“İnsanlar kitaplar gibi değiller. Tanıdık bir kitap her zaman aynıdır, insanı hep rahatlatır ve aynı kelimeler ve resimlerle doludur. Tanıdık bir kişi, onu ne kadar okumaya çalışırsanız çalışın, yeni ve zorlayıcı olabilir.”
Bu alıntı, Bir Tür Kıvılcım’a ait. Kitap, geçtiğimiz günlerde Genç Timaş bünyesinde çıktı, çevirmeni de Gizem Şakar. Bu aralar Genç Timaş’ın kitap seçkisindeki konu çeşitliliğini takdir ettiğimi baştan belirtmek istiyorum. Çoğu romanın otobiyografik olduğunu söylerler. Yazarların çoğu da elbette ki gördüklerinden ve yaşadıklarından yola çıkarak yazdıklarını kabul eder. Bu durum Bir Tür Kıvılcım için de geçerli olmalı çünkü yazar Elle Mcnicoll da kahramanımız Addie gibi nöro-diverjan. Kitapta açıkça tanım olarak belirtilmemişse de nöro-diverjan nedir anlayabiliyoruz, en azından sezgisel olarak. Addie’nin hassasiyetleri, yazısının kötülüğü, bu yüzden aldığı tepkiler, heyecanlı tavırları, duygularını dizginleyememesi ama en çok da insanları sadece sesleriyle duymaması, görüntüleriyle görmemesi, tüm bunlar birer referans. Addie’ye göre insanların renkleri var, bu bir yandan inanılmaz güzel bir şey ama Addie’nin hayatı hiç de kolay değil.
Romanın başında apaçık göreceğimiz üzere Addie, otizm spektrumunda ve bu yüzden öğretmeninden bile zorbalık görüyor. Akıllı biri olmasına rağmen tepkilerinden dolayı küçümseniyor, aşağılanıyor. Zorbalığa maruz kalmak başlı başına zor. Fakat nöro-tipik biri zorbalıkla daha kolay baş edebilir ama Addie için maalesef bu çok zor. Yaşadıklarını ailesine söyleyemiyor. İyimser bir bakış açısıyla bakacak olursak Addie nispeten şanslı biri. Ablası Keedi de onun gibi nöro-çeşitli. Ablasıyla kurduğu iletişim, Keedie’nin Addie’ye yaptığı rehberlik paha biçilemez. Fakat bu bile bazen onu korumaya yetmiyor. Çünkü maalesef herkes Addie’nin durumunu anlayamıyor, öğretmenleri, arkadaşları hatta Keedie’nin ikizi Nina bile onu anlamıyor. Addie sıklıkla kitapların güvenli dünyasına, kütüphaneye sığınıyor.
Bir Tür Kıvılcım, farklılıklar üzerine kurgulanmış bir roman. Bir evdeki üç kız kardeşin birbirinden nasıl farklı olabileceğini, nöro-çeşitli kişilerin nasıl birbirlerinden farklı olduklarını anlatsa da kurgu bir yerde cadı avına kadar varıyor. Sonuçta cadı olduğu düşünülerek katledilen kadınlar da toplumsal normlardan farklıydılar, değil mi? Bu mesele Addie için çok önem kazanıyor. Kurgu ile eleştirebileceğim bir yer, cadı avı gibi bir temanın dahil edilirken bunun aynı zamanda bir kadınlık durumu olduğu üzerine kayda değer bir şey söylenmemesi olabilir. Bir roman tüm beklentileri karşılayacak diye bir kaide de yok sonuçta.
Romanın haliyle üzerinden sıklıkla geçtiği kavramlardan biri de empati. Hem Addie’nin empati yapamadığı üzerinden yola çıkılması, empati kurabileceği düşünülen arkadaşlarının ise aksine empatiden yoksun olması, hem de okur olarak insanları empatiye davet etmesi gibi bir durum var.
Romana sadece bir okur olarak baktığımda ise Keedie’nin, Addie’yi koruma, ona dünyayı tanıtma çabası beni çok etkiledi. Öte yandan onun da hayatı hiç kolay değil ve onun bir rehberi yok. Kendisini üniversitede gizlemesi, otistik bir birey olarak kendisini baskılaması, alacağı tepkiler, tüm bunlar gerçeklikle çok örtüşen durumlar. Her otistik aynı değil ve bazıları bu etiketin onlara yaşatacağı muhtemel zorluklardan sıyrılmak adına daha çok çaba gösteriyor. İki kardeşin farklılıkları başka olsa da Addie farklılıklarını kabul ettirmek adına daha kararlı davranıyor.
“Ellerimi bir huzursuzluk hissi kapladığında ve stim hareketleri yapmam gerektiğinde, onların sihirli olduklarını hayal ediyorum. Parmak uçlarımdaki karıncalanma hissinin sadece dışarı çıkmaya çalışan bir kıvılcım olduğunu. Parmaklarımı aralayıp avucumu açarsam, içinden sihir fırlayacakmış gibi hissediyorum. Küçümseyen ve alay eden herkese asla dokunamayacakları bir güç olduğunu göstermeye yetecek bir sihirden bahsediyorum.”
Yazar Elle Mcnicoll, nöro-çeşitli ve engelli bireylerin haklarının daha iyi temsil edilmesi için uğraşan biri. Tabii bu şekilde aktif olarak ilgilendiğimiz konuların yazdıklarımızda didaktik bir şekilde yansıması gibi bir durum da olabiliyor. Bir Tür Kıvılcım, başlarda o didaktik bakış açısını hissettirse de sayfalar ilerledikçe bundan sıyrılıyor. Aksi olsaydı da bu kitabın okunmasını tavsiye ederdim mutlaka. Her haliyle öğretici bir roman, empati kurmayı, kendi gözlüklerimizle bakmamayı öğretiyor. Bir Tür Kıvılcım, nöro-çeşitli bireylerin koşulları ve farklılıklar üzerine insanı düşünmeye iten kıymetli, öğretici bir roman.
edebiyathaber.net (24 Şubat 2022)