Mavi gökleri gördük, yazın denizleri
Thebai’nin fırtınasını, yağmurunu
Ölüme yürüdük, görür müyüz bir daha
O mavi… Masmavi göğü!
Oidipus, Thebai Kralı
Her şey değişir zamanla ve hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Her şeyin şeklini değiştirmeye zorlar doğa çünkü. Büyüme, dönüşme, olgunlaşma… Hayat akışının parçaları hepsi… Ne kadar düzenli bir bakımdan geçersek geçelim, bedenlerimiz belli bir zaman sonra yıpranır. Bunu bilmemize rağmen ihtiyarlık denen bu evreyi kabullenişimiz zordur. İnsan hissettiği yaştadır deyişine sığınmamızın nedeni de budur sanki… Zamana direnemeyen bedenimizden çok elimizden kayan yaşama hayıflanma… Oysa bilgi toplamak için çok vakti olan zihnimiz bu süreçte karşılaştırma ve muhakeme etmek için ne çok pratik yapmıştır. Peki, bu ihtiyar zihnin enginliği ve kavrayış derinliğinden neden yararlanmayız (ya da yararlanamayız)?
F.S. Fitzgerald’a göre; yaşam, bir çatlayıp dağılma işlemidir. Dıştan ya da dıştan geldiği sanılan büyük, beklenmedik vuruklardan oluşan… Anımsadıklarımızı, özürlerini yüklediklerimizi, zayıf anlarımızda dostlarımıza açıkladıklarımızı, öfkelerimizi hemen göstermez bu vuruklar. İçten gelme bir başka tür vuruktur ancak onunla baş edemeyeceğimiz kadar geciktiğimizde duyarız varlığını. Bir bakıma artık eskisi kadar sağlıklı biri asla olmayacağımızı sezdiğimiz bir gün. Birinci tür çözülüşün çabuk olup bittiğini sanırız oysa ikincisi, nerdeyse biz bilincine varmadan olup biter. Tomris Uyar ise bu patlama için kanıksanmış bir deneyim ve yaş dağarcığı gerektiğini söyler Gündökümü’nde. Ama o anın ne zaman gelip çatacağını kestirmek güçtür. Otuzuncu yaşta mı, kırkta mı ellide mi? İnsanların nirengi noktası diye belledikleri kişiye göre değişen yaşlardır Uyar’a göre bunlar. “Oysa önemli olan, bitirilen, basılan ya da gün alınan yaş değildir. İlk vurukların sindirilmesiyle ilk çözülüşün başlangıcı arasındaki sürenin yoğunluğu, o süreye sığdırılan deneyimdir.“
Yaşamın her şeye rağmen bize verilmiş olan süresinden çalmadığını gösterir Yaşamak adlı kitabında Çinli yazar Yu Hua da. Tüm sevdiklerinin ölmesine rağmen hayatın ona öğrettikleriyle yaşamaya devam eder kahramanı Fugui. “Yaşlansan da hala insansın.” Yaşam her şeyi kapsar. Ama yaşamak hayatı olduğu gibi kucaklamaktır. Doğumları, ölümleri, mutsuzlukları ve umutlarıyla… Kapsadığı tüm bu şeyler… Çocukların kör karanlıktan korktuğu gibi korkarız onlardan. Karanlıktan değil aydınlıktan korkarız aslında. Bizim korkumuz bildiklerimizdendir çünkü. Yaşamın tüm kaidelerini bilmemize rağmen ona düzen vermekteki acizliğimizdir nedeni. Hayat bize her şeyden çok bilgi bahşetmiştir oysa. Ama farkında değilizdir hiçbirimiz. Sadece nefes almak değildir ki yaşamak… Nefes aldığımız an’ların hakkını verebilmektir. Ama nedense bunu da hep sona yaklaşırken fark ederiz.
Çocukken insanların kırklı ellili yaşlarda yaşlandıklarını ve öleceklerini düşünmüşüzdür çoğumuz. Ama yıllar geçtikçe biz yaş aldıkça artık öteleriz o rakamları… “Şu an olduğumuz yaşı kabul etmek yerine gençliğe de dönemeyeceğimize göre en iyisi ortada buluşmak. Ben de orta yaşta mola vermek niyetindeyim ama her an’ını değerlendirmek kaydıyla ama kısa.” der Uyar. “Ne kadar uzun yaşarsan yaşa, sonsuzluğu kısaltamazsın. Hep aynı kalır ölümden sonraki süre.” diyen Lucretius’a hak vererek…
Altair gezegeninden bir uzay gemisi insan ırkı hakkında bilgi sahibi olmak için bir kişi ister dünyadan. Tüm yetkililer toplanıp(…) onlara yakışıklı, akıllı, cesur, iyi eğitim görmüş ve fiziksel gücünün doruğunda bir genç adam göndermeye karar verirler. Yüzbinlerce gönüllü başvurur bu iş için. Altair’in bir kadın için Dünya’dan daha kötü olabileceğine hiç ihtimal vermediklerinden olsa gerek kadınlar da aday olur. (Dünyadan ne kadar daha kötü olabilir ki zaten!)
Bir bilge kadın ise; semt pazarına gidip takı satan altmışların üstünde bir kadını gözüne kestirir. Hayatı boyunca küçük, önemsiz işlerde çalışmıştır bu kadın. Yemek yapma, temizlik, çocuk büyütme, insanlara küçük, keyifli takılar satma gibi işler… Bir zamanlar bakire, sonra cinsel açıdan yetkin, doğurgan sonra da menopozdan geçmiş. Birçok kere doğurup hayat vermiş, birçok kere ölümle yüzleşmiş. Şimdi ise her gün, doğum ve ölümü biraz daha yakından ve biraz daha açıkça görmektedir. Bazen ayaklarının müthiş ağrıdığını söyler ona. Asla yeteneklerine uygun bir eğitim görmemiştir. Bilge kadına göre bu korkunç bir israf ve insanlığa karşı işlenmiş bir suç ama çok da yaygın bir suçtur. Altair’lilerden gizlemeyecektir bunu.
Yeterli eğitim almamıştır ama hiç de aptal değildir yaşlı kadın. Aklıselim, kıvrak zekâlı, sabırlı, tecrübeyle edinilmiş bir kurnazlığı vardır. Altair’liler bunu bilgelik zannedebilir diye içinden geçirir bilge kadın. Eğer bizden daha bilgelerse, diye düşünür; bizim yalnızca tahmin ve umut yoluyla insancıl dediğimiz o en içte yatan zihni ve kalbi nasıl algılayacaklarını biliyorlardır zaten.
Ama sorun şu ki yaşlı kadın gönüllü olmaya pek hevesli değildir. “Benim gibi yaşlı kadın Altair’de ne yapar ki? Siz en iyisi o bilim adamlarından birini yollayın. Belki Dr. Kissinger gitmek ister. Peki, şamanı göndermeye ne dersiniz?” Bilge kadın kendisini göndermek istediğini söyler söylemesine de, temel özelliği değişim olan insanlığı başarıyla temsil edebileceğini anlatmakta güçlük çeker ona.” Ben mi?” der yaşlı kadın. “Ama ben bir şey yapmadım ki!”
Yaşlanmakla derdim var benim de… Zaman zaman ölüm gerçekliği çarpıyor yüzüme… Ama en çok Le Guin’i okuyunca seviyorum yaş almış halimi… O benim bilge kadınım… Uzaya göndermek için satıcı kadını seçen… Kocaman bir deneyimin gülümsemesi yapışıyor suratıma onunla her buluşmamda. Kabullenişimi kolaylaştırıyor. Önümde akıp giden zaman, anılar duvarına çarpsa da tüm yaşanmışlıklarım… Yaşlanmaktan kaçamazsın diyen zihnime kulaklarımı kapatsam da… Herkes nasılsa yaşlanmayacak mı diyorum kendi kendime. Kimse kaçamayacak ki bundan. Onun mizah yüklü cesur dili kolaylaştırıyor bu kabullenişimi. Sonra Tomris Uyar’ın iç dökümü… Tıpkı onun gibi hep orta yaşta kalmaya devam ederek an’ımı yaşayacağımı tekrarlıyorum. Yaşamdaki tüm vuruklarımı arkama bırakarak… Beni bir daha sarsmalarına izin vermeden… Bazen düşle gerçek arasına sıkışsam da…
Bilge kadının hikâyede yaşlı kadını gitmek için ikna ettiğini, Dr. Kissinger’ın onun gittiği yerlere gitmediğini ve asla gidemeyeceğini, bilim adamlarıyla şamanların onun yaptıklarını yapamayacağını yaşlı kadının da bildiğini biliyorum. Sonra bilge kadının ona: “Haydi atla bakalım uzay gemisine nine!” diye seslendiğini duyuyorum derinlerden. Haydi, atla artık… Yaşamı kimse senden daha iyi bilemez ki…
Bana kalın, yıkanmaya dayanıklı
Akrabalar kadar tanıdık bir şey gerek
Rengi de, rengi de olmalı elbet
Yıpranmışlığımı örten.
Sennur Sezer
Kaynaklar
https://tr.wikipedia.org/wiki/Titus_Lucretius_Carus
Tomris Uyar, Gündökümü 2, YKY Yayınları
YU HUA, Yaşamak, Jaguar Kitap
Ursula K. Le Guin, Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, Metis Yayınları
edebiyathaber.net (11 Şubat 2022)