türkiye kâğıt tüketiminde dünya ölçeğinde 16’ncı sırada yer almakta. Türkiye’de yaklaşık 6 milyon ton civarında kâğıt tüketilmekte. Kâğıt Sektörünün üretim kapasitesi ise 3,8 milyon tona ulaşmış durumda. Türkiye’de kâğıt ihtiyacını sağlamak için yurt dışına ödenen rakam yıllık 3 milyar dolar civarında. Ülkemizde 48 adet kâğıt fabrikası bulunmakta. Kâğıt imalatında yaklaşık 2400 firma faaliyet göstermekte. Üretilen kâğıtlarla ilgili sadece bir fabrikamız kendi selülozunu üretebilmekte. Diğer üretim alanlarında gerekli olan selüloz ise tamamıyla yurt dışından ithal edilmekte. Yılda yaklaşık 1,5 milyon ton selüloz ithal edilmekte. Karton ve oluklu mukavvanın imalatında girdi olarak önemli yer tutan atık kâğıtta geri kazanım oranı gelişmiş ülkelerde %70 -75 iken Türkiye’de bu oran yaklaşık % 40-45 seviyelerinde. Sorun kitap kâğıdı denilen 3. Hamur kâğıdın Türkiye’de üretilemiyor oluşu.
Türkiye’deki kâğıt sorununun tek nedeni TL’nin sürekli değer kaybetmesi değil. Dünya çapında bir kâğıt sıkıntısı yaşanıyor. Bu nedenle de dolar ve euro bazında da büyük zamlar yapıldı. Yani TL değer kaybetmese de kâğıt fiyatları artacak, kitabın da fiyatı zamlanacaktı. Ve bu sorun sadece bu yıla mahsus değil. Ambalajda plastik yerine kâğıt kullanılmasının teşviki ile kâğıt tüketimi hızla artıyor. Küresel kâğıt kullanımı son 40 yılda %400 arttı. 2060’a kadar, Dünya çapında selüloz ve kâğıt tüketiminin iki katına çıkması bekleniyor.
E-ticaretin büyümesi kâğıt tüketimini daha da artıracak. 2001’den 2019’a kadar, küresel olarak toplam 386 milyon hektar orman kaybedildi. Bu kayıp, 2000 yılından bu yana Dünya ağaç örtüsünde %10’luk bir azalmayı temsil ediyor. Kâğıt üretimi için yitirilen su kaynaklarının hesabı yapılmamış.
Kâğıt tüketirken dünyayı da tüketiyoruz. O nedenle yayıncılık artık dijitale geçmeli, e-kitaba yoğunlaşmalı ve ille de kâğıda basılmış kitap, dergi isterim diyene de özel olarak üretim yapmalı. Bu teknolojiye sahibiz, kullanmıyoruz.
edebiyathaber.net (8 Aralık 2021)