Jessie Greengrass’ın son kitabı Issız Ev, insanın kendi yaptıkları sonucu bizzat ortak olduğu küresel ısınma ve iklim krizinin içine çoktan girdiğimizi, bir kıyamet senaryosuna dönüştürmeden parçalanmış bir aile üzerinden anlatırken, bizi bekleyen malum sonuca karşı yine birlik olarak mücadele edilebileceğinin altını çiziyor.
“Hatırlamak çok güç artık, iki ayrı gelecek arasındaki boşlukta yaşamanın nasıl hissettirdiğini. Korku ve kader arasındaki gediğe tüm yaşamımızı uydurmak… Ama belki çabalayıp uyanamadığımız düşlerdeki gibi en çok da. Hani tekrar tekrar döşeğimize döner, yorganın üstümüzü örtüp gözümüzü kapatmasını bekleriz ya… Bir çeşit organik merhamet bağı var bunda. İçimizin derinliklerinde büyüyor. Yakınımızdaki küçük şeylere dikkat etmemizi kolaylaştırıyor. Başka türlü nasıl yaşayabilirdik ki zaten? Büyüdükçe sorun, uzaktaki tehlikelerden yakındaki olasılıklara kaydı. Biz de sabit bir şekilde ona uyduk. Karşımıza çıkan her yeni normale uyum sağladık. Her zaman yaptığımızı yaptık –seyahatler ve tatiller, cumaları büyük alışveriş merkezleri, şehrin çevresindeki günübirlik geziler, parkta geçen öğleden sonraları… Bunları ne umursamazlıktan yaptık, ne de düşüncesizlikten. Ama yapacak başka bir şey yok gibiydi. Ve inceden inceye bir büyüsü vardı sanki bunların, her şeyin içine ve zamana işliyordu. Gündelik yaşantılarımızın değersiz, sıkıcı aşinalığı bizi güvende tutuyordu sanki. Hatta hepsini açıkça gören Francesca bile –kendini umuda teslim etmeyecek o kadın bile- öğleden sonra beşte kapağı açık buzdolabının karşısına geçip küfretti. Çünkü bebeğe atıştırması için verecek hiçbir şey yoktu.”
Jessie Greengrass’ın Timaş Yayınları etiketiyle Türkiyeli okuyuculara buluşan son kitabı Issız Ev için, bu alıntıdan sonra yazıya, “Yazar insanlığı bekleyen iklim krizine dikkat çekiyor” şeklinde devam edebilirdim ama artık böyle bir ‘olasılık’tan söz etmek mümkün değil. O ‘olasılık’ çoktan ortadan kalktı ve biz kıyamete ilk adımımız çoktan attık! Bu işin geri dönüşü de yok. Alıntıyı yaptığım kitabın kahramanlarından Caro’nun dediği gibi “korku ve kader arasındaki gediğe tüm yaşamımızı uydurmak…” İşte bütün mesele bu! Bu ‘uyum’u da sağladığımıza göre artık konumuza dönebiliriz.
Issız Ev, Jessie Greengrass’ın ikinci romanı. 1982 yılında doğan yazar Cambridge ve Londra’da felsefe okumuş. 2012 yılında yayınladığı öyküleriyle Somerset Maughan Ödülü ve Edge Hill Kısa Öykü Ödülü’nü kazanmış. 2018’de Türkçeye Bakış olarak çevrilen ilk romanını yayınlamış bu kitapla Women’s Prize for Fiction ödülü finalistleri arasına girmiş. Issız Ev ise Costa – En İyi Roman Ödülü finalistlerinden biri olmuş. Kitap yukarıda bahsettiğim gibi ‘yaşamımız bir parçası haline gelen’ değil bizim ‘yaşamının bir parçası olduğumuz’ bir zamanlar anlatsalar gülüp geçeceğimiz küresel ısınma ve iklim krizinin içindeki dünyada boğuşan, parçalanmış bir ailenin bir araya gelme hikayesini anlatıyor.
Bir bilim insanı ve aktivist olan Francesca, yeryüzünde yaşananlara sessiz kalmamak için elinden geleni ardına koymayıp cebelleşirken artık elini taşın altına tam anlamıyla sokmanın vakti geldiğini düşünerek olaylara ‘içeriden’ yardım edebilmek için yollara düşer. Geride ise üvey kızı Caroline ve yeni dünyaya gelmiş bebeği Pauly’yi bırakmıştır. Caroline’in babası, yani Francesca’nın kocası da ona yardım etmek için peşinden gider. Tüm dünya sırası değişen, birbiriyle iç içe giren mevsimler, fırtınalar, sel baskınlarıyla boğuşurken Francesca, bunun yaşanacağını önceden kestirmesinden mütevellit kuş uçmaz kervan geçmez bir tepede Caro ve Pauly için ıssız bir ev bırakmıştır. Bir gün Caro’nun babası telefon açarak Caro’ya yanına Pauly’yi de alarak o eve gitmesini söyler. Ama bu yolculuk beklendiği kadar kolay olmaz. Kıyamet haberini alan insanlar yollara dökülmüştür. Telefonlar bozuktur. Ulaşım sistemi çökmüştür. Caro bir şekilde bir trende yer bulup önce ıssız evin olduğu kasabaya ulaşır ardından da sırtında Pauly’yle savaş zamanlarını aratmayacak bir yürüyüş yolculuğuyla ıssız eve. Caro, ıssız evde Pauly’yle yalnız kalacaklarını düşünmüştür ama evde onları bekleyen Sally ve Grandy vardır. Başlarda Sally ve Caro anlaşamaz. Pauly’yl kimin ilgileneceği, yemeği kimin yapacağı, evin sorunları gibi mevzularda zıt giderler. Ancak onların bu güvenli evlerinden dışarıda şiddetinin dozu iyice artan felaket adım adım ıssız eve doğru yaklaşmaktadır. Bundan sonra bu dört kişinin ortak kadere karşı mücadelesi başlar.
Jessie Greengrass’ın Issız Ev kitabı, kaçınılmaz sonun elbet bir gün herkes için vuku bulacağını hiçbir abartıya kaçmadan, gayet doğal bir biçimde aralara birer “altyazı haberi” gibi sokup çıkarırken bu büyük kıyamet karşısında gittikçe küçülen, hatta yok olmaya başlayan “önce ben” sendromunun pek bir işe yaramayacağının, sevginin, anlaşmanın, insanın kendi yarattığı bu ortak yıkıma yine ortak bir mücadeleyle karşı koyabileceğini gösteriyor. Yazarın, özellikle kitabın sonuna doğru karakterleri ayrı ayrı konuşturması, her birinin bulundukları durumdaki iç dünyasına girmemizi ve gidişatta farklı yönlerden buluşacakları ortak paydanın onlar için ne ifade ettiğini anlamamızı sağlıyor. Greengrass, sonuç olarak malumu önceden ilan ediyor: Anlatılan hepimizin hikayesi olacak!
edebiyathaber.net (14 Nisan 2022)