Bu yılki 14 Şubat Dünya Öykü Günü bildirisini Pakrat Estukyan yazdı. Bildiride Ankara Öykü Günlerinin bu yılki odağı mültecilik ve göçmenlik konularına da temas etti:
“Dedesi veya ninesi başka, babası veya annesi başka yerde toprak olmuş, kendisi başka bir yerde ve ihtimal ki evlatları daha da başka yerlerde gömülecek insanlar tanıdım. Sermayenin egemenliği, insanların doğup büyüdükleri, kök saldıkları yerleri yaşanmaz kıldıkça, başka diyarlara göç etmekten öte çareleri kalmazmış, bunu öğrendim. Üstelik bu göç, bireyi türlü zorluklarla dolu yeni ve yabancı bir ortamda yalnız bırakıyor. Dayandığı kültür, bildiği yaşantı göç yollarında eriyip gidiyor. Elinde tek yol kalıyor: Unutmamak için, hatırlamak için hikâye etmek, öyle saklamak. “Ağaç dalıyla gürler” derler. Hikâyat hem eski hayatlara, tarihe, analara, atalara doğru kök salıyor, hem de ağızdan ağıza, kalemden kaleme yeniden filiz veriyor.
Beş asır önce İber yarımadasından sürülenlerin, yüz elli yıl önce Kafkas dağlarından kopup, Karadeniz’in azgın dalgalarıyla boğuşarak komşumuz olanların, Girit mübadillerinin, Balkan muhacirlerinin, onların torunları, torunlarının torunları, günümüzde Irak’tan, Suriye’den, Afganistan’dan kaçıp kentlerine, köylerine, sokaklarına sığınan çaresiz insanlara nasıl da yadsıyarak, dışlayarak, hatta nefret duyarak, tiksinerek bakıyorlar. Akdeniz sahillerinde bir plajın kumlarında üstü öteberiyle örtülmüş mülteci cesedi, savcı raporu için bekletilirken, tatilciler hemen yanı başında güneşlenmeye, denize girmeye devam ediyor. Bodrum sahilinde kıyıya vurmuş dört yaşındaki bir çocuğun cesedini kucağında taşıyan jandarma erinin gözyaşı donuyor yanağında. Öte yanda bu cinayetin faili olan küresel siyasetin ağaları da timsah gözyaşları dökmekteler.
Bütün bu karanlıklar içinde sanat, insan aklının insan ruhunu yüceltmek için ürettiği emek olarak, başkasının acısını da görmeye devam etmemize, kötülüğe asla alışmamamıza çabalar. İyi edebiyat, yaşamın can evinden derlenmiştir, doğrudan duygularımıza, vicdanımıza, son kertede ise düşüncemize ışık tutar. Bu şekilde insana, insanı anlatır. Günlük yaşam telaşında görmediğimiz, duymadığımız, son tahlilde kaybettiğimiz empati duygusunu vicdanımıza yerleştirir. Ankara Öykü Günlerinin bu yılki ana temasının mültecilik halleri olması tam da bu gerçekliğin gereğidir ve yerindedir. İnsan insanı anlasın, vicdanlar pas tutmasın, kötülük kendi karanlığında boğulsun, iyilik hüküm sürsün diye…
Öykü, düzyazının en yalın, sözünü damıtarak söyleyen, okuru da bu söyleyişe çağıran türüdür. Hayal etmeye, hatırlamaya, “öteki”ni anlamaya kapı aralar. Bu tür üzerine eğilmek, türü anımsamak, kutlamak bu nedenlerle de önemli. 14 Şubat Dünya Öykü Gününü böyle bir dirençle karşılayalım.”
edebiyathaber.net