Yazarın bir kitabından öz yaşamı çıkarılabilir mi?
Bu soru şimdi nereden çıktı diyebilirsiniz. Biliyorum ki bazılarınız yazarlar için söylenen ya da yazılan bir sözü duymuşunuzdur. O da “yazar yazdığıdır”, “insan yazdığı şeydir” gibi benzeri cümlelerdir. Elbette bir yazarın baştan sona yazdıklarından bir öz yaşam öyküsü çıkarılamaz. Ancak yazarın yazdıklarında hayatından, deneyimlerinden bazı izler bulmak mümkündür. Dolayısıyla yazarın yazdıklarından bir öz yaşam öyküsü yerine öz yazım öyküsünü çıkarabiliriz. Bu da yazarın okumaları ve yazma çalışmaları başlığı altında toplanır. Yani yazar nasıl, ne tür eserleri hangi amaçlarla okuyor? Okuduklarından nasıl ve niçin etkilendiğinin ip uçları var mı, varsa bunlar neler? Okuduklarından nasıl faydalanıyor veya onları nasıl değerlendiriyor? İkinci olarak yazarın yazma çalışmaları, yöntemleri, zamanları, ilkeleri hakkında sorulacak sorulara alınacak cevaplardır. Gerek okuma gerekse yazma konusunda sorulacak olan soruların çoğuna yazarın yazdıkları içinde cevap olacak mesajlar veriyor gerekse açıklıyorsa o yazarın bir veya birden fazla eserinden bir öz yazım çıkarılabilir. Bende bu düşüncenin doğmasına baştan sona zevkle okuduğum bir kitap neden oldu. Feridun Andaç’ın “Genç Meslektaşıma Mektuplar” veya Öz yazım Öyküsü denebilecek olan kitabı sadece genç yazarlara değil yazıya yeni başlayanlara da baştan sona bir rehber kitap olma özelliği taşıyor. Kitabın doğrudan yazarın hayatından örnekler taşıması, kendisinin nasıl yazdığı konusunda öz bilgiler vermesi eseri çekici ve zevkle okunur kılıyor. Her biri bir deneme olan mektuplar Andaç’ın da belirttiği gibi “öz yaşamsal izler taşıyan metinler” olmaktadır.
Feridun Andaç deneme başta olmak üzere öykü, roman, inceleme, eleştiri, gezi/kent, söyleşi, monografi türlerinde eserler vermiş olan üretken bir yazar. Onun son eserlerinden biri olan adı geçen kitabını okuduğumuzda özet olarak da olsa bir öz yazım öyküsüne ulaşılmaktadır. Kitabın bütününde de yukarıda sorduğumuz bazı sorulara da cevaplar bulunmaktadır.
Gerçi yazar kitabının başlığına “Genç Meslektaşıma Mektuplar” adını koymuşsa da yazarlıkta “yeni” sayılan her insana bu kitap hitap etmektedir. En azından bende böyle bir intiba uyandırdı. Daha önce yazma, yazarlık konularında yazılmış olan Stephan King’in Yazma Sanatı, Wıllıam Zınser’in İyi Yazmak Üzerine, Ursula L. Guin’in Yazma Üzerine Sohbetler, George Orwell’in Neden Yazıyorum ve benzeri birçok kitap okumuştum. Bu okuduğum kitabı birazcık Haruki Murakami’nin “Mesleğim Yazarlık” kitabına benzettim. Gerek telif bir eser olması gerekse yazarın daha çok kendi yaşamından, deneyimlerinden yola çıkarak akıcı ve çekici bir üslupla, seçici yazarlar ve eserlerle örneklendirerek yazmış olması kitabı kolay okunur hale getirmektedir. Merak eden adı geçen kitabı okuyabilir, yazı ve yazmak konusunda yararlı bilgiler de edinebilir. Benim için bu kitabın daha çok ilgi çeken tarafı yazarının, yani Feridun Andaç’ın kendisinin nasıl yazmış olduğunu açıklarken satır aralarında yaşamından parçalar da vermiş olmasıdır. Belki buna yazarın yazarlığının öz yazım öyküsü de denebilir.
Andaç, böyle bir şartın yani bir yazarın yazar/sanatçı dostları, arkadaşları olmasının şart olduğunu açıkça yazmaz ama yeri geldiğinde birkaç cümle ile aktardığı anekdotlarda yazar dostlarını anar. Onlarla olan arkadaşlıklarını, anılarını kısaca hatırlamadan ve hatırlatmaktan geri durmaz. Mesela onun arkadaşları, dostları arasında kendisine “Yitik Adam” adını verdiği Fakir Baykurt da yer almıştır. Aynı zamanda bazıları aramızdan ayrılmış olan Salah Birsel, Turgut Uyar, Tomris Uyar, Özdemir İnce, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Oktay Akbal gibi yazarlar da yer almaktadır. Buradan da bir yazarın insan ilişkilerinin zenginliği, sağlıklılığı ve sağlamlığı için bazı yazar dostlarının olması gerektiğini çıkarıyor, Andaç’ın böyle bir yazar olduğunu anlıyoruz.
Yazın insanının bir amacı, felsefesi yoksa niçin yazdığına da sahici ve doğru cevap veremeyecektir. Andaç yazdıklarında amacını da felsefesini de satırları arasında yazmıştır. Kendisinin de ifade ettiği gibi onun bir yazar olarak dünyayı anlama, yaşadığı çağı kavrama gibi bir derdi olmuş ve bunun için yazmaktadır.
Yazarın okumaları okuyucu için de önemlidir. Bir yazarın yazdıklarını okuyan bazı okuyucular yazarın neler okuduklarını da merak eder. Andaç, okuyucuların bu merakını gidermekte usta bir yazardır. Kitabının arka sayfalarına eklenen “Yazar Ad Dizini” nde kitabın içerisinde adı geçen yazarlar verilmiştir. Eserin içerisinde ise sadece yazarların adı verilmekle kalmamış onların bazı kitaplarından, okumalarından örnekler vermiştir. O bunu yapmakla “Benim yazılarım bir yanıyla yaşamalarımın, diğer yanıyla da okumalarımın ürünüdür” düşüncesinin gerçekliğinin yanında genç yazarlara da bir mesaj vermiştir. Aynı zamanda yazdıklarına deneyimlerinin, okumalarının destek olduğu vurgulanmaktadır.
Düşünen, sorgulayan ve tabii ki yazan insan toplumda gözlemlediği her türlü vurdumduymazlık karşısında rahatsız olur yahut karşılaştığı sorunlara yabancı kalamaz. Andaç da benzer konularda duyarlılığını ortaya koyar, yazar. Ülkemizdeki bilgisizlik kadar ilgisizliğin de egemen olduğunu ifade eden yazar sağlıklı ve tutarlı, ilkeli bir kişiliğin yanında olduğunu, “şaklabanlığı, aptallığı, budalalığı, tembelliği, bukalemunluk hallerini, dalkavukluğu kaldıramam” cümlesiyle ifade eden bir yazardır. Yani bu cümlelerden de bir yazarın ne gibi kişilik özelliklerine sahip olması gerektiğinin işaretlerini verir.
Zamanımızda yazardan kitap isteyen bazı okuyucular olduğu gibi yazardan kitap isteyen yazarlara da rastlanmaktadır. Özellikle yeni yayımlandığında bazen benden de kitap isteğinde bulunanlar olmaktadır. Andaç bu tür içerisine girenlere doğrudan bir mesaj vermese de o yumuşak ve nazik üslubu ile okuyacağı kitabı para verip almayı sevdiğini söyleyen iyi bir okur, iyi bir yazardır. Öyle ya okumak isteyen okuyucu da olsa yazar da olsa kitaba para vermeyi bilmelidir. Kendisine kitap gelmesini bekleyenler ne nitelikli bir okuyucu ne de iyi bir yazar örneği olamaz.
Şiir okumayı arıların çiçeklerden polen toplamasına benzeten Andaç okumak deyince okumanın bütün türleri ilgi alanı içerisine giriyor. Edebiyat eserlerinin yanında tarih, felsefe, sosyoloji okuduğu yazmış olduğu mektuplarından anlaşılıyor. Yazı adamları için ancak bu şekildeki okumaların onları zenginleştireceğini işaret ediyor. Kendisi de bu tür kitapları okuduğunu kitap ve yazar adı vererek yazıyor.
Andaç, sadece düşündüklerini, okuduklarını değil yaşadığı yerleri, duyarlık ve tutku dolu zenginliklerini de hiç çekinmeden paylaşıyor. Bu durumda yazıya, yazmaya olan ilgi ve sevgisinin doğal olduğunun mesajını vermekle kalmıyor anlatımlarında, mektuplarında doğallığını da ortaya koyuyor. Kalemdaşlarına da neye susadılarsa yani ne tür yazmak istiyorlarsa onu yazmalarını öneriyor. Andaç bu önerisini soğuk, üst bir üslup içerisinde değil sade düşüncelerinin akışı içerisinde veriyor. Bunu yaparken ya da yazarken okuduğu yazarlardan kitap listelerini sunarak, hislerini maskesiz sözcüklere bırakarak yapıyor.
Andaç bu mektuplarında yer yer, farklı zamanlarda fotoğraftan, resimden, müzikten, sinemadan bahsediyor ve hatta mimariye de doğal üslubu içerisinde dokunuyor. Kendi ifadesiyle söyleyecek olursak, insana dokunan her anlatı, sanat yapıtı, insana dokunan insanın da onu etkilediğini öğreniyoruz. Dolayısıyla bir okuru olarak “yazar bu” demekten kendimi alamıyorum.
Andaç, yazmanın yazarken öğrenileceğini, yazarken gelişeceğini ifade ederken “yazarak düşünme” biçimini de hatırlatmış oluyor. Kısaca Andaç önerilerinde sıradan değil, yazarken yazmanın niçinini de açıklayan, yazar/ yazarın deneyimlerini aktarmasının doğal olduğunu ifade eden bir yazar.
Andaç’ın adı geçen eserindeki mektuplar okunduğunda onun nasıl ve hangi şartlarda yazdığının küçük bir özetini vermesi bakımından yazarın bir kitabından bütün olarak bir öz yaşam öyküsü çıkarılamaz ama bir öz yazım öyküsü çıkarılabilir diyebiliyoruz.
edebiyathaber.net (7 Ocak 2021)