İnsan hayatı boyunca dert edindiği şeyleri alt alta yazsa hayli kabarık bir liste ortaya çıkardı. Acaba yazsak, dert listesini uzamış görünce dertlenmeyi bırakır mıydık?
Taşınmak, araştırmalara göre bazı yetişkin bireylerde boşanmaktan daha ağır etkiler yaratan ve yaşatan bir değişiklik olarak gösteriliyor. Kitabımızın Ozan’ı taşınmayı sindirememişken bir de alaylar ve dalga geçmelerle baş etmek zorunda kalıyor.
Bitkiler, hayvanlar daha doğrusu insan dışında doğanın parçası olan her şeyin de kendi tarzında iletişim kurma yolları olduğunu düşünürüm. Onlar hep bir şeyler aktarıyor ama biz anlamıyor, anlamaya da çalışmıyoruz. İlgisiz kalan küçük çocukların dikkat çekmek için ağlaması ya da bağırıp çağırması gibi doğa da bizim dikkatimizi çekmek için pek çok şey yaptı. Yandı, kurudu, yaktı, cömertliğinden vazgeçti… Baktı olmadı virüs suretinde girdi bedenlerimize, platonik bir aşkın sonu geldi. Artık iki tarafın da emek vermesi gerekiyor.
Kitabı okurken, çocukken söylediğimiz bir tekerleme geldi aklıma. Karşımızda kim varsa onun ismini ekler, oldukça eğlenerek şöyle söylerdik:
Ahmet’e bak,
Yağlı kabak,
Damdan düşmüş
Kepçe kulak.
Çocukları gözlemlediğimde onların birbirleri ile ilgili olarak alay konusu ettikleri şeylerin ağırlıklı olarak fiziksel özellikler olduğunu söyleyebilirim. Tıpkı çocukken çok severek ve gülerek söylediğimiz tekerlemedeki gibi. Ozan, yeni okulunda yeni arkadaşlarının bu tarzdaki alaylarına maruz kalıyor. Bu yönüyle hem annesi ve hem de sınıf arkadaşı Masal ile kader ortağı. Masal’ın kendini iyi hissetmesi için ona sınıfta flüt çalmak isteyip şarkının ‘Uzun kulaklarını son bir kez salla.” kısmında bütün sınıf gülmeye başlayınca olanlar oluyor ve Ozan artık sesini okula getirmemeye karar veriyor. Bu kararı kendini keşfetmesini, daha evvel fark etmediği ayrıntıları görmesini sağlıyor. Buket Çetin burada küçük okurlarına gizli bir geçidin anahtarını sunmuş adeta, onları sevk ettiği bu yol hem çocukların içsel yolculuklara çıkacakları hem de başlarına gelecek olumsuzluklardan ışığa nasıl ulaşacaklarını keşfedecekleri bir yol. Biz nasıl ki okuduğumuz kitaplarda dönüşen ve değişen karakterler bekliyorsak çocuğun da okuduğu kitaptan sonra, daha iyiye giden zihinsel bir farklılık yaşamasını istiyoruz. Kitap bunu birkaç karakter üzerinden gerçekleştiriyor.
Ozan’ın yalnızlığını ve dertlerini paylaştığı arkadaşı Çınar üzerinden doğayla kurduğu bağ ve sonrasında yaşananlar Türk mitolojisindeki ağaç kültü ile ilişkilendirilebilir. Şamanlar davullarını hayat ağacından yaparlar ve üzerine bu ağacın motiflerini çizerler, Oğuz Kağan gölün ortasındaki ağaç kovuğunda gördüğü kız ile soyunu sürdürür, kilim motiflerinde, tapınak süslemelerinde, takılarda sık sık ağaç motifine rastlanır. İnsanlık, tarih boyunca ağaçları tanrıyla bağ kurmanın bir yolu olarak görmüştür. Ozan da yaşadığı yerdeki hava kirliliğine çözüm bulabilmek için Bilge Ağaç ile bağ kuruyor. Kitapta Bilge Ağaç üzerinden mitolojiye az da olsa bir gönderme yapılıp çocuklara bu dünya da işaret edilebilirdi.
Zorbalığa uğrayan çocuk olmak da çocuğun ebeveyni olmak da çok zordur. Ozan’ın zorbalığa karşı gösterdiği tavır, ailesi ve öğretmeninin tutumu yazarın hem okurunu iyi tanıdığını gösteriyor hem de ele aldığı konuyla ilgili iyi bir ön hazırlık yaptığını gösteriyor. Ozan’ın annesi tarafından flüt çalmaya yönlendirilmesi, öğretmeninin Ozan’ın sessizlik kararına saygı duyması ve Ozan ile bakışları aracılığıyla bağ kurup onu rahatlatması ile okur da benzer duygulara kapılıyor.
Duygularını yönetebilmek, yaşa bakılmaksızın her bireyin gönlünde yatan bir niteliktir. Ozan’ın çevre değiştirmekle başladığı duygusal iniş çıkışlarda büyümenin sancılarına da tanıklık ediyoruz. Burcu’nun nefes alamadığını anlayıp öğretmenini uyarmasıyla duygularını yönetmekteki ilk sınavını başarıyla veren Ozan için, hastanede gördüğü Şıpşıp ile yeni maceraların kapısı aralanıyor. Doğanın sesine kulak veren Ozan kulaklarının şeklinden dolayı yaşadığı olumsuzluklardan flütü ve kulakları sayesinde, yaşadığı şehrin insanlarını da ortak ettiği bir birlikteliğe vesile oluyor. Kitabı okuyan çocuklar da kitapla özdeşim kurarak duygularını yönetebilmeyi deneyimleyecekler, belki bir Greta Thunberg olmayacaklar ama dertler benim yerine dertler bizim diyebileceklerdir.
Emel Alp Sarı’nın kitabın fantastik ögelerini belirginleştiren çizimleri, yazarın metne dâhil ettiği mizahi ögeler, eğitim sistemi ve yönetici tutumlarına ilişkin dozundaki eleştiriler, Kulaklarıma İnanamıyorum’da okuru kendine çekiyor. Bu güzel yönlerinin yanında kitabın editöryal açıdan gözden geçirilmesi gerekiyor zira bir yerde çizim hatasına, yer yer anlatım bozukluklarına ve aksayan ifadelere rastlıyoruz.
edebiyathaber.net (5 Ocak 2022)