Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Vuslat Çamkerten’i, partneri şair, çizer ve yayıncı İsmail Sertaç Yılmaz ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yazılarını masayı mutlaka kendine ait bir şeye, bir alana dönüştürerek yazmaya başlar. Bu masa, bir kafede hep aynı masa da olabilir ya da herhangi bir masa, ama orayı mutlaka kendine benzeterek bir nevi işgal eder. Yazmaya başlamadan önce çok defalar masasını düzelttiğini, masanın üstündeki şeylerin yerini değiştirip yeni bir düzene soktuğunu görmüşümdür. Etrafında olacak kitapları, hatta renkleri özenle seçtiğini fark edebilirsiniz. Gerçekten konsantre olmuş bir şekilde yazan bir insandan daha ilginç bir şey bilmiyorum ama Vuslat’ın yazmakta olduğu metni yüksek sesle, defalarca okuyarak öykünün sesini yakalamaya çalışmasını ve bunu adeta bir ayine dönüştürdüğünü gördüğüm anların hatırasını paylaşabilirim.
Arkadaşınızla yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Okuduğumuz her şeyi paylaşırız, birbirimizden bu anlamda çok besleniriz, okuduklarımızın üstüne konuşarak hikâyeyi, meseleyi daha da derinleştiririz. Birlikte yürüttüğümüz Kara Kitap Atölyesi’nde de yaratıcı okurluk ve yazarlık üzerine kafa yoruyoruz.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Fikir aşamasındayken yazmak istediği öyküyü benimle hararetle konuşmayı çok sever, ben de bunu çok severim, hatta, bunu yemek yerken konuşalım, bunu yola çıktığımızda konuşalım diyerek bu işi birtakım seremonilere dönüştürürüz. Vuslat’ın kurduğu öykü dünyasının içinde kendimi bulmak hoşuma gider. Ama bazen de yazarın öykü dünyasına birdenbire giriş yapamadığım olur, benim de aklım başka bir yaratıcı işle meşguldür, işte o zaman aramızda artık sloganlaşan şeyi söyleyip kaçarım: Yaz da okuyalım!
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Yazarken değil ama henüz masaya oturup öykünün başına geçmeden evvel ön çalışması gerçekten büyük bir titizlikle gerçekleşiyor. Notlar alıyor, ele alacağı meselenin üzerine neler var, araştırıyor. Hangi yazarlar bu öyküyle dost olabilirdi diye düşünüyor, o yazarların kitaplarını kütüphanesinden çekip söz konusu öyküye bir üslup yaratmak için büyük emek veriyor. Bir öykü için öykünün on katı kadar not topladığını biliyorum. Yazarken yazmak dışında bir ritüeli olduğunu görmedim. Ama bazen müzik arayabiliyor, istediği müziği yakalayana kadar yazmaya oturamadığı olur.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Neredeyse evdeki bütün kütüphaneyi elinde tuttuğunu söyleyebilirim, çok fazla kitapla aynı anda çalışır, bazen evin her tarafında açılmış yirmi kitap görüyorum, elinde tek bir kitapla dolandığını hiç görmedim. Son günlerde okudukları arasında Ursula Le Guin, Annie Ernaux ve Marguerite Duras’ı yakaladığımı söyleyebilirim.
edebiyathaber.net (26 Mayıs 2022)