Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Ayşe Başak Kaban’ı, eşi Cihan Fırat ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yazılarını genellikle çalışma masasında yazar ama bu çalışma masası kimi zaman odasındaki oldukça eski küçük, kare ahşap masa olduğu gibi kimi zaman salonda duran, sofra kurduğu yemek masası da olabilir. Bu masa tercihi ise şu şekilde değişir, eğer üzerinde çalıştığı metin henüz araştırma safhasında veya taslak metin düzeyinde ise salondaki yemek masası, eğer gerçek metin üzerine çalışıyor veya onunla ilgili düzeltmeler, son okuma gibi bir aşamaya geldiyse odasındaki ahşap masayı tercih ediyor. Yazarken sık sık denk geliriz daha doğrusu ben kendimi denk getirmeye çabalarım ve bu genelde kahve servisi veya acıktın mı, sorusu ile beraber gelişir. İlginç bir anı aklıma hiç gelmiyor ancak şunu söyleyebilirim bu denk gelme anlarında yazdığı veya üzerinde çalıştığı her ne ise onunla ilgili kafasında soru işaretleri oluşmuşsa veya terddüt ettiği bir şeyler veya onu heyecanlandıran bir cümle, bir kelime. Bu tür şeyleri paylaşır, soru sorar ve konu üzerinde konuşuruz, o anlar zihin açıcıdır, keyif alırım.
Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Kendi yazdığı metinler üzerinde çok konuşuruz, metin geliştikçe konuşuruz, sonlandığında konuşuruz. Kimi zaman fikrimi sorar ama o her zaman, herhangi bir şey hakkında da fikir sorar ancak kendi bildiğini okur. Okuma tercihlerimiz ise birbirine pek benzemese de okuduğumuz kitabı birbirimize anlatmaktan ve o kitapta ilginç bulduğumuz detayları paylaşıp, tartışmaktan keyif alırız. İkimizin birden ilahı Yaşar Kemal’dir, usta hakkında çok konuşuruz.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Şöyle başlayayım anlatmaya öyküleri ile ilgili pek bir fikir almaz, onlar konusunda pek ketumdur. Son zamanlarda ise gizli bir hazine gibi sakladığını düşünüyorum ne bana, ne kardeşine okutuyor ne de dergilere yolluyor, bir dosya haline mi dönüştürecek bilemiyorum. Ama son kitabı PiNana’nın tüm aşamasına tanıklık ettiğim için gururluyum. Uzun bir zaman boyunca evde en sık konuşulan konuydu. Nana ve Pina’nın nasıl geliştiğini bir yavru kedinin büyümesini izler gibi izledim. Soruyu genel olarak şöyle yanıtlayabilirim: Kurguda kafasının karıştığı veya kendisine mantıksız gelen herhangi bir gelişme olduğunda bana sorar, metinde bilimsel bir şeyler geçecekse de sorar, dinler, yönlendirmemi dikkate alır.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Hımmm… Kahve kesinlikle onun kraliçesidir, çalışma süresinin bitmesine yakın belki bir kadeh şarapla taçlandırmayı da sever. Lavanta kokusu önemlidir. Ayrıca her işi bitmiş bir şekilde yazının başına oturmayı sever ama bunu pek başaramaz.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Onunla tanıştığımda en çok buna şaşırmıştım, aynı anda ikiden fazla kitap okuyor olmasına, doğrusu ilk anda pek inanmamıştım ama on iki yıllık beraberliğimiz boyunca eş zamanlı olarak üçten az kitap okuduğu bir âna rastlamadım. Şimdi ise Balıkların Bildikleri ( Jonathan Balcombe), Anatomi Dersleri (Ayşegül Devecioğlu), Kokular Kitabı ( Vedat Ozan) ve Sürgün ( Refik Halid Karay) okuyor.
edebiyathaber.net (2 Haziran 2022)