Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Gamze Efe’yi, arkadaşı Sema Benli ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Onun ne zaman yazacağı o an ne hissettiği ile ilgilidir. O kendini yazı ile daha iyi ifade edebildiğinden insani olarak günlük hayatta yaşadığı ana anlam yüklediği her şeyi kelimelere dökmek ister. Üzüldüğünde, sevindiğinde, duygusal anlarında, sokakta gördüğü bir kedi, bir ağaç üzerine mesela… Ayrıca o, filmlerde gördüğümüz yazıp olmadı diyerek silen ya da kâğıtları çöpe atan, ilham gelmedi diyen yazarlardan da değildir. Bir çaba sarf etmesine gerek kalmaksızın bir kalemde yazar öykülerini, o kadar enerjiktir ki, sanki kendisi her gün başka bir öyküdür. Yazmak onun enerjisinin dışarıya atma şeklidir. Yazmak istediğinde yazamaz ise nefes alamadığını hisseder bu nedenle yazılarını her yerde yazar diyebilirim; havaalanlarında, kafelerde, sıradan bir bankta otururken… Benim hayatımın çok önemli bir parçasını, karşımda bir öyküsünün kurgusuna dâhil edip ilk okumasını bana yapmıştı. Onun yazma anında yaşadığımız en güzel anı benim için buydu, çok etkilendiğim, hayatım boyunca unutamayacağım bir andı. Şimdi, o öykü kitabının içerisinde yer alıyor.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Okuduğumuz türler genelde farklı da olsa, ben benim okuduklarımı aktarırım, o da kendi okuduğu kitaplardan bahseder. Ben daha çok tarihi romanlar, siyasi kitaplar okumaktan hoşlanırım, o hiç bıkmadan yerli ve yabancı öyküler okur. Çok sevdiği bir öyküyü benimle de paylaştığında o kadar farklı ele alır ki, kendi bakış açımla onun olumlu-olumsuz eleştirel bakış açısını karşılaştırdıktan sonra, o öykü hakkındaki fikrim tamamen değişir. Çünkü başkasının öyküsüne dahi bir ruh katar.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Beni bir okuyucu olarak görür; bana kendi sesi ve duyguları ile yapmasını isterim, ardından ben okurum. Benim ne anladığımı, ne hissettiğimi, okuduklarımın bende nasıl bir duygu aktarımı oluşturduğunu sorar. Sonrasında örtüşen anlam ve hislerimiz dışında, farklı izlenimlerimiz oluştuysa da Gamze’ye ne ifade ettiğini konuşuruz. Bu farklı izlenimler bazen “Okuyucular da benim yazmak istediğimden farklı duyguları hissedecek,” diyerek hoşuna gider; bazen de aslında böyle aktarmak istemediğini hisseder ve öykünün özünden kopmamak için anlam karmaşasını düzeltip tekrar yazar. Yazılarının eleştirisi konusunda hiçbir konuda olmadığı kadar açıktır ancak aynı zamanda kendisinden bir varlıkmış gibi korumacıdır. Bu durum her ne kadar tezat görünse de aslında öykülerini sahiplenmesi ve içselleştirmesi ile ilgili olduğunu düşünürüm.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Kahvesi (farkında olmasa da genelde sabahtan kalan kahvedir), altını çizdiği kitapları, kitaplardan alıntılarını not aldığı defteri ve renkli kalemleri, bunların hepsi her daim o gün hiç açılmayacak olsa bile sırt çantasının içerisinde o nereye gitse onunladırlar. Sırt çantası ve içindekiler onun can suyu gibidir. Yazmaya başladığında ise sessizleşir; yanında olduğum bir ana denk geldiysem karşımda sadece fiziken vardır, ruhen tamamen yazısıyla baş başadır.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Elinde en son Samanta Schweblin’in Yedi Boş Ev kitabını gördüm.