Kitaplarım kırmızı çizgimdir. Onlara dokunulması, karıştırılması, yer değiştirilmesi hoşuma gitmez. Kendimce bir düzen içinde sıralarım, tutarım onları. Dağınık gibi görünse de (ki bu sayının çok olmasıyla birlikte yersizlikten kaynaklı bir sorun) aradığımı kolayca bulabilirim binlercesinin içinden. Geriye kalan başka binlerce ya da on bin ise depooda kutuların içinde. Onların arasından aradığımı bulmak olanaklı değil artık. Dediğim gibi yersizlik büyük sorun. Peki, nerden çıktı bu kitap konusu. Aslında değineceğim çok başka ve çok çok daha hassas bir konu olmasına, günlerdir tasarlamaya çalışmama rağmen giriş tümcelerimi bulmakta zorlandım. Şöyle bir durup düşünce de hiç bu durumla karşılaştığımı anımsamadım. İçinden geçtiğimiz dönemin getirdiği zihinsel yorgunluktan olsa gerek, sözcükleri bulamadım yan yana dizebilmek için. Madem ki konumuz kitap, ben de kitaplarımdan söz edeyim o halde diyerek girdim konuya. Ama sözü çok uzatmak da istemem gereksiz yere, çünkü konumuz hassas ve önemli.
Yaşamda çocuk sözcüğü ile yanyana düşmesine tahammül edemediğim sözcükler/durumlar var. Ölüm gibi örneğin. Ağırlığı nefesimi keser. Bir başkası ise istismar. Nefesimi kesmekten ziyade öfkemi tavana yükseltir. İki çocuk babası bir ebeveyn olarak karşılaşmaktan en çok korktuğum durumlardan biridir. Bu yüzden çok dikkatli davranırım, davranmaya çalışırım. Bu türden haberlerle karşılaşınca da kendi çocukluğuma uzanırım hemen. Uzanmaya da gerek yok aslında, gökyüzü gibi yanıbaşımızda zaten. şair boşuna demedi ya! Evimizin anahtarını saksı altına, mahallenin bakkalına bıraktığımız dönemlerdi bizim çocukluğumuz. Eve girince kapının üzerinden alıp içeri koymak aklımıza bile gelmezdi. Sabahtan akşama dek kapının üzerinde sallanır dururdu. Her giriş çıkışta aramayalım diye. Peki, ne oldu da böyle olduk biz. Şimdilerde gündüz bile arkadan kilitleme ihtiyacı duyuyoruz eve girince. O dönemlerde “istismar” da çok yabancı bir sözcüktü. Anlamını bile bilmezdik. Bunlar yaşanmaz mıydı, yoksa teknolojinin yokluğundan dolayı bu kadar kolay duyulmaz mıydı?
Bunun yanıtı bakışa göre değişebilir belki fakat değişmeyen bir şey varsa o da istismarın bugünkü varlığıdır. Bazı konuları çocuklarımızla konuşmakta zorlandığımız gerçeğinden yola çıkarak rehberimiz yine kitaplar olacaktır, diyeyim. İstismar konusunu çocuğa aktarmadaki rehberimiz de “Kırmızı Çizgi” adlı kitap olabilir. Tanışmakta bir miktar gecikmiş olduğumu kabul etmeliyim. İlk baskısı 2016 yılında yapılmış olan kitap 2020 yılında 10. baskıya ulaşmış ve benim önümdeki de bunlardan biri. Erdem Çocuk tarafından yayımlanan kitabın yazarı Samar Mahfouz Barraj, resimleyenleri Mona Yakzan ve Myra El Myr. Dilimize kazandıran da Ebru Akkaş Kuseyri. Kitabın sonunda yazar biz ebeveynlere şöyle sesleniyor: “Çocuklarımızı ihmal ve istismardan koruyabilmenin yolu onları güçlendirmekten geçer. Çocuklar her şeyi anlayabilir yeter ki onların dilinden anlatılabilsin. (Bu noktada kitabın önemi ortaya çıkıyor./M.Ö) … Onların sürekli yanında olamayacağımıza göre hayattaki kötülükleri en az zararla atlatabilmeleri için anlatabilmek, konuşabilmek gereklidir…”
Bu kitapta da annesi ile konuşabilen, kafası karışınca da rahatça sorusunu sorabilen bir çocukla karşılaşıyoruz. Aynı zamanda iyi bir rol modeldir bu çocuk kitabın okuru çocuklar için. Durduk yere bu türden konulara nasıl girelim, neler söyleyelim diye düşünenler için harika bir yardımcı bu kitap. Birlikte kitap okuma keyfinin yanı sıra ciddi bir sorunu da masaya yatırma, anlatma fırsatı sunuyor. Öte yandan yaşamın gerçekliği içinde olan biten ne varsa çocuklarla konuşabilmeliyiz. Çekinmeden, korkmadan, korkutmadan. Önemli olan bunları konuşurken doğru sözcükleri bulabilmektir. “Kırmızı Çizgi”de o doğru sözcükler de doğru örnekler de var. Benim gibi geç kalanlar varsa bu kitaba daha fazla gecikmeyin derim. “Kırmızı Çizgi” önemli!
edebiyathaber.net (13 Haziran 2022)