Söyleşi: Mehmet Özçataloğlu
Anadilinden farklı bir dilde yazmak gibi bir güçlüğü aşarak çocukların dünyasına seslenen Victoria Irina Erarslan ile bu süreci nasıl yönettiğini ve ilk kitabı “Farelerin Günlüğü”nü konuştuk.
Neden çocuklar için yazmak istediniz?
Sanırım içgüdüsel bir karar. Çocukken masalları çok severdim, yaşımla birlikte onlara karşı sevgim de büyüdü. Çünkü hayatımızda masallara ayrılmış rollerin önemini daha da iyi anlayıp kavrayabildim. Çocuk hikayelerinin temelinde gerçek hayat yatıyor. İnsanlar kendi tecrübelerini ve duygularını bu eserler vasıtasıyla aktarıp paylaşmaktalar. Böylece çocuklarımızı, onların anlayabilecekleri bir dilde gerçek hayatla tanıştırmış oluyoruz. Hayat yolculuklarını nasıl daha anlamlı geçirebilecekleri konusunda ipuçları veriyoruz. Yeni nesle fayda sağlamak beni çok mutlu ediyor, onlar bizim geleceğimizdir. Çocuk hikayeleri yazarak onlara ışık tutmak istiyorum.
Anadiliniz olmamasına rağmen Türkçe yazdınız ilk kitabınızı. Bu isteğinizin kaynağı nedir?
Sn. Füsun Çetinel tarafından teşvik edildim. Kendisi, Yeşim Cimcoz Yazı Evi’nde Çocuk Edebiyatı Yazarlık Atölyesini yönetiyordu. O dönemde yazdıklarımı okuyup, “Durma, devam et mutlaka,” diyerek bana cesaret verdi. Ben de doğam gereği, başladığım işi titizlikle yapar ve sonuna kadar yılmadan çalışırım.
Anadilinizden farklı bir dilde yazmanın zorlukları neler? Bu zorlukları nasıl aştınız?
Ben bazen kendi kendimle bile Türkçe konuşurum, malum uzun yıllardır bu güzel ülkede yaşıyorum ama buna rağmen kelime dağarcığım eğitimli bir Türk insanına nazaran daha bir kısıtlı. Rusça olarak kafamda geçen ve aktarmak istediğim bazı cümlelerin, atasözlerin ve deyimlerin Türkçe karşılıklarını bulmak zor olabiliyor çünkü düz bir çeviriyle sonuca ulaşamıyorsunuz. Başka bir dilde, aynı anlamı taşıyan fakat komple farklı içerikte olan kalıplaşmış sözcükleri arıyorsunuz. Ayrıca kafiyeli yazmak da zor çünkü kelimeler sadece tekerleme anlamında değil anlamca da uyum içinde olmalıdırlar.Anlaşılan, ben zorlukları seven bir insanım.
“Azimli fare duvarı deler” derler. Çok doğru bir söz, ben de aynen onun gibi, azim ve heves ile zorlukları aşıyorum. Bir de sevgi ile tabii ki.
Kitaba gelecek olursak, “Farelerin Günlüğü”nün doğuş hikâyesi nedir?
Sanırım bu hikâye çok eskilere dayanıyor, benim bilinçaltımın yansıması. Küçükken hayal dünyası gelişmiş ürkek bir çocuktum, annem de oldukça korumacı bir kişiliğe sahipti. Büyümeye başladığımda, ben de farecikler gibi zorluklarla tanıştım ama ailemin desteğiyle ve birlik ruhuyla zorlukların çoğunun üstesinden geldim.
Fare kardeşler, karınlarını doyurmak için yer altındaki yuvalarından çıkmak istiyorlar. Fakat Baykuş Efendi, Yaban Domuzu ve Tilki Hanım orada onları bekleyen tehlikeler olarak göstermişsiniz. Çare, farelerin birlik olması… Çocuklar için neler söylemek istersiniz bu konuda?
Bir gün geliyor, daha önce bizim adımıza verilen kararları artık biz almak zorunda kalıyoruz. Bazen buna mecbur kalarak, bazen de kendi rızamızla… Burada önemli olan bu kararların bize olumlu yansımasıdır. Sonuç ne olursa olsun attığımız adımların arkasında durup cesur davranmalıyız. Burada vurgulamak istediğim şudur ki, “Takım ruhu ve sevgi ile başarılmayacak mesele yoktur”. Bu mesajın tüm çocuklar tarafından anlaşılacağını ümit ediyorum.
Bundan sonrası için planınız nedir? Türkçe mi devam edeceksiniz, anadiliniz Rusçaya dönecek misiniz?
“Farelerin Günlüğü”nden önce “Hamsi ve Uçurtmanın Aşkı” adında Rusça yazmaya başladığım bir hikâye vardı. Ona dönüp yazdığım kısmı çevirerek, Türkçe bitirmek niyetindeyim. “Farelerin Günlüğü” bana bunu yapabileceğimi gösterdi. Yeni hikayelerimde tekrar buluşmak dileğiyle…
edebiyathaber.net (28 Şubat 2022)