Emrah Serbes’in yeni kitabı “Çekiç ve Gül”ün İletişim Yayınları’ndan çıkacağı duyurusu sosyal medyada tartışmalar yarattı. Çoğunluk Emrah Serbes’in trafik kazasında aynı aileden üç kişinin ölümüne sebep olduğu ve cezasını yeterince çekmediği için yayınevinin kitabı yayınlamaması gerektiğini düşünüyor.
Emrah Serbes’in kitabının yayınlanmaması gerektiğini savunanlar arasında yazarlar, yayın dünyasından kişiler de var. Emrah Serbes’in üç kişinin ölümüne sebep olmasına rağmen gerekli cezaları almadığı, yani cezasını çekmediği düşünülüyor. Yargılamanın adil olmadığı, Emrah Serbes’in hak ettiği cezayı çekmeden özgürlüğüne kavuştuğuna inanılıyor.
Emrah Serbes sarhoş haldeyken araba kullanmış, yaptığı kazada bir aileyi yok etmiş. Suçu arkadaşı üstlenmiş. Kendisi de teslim olmayıp kaçmış. Böylece olay sırasında alkollü olup olmadığı test edilememiş. Daha sonra teslim olduğundaysa mevcut Trafik Kanunları’na göre yargılanmış. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada 13 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmış ama 3 yıl 8 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmiş.
Yapılan tüm eleştiriler hukuk sistemimizle ilgili. Özellikle trafik suçlarında hiçbir zaman hak edilen cezaların verilmediğini biliyoruz. Gizli ya da açık “af”lar, erken tahliyelerle de bu cezalar iyice azalıyor. Herkes trafikte birisinin ölüme neden olursanız hak ettiğiniz cezayı almayacağınızı biliyor. Bu gerçek Emrah Serbes söz konusu olduğunda unutuluyor. Çünkü Emrah Serbes sevilmiyor. Özel hayatı, tavır ve davranışları beğenilmiyor. Üç kişinin ölümüne sebep olduğu bu trafik kazasındaki tavrı, kaçması, arkadaşının suçu üstlenmesi, alkol testi yapılamayacağını yani cezasının azalacağı zamanı bekleyip teslim olması hep kınanan davranışlar.
Devletten, hükümetten yasaları değiştirip cezaları ağırlaştırması talep edileceğine adaletin, mahkemelerin vermediği cezayı yayınevinin vermesi bekleniyor.
Sosyal medyada kamuoyu oluşturup, kampanyalarla ilgili kurum ve kuruluşlar üzerinde baskı yaratarak, istediğini yaptırmak son yıllarda oldukça yaygın bir olgu. Filmler, tiyatro oyunları, sergiler, festivaller, konserler bu yöntemle yasaklatıldı. Sergilerden resimler, meydanlardan heykeller kaldırtıldı. Aynı yöntemin yayınevleri üzerinde de işlediği görüldü. Diğer birçok yayınevi gibi İletişim Yayınları’nın da herhangi bir hukuki sonuç beklemeden kendi yargısını verebileceği biliniyor. İletişim Yayınları iki yıl önce (10.12.2020) herhangi bir hukuki karar beklemeden Aslı Tohumcu tarafından taciz suçlaması yöneltilen Bora Abdo’yla olan yayın ilişkisini sonlandırdığını açıklamıştı (bkz. İletişim Yayınları’ndan ‘taciz’ kararı: Bora Abdo’yla ilişkimizi sonlandırdık (birgun.net)). Emrah Serbes’e de aynı tavırla yaklaşılması gerektiği, kitabının, kitaplarının yayınlanmaması gerektiği düşünülüyor ve İletişim Yayınevi’ne tepki duyuluyor.
Sosyal medya kullanıcıları bir konuda ancak etkili biri (influencer) harekete geçip paylaşımlarda bulunduğunda olayların farkına varıyor. Emrah Serbes’le ve İletişim Yayınları ile ilgili tepki böyle gelişti. Oysa biraz araştırılsa Emrah Serbes’in “Çekiç ve Gül” adlı kitabının öykülerden oluştuğu ve bu öykülerin de aylardır (yanlış saymadıysam 14 aydır) Türkiye’nin en çok okunan dergilerinden Ot’da yayınlandığı bilinmesi gerekiyordu. Daha ilk öykü yayınlandığında neden Ot’a tepki gösterilmedi de şimdi İletişim Yayınları hedef alınıyor?
İki ihtimal var. Birincisi Ot’da yayınlanan öyküler görülmedi, görüldüyse de normal karşılandı ve önemsenmedi ki doğru tavır buydu. İkincisi sosyal medyada olayın üzerine giden influencer’ın Ot dergisi ile değil İletişim Yayınları ile derdi vardı ve o yayınevine zarar vermek istiyordu. Emrah Serbes ne kadar sevilmese de çok okunan bir yazar. Kitaplarının yayınlanmaması ile hem kendi hem de yayınevi maddi zarar görecek. Sosyal medyada hangi kampanyaların hangi niyetle başlatıldığını sorgulamakta fayda var.
Yazımın başlığındaki soruyu yazar arkadaşım Selçuk Orhan twitter’da sormuş; “Emrah Serbes’i ne yapalım?” Soruyu daha genelleştirirsek hapisten tahliye olmuş insanlara toplum nasıl davranmalı? Aç, susuz, işsiz bırakarak ölüme mi mahkûm etmeli? Yoksa onlara iş vererek, mesleğini sürdürmesini sağlayarak topluma mı kazanmalı? Suç işleyen bir bakkal, işçi ya da herhangi bir meslek sahibi olsaydı herkes “topluma kazanmalı” diye cevap verecekti. Ama yazar olunca iş değişiyor.
Oysa hapisteyken yazmaya başlamış yazarlar olduğunu, onların nasıl takdirle karşılandığını, teşvik edildiğini biliyoruz. Yine çeşitli suçlar işleyip ceza almış, hapse düşmüş, sonra da cezasını çekip çıkmış yazarların eserlerinin yayınlanmasına tepki gösterilmediğini, hatta onların işledikleri suçların hiç söz konusu olmadığını, eserlerinin değerlendirildiğini de biliyoruz. Jean Genet örneğinde olduğu gibi suç işlemiş olmak takdir nedeni bile olabiliyor. Halikarnas Balıkçısı örneğinde ise suç unutuluyor.
Geldiğimiz aşamada yayınevleri yazarlarından “iyi hal kâğıdı” isteseler bile sorun çözülmüyor. Dediğim gibi mahkemelerin adil karar verdiğine inanılmıyor. Herhalde sosyal medyanın tepkilerine göre hareket edilmesi gerekiyor. Buradan nasıl bir kaos çıkar, onu da siz takdir edin. Oysa doğru tavır yazarları değil eserleri estetik ve etik açıdan değerlendirmektir. Tabii bunun için de öncelikle o eserin yayınlanmış olması gerekir.
edebiyathaber.net (22 Haziran 2022)