Tugay Kaban’ın ikinci kitabı Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman, şu ana kadar eşine pek rastlamadığımız postmodern bir anlatı olarak okurun karşısına geçiyor. Tek bir konudan bağımsız, sonsuz beyin fırtınalarına, birçok tekinsiz yan yola açık olan kitap, okuru ara ara tekrar dürtüp sayfalarına geri çağıracak gibi duruyor.
“İsmin Süveydaoğlu Fikret. Bu ismi bana, imzaladığım sözleşme gereği Tugay Kaban verdi. Yine sözleşmeye binaen gerçek ismimi sizinle paylaşamıyorum. Birazdan okuyacağınızı umduğum metin tamamiyle bana ait. 2019 senesinin Şubat ayında, Tugay Kaban bir arkadaşım vesilesiyle bana ulaştı. Kendisi, yazdığı Erotik Poetika nam isimli eserde otosansür uyguladığını ve kitabının ikinci baskısında bu sansürü kaldırmak istediğini fakat metni yeniden ele alınca vadettiği şeyi yerine getiremeyeceğini anladığını, bütün bu düşüncelerinin gerçek hayatına akseden taraflarını, bir yol bulup, ölçmek istediğini söyledi.”
Tugay Kaban’ın Epona Yayınları’ndan çıkan Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman kitabı bu satırlarla başlıyor. Bunları okuyunca kafada direkt, bir yazarın içinden çıkamadığı metnin vücut bulmasında yardımcı olması için başka bir yazardan yardım istediğini ve kitabın da bu şekilde devam edeceği oluşuyor. İlerleyen sayfalarda da ‘yazarın’ topumun tüm meselelerini anlatan bir roman yazmak istediğini, bu yüzden de Orhan Pamuk’a mektup yazarak, kendisinden yardım istediğini öğreniyoruz. Ancak kitabın içeriğinin bunlarla hiçbir alakası olmadığını belirtelim.
Öncelikle Tugay Kaban’ın 70 sayfalık bu kitabını bir romandan ziyade postmodern bir anlatı olarak tanımlamakta fayda var. Ecce Novel, Ecce Homo ve Ecce Vivet olarak üç bölümden oluşan kitap ‘birisinin’ bir günde yaşadıklarını (tahminlerime göre) yazıya döküyor. Aslında ‘birinin’ yaşadıklarını demek de tam doğru değil. Zihninin içinde gelen, giden, oturan, kalkan, etrafa bakan, gözleyen, geçmişe giden ama en çok da mektup yazan (bu da tahminlerime göre), binlerce yan yola sahip bir zihnin sadece birkaç tanesinin içinden geçerken nelerle karşılaştığını aktarıyor. Bu zihin bazen bir kitapçıya uğrayıp öykünün nasıl okunması gerektiğini, ‘yan etkilerini’, ne şartlarda okunursa zararlı olabileceğiyle ilgili fikir veriyor. Bazen bir rüyaya dalıp kanlar içinde kimle olduğunu bilmediğimiz, hayat üzerine diyaloglara giriyor. Kimi zaman metinler arasında okuru şöyle bir dolaştırıp mendilin geçmişine (evet, bildiğimiz mendil!) gidip ‘mendillere’ hayat veriyor. Sonlara doğru ölümü ensesinde hissediyor, zorlukları bal eğliyor ve galiba kitaptaki zihin, biri, yazar her kimse hissettiği en gerçek ‘şeyi’ şöyle anlatıyor: “Fakat bir mevzu beni yakaladı ve ondan kurtulamadım. Bu mevzuu nasıl anlatmam gerektiği ve bu mevzuda eklemlediğim başka mevzular üzerine birçok not tuttum ve kısa zamanda tuttuğum notların yanımda taşıyamayacak kadar çoğaldığı ve beraberinde de bu notların iki kapak arasında belli bir düzen içerisinde olabilmesi için yapılacak çalışmaların ‘bu’ yaşam içerisinde ancak zorluklar neticesinde hayat bulabileceği gerçeğiyle karşılaştım. Zira ölüm hesaplayabileceğim bir uzaklıkta değildi.” Bu paragrafı kitabın anahtarı olarak niteleyebiliriz. Yukarıda saydığım her ‘kimse’ veya ‘neyse’, gerçek niyetini kitapta en net biçimde bu satırlarla belli ediyor.
Son bölüm Ecce Vivvet’ten alınan bu paragrafın devamında ‘GERÇEK’ başlıklı ayrı bir ‘alan’ diyelim, mevcut. İşte meşhur, “Bir ben var benden içeri,” sözünü sonuna kadar hak eden başka bir anlatı başlıyor burada. O ‘ben’ kendine dışarıdan bakarak, yağdırdığı düşüncelerle müthiş bir beyin fırtınası kopartıyor. Varoluş, Tanrı, evren, sonsuzluk tüm konuları sorguya çekiyor ve aralarını ya hiç bağlamadan ya da pamuk ipliği yardımıyla uç uca ekliyor. Ve ‘o’nun karısı Asiye… Sonunda o dahil oluyor hikayeye. Nereden, nasıl ortaya çıktığı belli olmadan… Ama konuyu o bağlıyor, orası ayrı mesele.
Ezcümle; Tugay Kaban’ın Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman kitabında şu ana kadar eşine rastlamadığımız bir metin sunuyor okura. Tanımlaması, anlaması, ne anlatmak istediğinin de anlaşılması hayli zor bir anlatı bu. Kitabın arka kapak yazısına bakıp tufaya düşmeyin. Zira Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman sizi zaman zaman gelip dürtecek, 70 sayfada neler olup bittiğini tekrar düşünmek için sizi yoklayacak. Emin olabilirsiniz…
edebiyathaber.net (28 Ocak 2021)