“İnsan, evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplar.” Ne güzel demiş Yaşar Kemal. Çocukluk hepimizin içinden geçtiği bir yoldur. Onunla birlikte gelen dünyayı anlama çabası, korkular, kurulan düşler, hayal kırıklıkları tüm büyüme sancıları… Büyürken kendini keşfetme, yeteneklerinin ve kendinin farkına varma tüm bunlar yaşamın anahtarı.
Yazar Eiko Kadono’nun düşünce dünyasından dökülen Kiki’nin Cadı Kargosu 1, dünya böylesine savaşa bulanmışken en çok ihtiyacımız olan masumiyete, özgürlüğe ve umuda yapılması gereken bir yolculuk. Hadi kalk, bir kez daha dene yaşam kapısını aralamayı diyor yazar Kadono. Küçük kız çocuğu Cadı Kiki ve onun kara kedisi Jiji’nin düşsel dünyasının tam orta yerine bırakıveriyor sizi adeta. Kitapta ustaca yaratılmış bu iki kahraman önümüze dikiliveriyor aniden. Sadece küçük Kiki’nin değil var olma mücadelesi veren büyüklerin de içinde yaşadığı düşsel dünyadan geleceğe bir seslenişin öyküsü. Kitap, her ne kadar Kiki’nin hayal dünyasına yoğunlaşsa da büyümekte olan ve büyümüş olan insanların dünyasını göstermekte oldukça etkili.
İçimizdeki sihri ortaya çıkarmak için merak duygusunu her sayfaya ince ince işleyen yazarın kitabı bir başka yazar Samed Behrengi’nin ‘Küçük Kara Balık’ını düşündürüyor. Özgürlüğünü arayan yeni denizlere açılan büyüme merakının coşkusuyla ailesinden ayrılan Küçük Kara Balık’ın akılda kalıcı öyküsü gibi büyümeyi keşfetmeyi, uçsuz bucaksız dünyayı anlamak için sabırsızlanan Kiki’nin dünyasıyla hayli örtüşüyor.
Hikâye, bir cadı geleneği olan, her 13 yaşına gelen cadının evden ayrılıp bir yıl hayatı deneyimlemesi ve yaşadığımız dünyanın ‘büyüsünü’ çözmek için yola çıkmasıyla başlıyor. Mevcut kalıpları aşmaya çabalayan ve hayalleri peşinden uçup giden, tüm çocuklar gibi dünyayı, insanları anlamaya çalışan Cadı Kiki, bir gece yarısı süpürgesine atlıyor; coşkun akan derelerin, ormanların, uçsuz bucaksız ovaların üzerinde bir kuş gibi süzülürken, gökdelenlere değil ağaçlara takıla takıla aşağı yukarı, serin rüzgârın da etkisiyle sağa sola savrularak uçuyor uçuyor. Yüksek saat kulesiyle denizin kıyısında duran Koriko’ya vurulan Kiki’nin keşfetme hikâyesi o an başlıyor.
Her cadı için olağan bir yetenek sihir yapmak Kiki için mümkün olmasa da küçük cadı için uçmak çocuk oyuncağı. Yeteneklerinin farkında olan dürüst, kendine özgü, girişimci Kiki, Koriko’da kendine bir iş kuruyor: Kiki’nin Cadı Kargosu. Ancak Korikolu’lara kendini kabullendirmek, insanların güvenini kazanmak çok da kolay olmuyor. Hangimiz için böyle olmadı ki? Küçük bir kasabadan büyük şehre gelen her cadı gibi oldukça şaşkın Kiki, Koriko Bölgesi kıyılarında Deniz Çocuğu Fırtınası olarak bilinen fırtınanın çıkmasıyla Kiki’nin kendini anlatması için büyük bir fırsata doğuyor.
Tema ne kadar masal tadında olsa da, yazar Kadono çocuk dünyasının gizemli ve sade dilini kullanarak hikâyeyi nasıl öreceğini iyi biliyor gerçekten. Kapılı veriyorsunuz Cadı Kiki’nin tutkulu büyüme merakının peşine ve atlayıveriyorsunuz süpürgesine süzülüyorsunuz; o sayfadan bir diğer sayfaya. Elbette ki burada çevirmenin dile hâkim olması ve bu dili ustalıkla, beceriyle yorumlaması da oldukça önemli. Derya Akkuş Sakaue’nin özenli çevirisinin hikâyeye farklı bir tat kattığını atlamamak gerekir. Sayfalara dağılmış olan Akiko Hayaşi’nin çizimleriyle de renklenen kitapta siyah en çok beyaz da kendini belli ediyor.
Oldukça neşeli bir dille ilerleyen kitapta umudun, güzelliğin vurgulanması adına yazar Cadı Kiki’ye sorular sorduruyor, cevaplar verdiriyor: ‘Cadılar, gıcırdayan kapılara damlatılan yağ gibidir. Onların olduğu yerde canlılık vardır” cümlesi böylece önyargıların hayatı ne kadar da kirlettiğinin bir kanıtı oluyor. Cadıların ‘kötülük’, kara kedilerin ise birer ‘uğursuzluk’ simgesi olma miti yerle yeksan edilen kitapta, Kiki ve Jiji aracılığıyla genel kuralların renklerde değil kalpte gizli olduğu resmediliyor.
Kabul görmeyi fark edilmeyi, sevilmeyi isteyen Cadı Kiki’nin “Neden cadıların kötü şeyler yapacağına inanırlar ki? Aslında cadılar hiçbir zaman kötü şeyler yapmadı ki. Sıra dışı şeyler yapmış olabilirler ama… İnsanlar anlayamadığı şeyleri hemen kötülüyorlar. Bunlar eskide kaldı sanıyordum” iç sesi olan yazar Kadono, bizi biz yapan yegâne şeyin farklı olandan geldiğine de dokunuyor.
Sayfaları çevirdikçe yazar Kiki’ye göz mesafesinden içeriye içeriye bakıyor ve “Paylaşmak… Biz cadılar, son zamanlarda böyle yaşıyoruz. Bizim elimizden gelen bir şey varsa yapıyoruz, karşılığında da insanlar sahip oldukları bir şeyleri bizimle paylaşıyor; buna bir tür ‘karşılıklı dayanışma’ da diyebiliriz” diyor. Eğer sizin de paylaşmak istediğiniz bir düşünceniz varsa adres; KiKi’nin Cadı Kargosu. Kapıdan kapıya, iğneden ipliğe, herkesten hızlı teslimat. Telefon 444-KİKİ
İthaki Yayınları’ndan çıkan Kiki’nin Cadı Kargosu 1, 1989’da fantastik kurgu türü olarak Japon yönetmen Hayao Miyazaki’nin kamerasından beyazperdeye uyarlanmıştı.
edebiyathaber.net (18 Mart 2022)