İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Everest Yayınları’ndan çıkan “Yine de Bir Şansımız Olmalı” adlı kitabıyla Gamze Efe.
“İkinci bir şansı hak ettiğine inanan karakterlerin varlığı öykünün odağı diyebilirim.”
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?
Elbette, avukatım ancak mesleği mutlu hissetmediğim ve tatmin olamadığım için yaklaşık beş yıl önce bıraktım. Dört buçuk yıldır bir sivil toplum kuruluşunda proje koordinatörlüğü görevini yürütüyorum. Ankara’da yaşıyorum ancak iş seyahatlerimin yoğunluğu sebebiyle pek çok şehir ikinci evim diyebilirim, yerleşik olmamayı seviyorum. Bu, çeşitli hikâyelerle karşılaşma, yeni öyküler için mekân yaratma imkânı sağlıyor.
Kitaplar hayatıma nasıl girdi, tam olarak hayatımın hangi noktasında girdi inanın hatırlamıyorum. Belki şunu söyleyebilirim, lise yıllarında düzene giren okuma alışkanlığım üniversite yıllarında da devam etti. Nitelikli ve derin okuma, doğru metinlere ulaşma ve onlar üzerinde çalışma sürecim atölyelerde başladı. Bu da yaklaşık 7-8 yıl öncesine denk geliyor sanıyorum. İşte tam da okur olmaktan yazar olmaya giden yolu merak etmeye başlayınca Ethem Baran, Fadime Uslu, Semih Gümüş ve Emrah Polat’ın yürütücülüğündeki atölyelerde kendimi eğitmeye, geliştirmeye çabaladım. Buralarda yazı işçiliğinin gerektirdiklerini öğrenirken nitelikli okumanın da ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Okuma alışkanlığımı ona göre yeniden gözden geçirdim. Hâlâ da devam ediyorum, bu ömürlük bir süreç benim için.
Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?
Kurmaca metin yazmaya karar vermek diye bir şey yoktu benim için. Kafamın içinde durduramadığım sorular, boşluklar ve merak ettiğim pek çok hikâye vardı. Hayatın içindeki empatiyi kurmaca içinde kullanarak bir oyun yaratmak ve kendime dair aradıklarımı bulmak üzere yola girdim. Beni rahatsız eden ne varsa yazdıkça başta rahatsızlık hissini artırsa da sonrasında etkisini yitirmeye başladığını fark ettim. Bu da hem bir iyileşme hem de yeni karakterler, hayatlar, mekanlara yer açıyordu. Bu başlangıcın duygularımla ilgili olan kısmıydı. Biçimsel olarak da yola roman fikriyle çıkıp yolda daha önce bilmediğim öykülerle tanışınca çok etkilendim ve öykünün meselemi aktarabileceğim en uygun tür olduğunu anladım. Yazdıkça, bir öykünün üzerinde aylarca çalıştıkça öykünün detayı, kendi içindeki bütünlüğü ve bu bütünlüğün korunması için harcadığım çaba beni büyülemeye yetmişti. Özetle, kitabın ortaya çıkışı aslında yarattığım soruların bir sonucu diyebilirim.
Bunlarla birlikte, yazdıklarımı kitaplaştırma fikri doğmadan önce dergilerde şansımı denedim. Notos, Oggito, Sözcükler, Kitap-lık, Ecinniler, Bulanık gibi dergilerde öykülerim yayımlandıktan sonra yani başlangıcımdan yaklaşık bir, bir buçuk yıl sonra dosya oluşturma fikri yavaş yavaş sıcak geldi. Korkuyordum, yalnızca bir hayal olarak kalabilirdi ama pes etmek istemedim ve Yine de Bir Şansımız Olmalı içindeki öyküleri toparlamaya başladım. Bu sırada atölyelere devam ettiğim için fikir aldığım pek çok arkadaşım, hocam oldu. 2020 Yılında Homeros Edebiyat Ödülleri kapsamında ödül alınca motivasyonum iyice arttı ve dosyamı tamamlamaya karar verdim.
Kitabın adının bir öykünün adı olmasından ziyade bir öykü içinde geçen ve tüm karakterlerin durumunu yansıtacak bir cümleden doğmasını istiyordum. Yine de Bir Şansımız Olmalı da Fırsatçı öyküsünden doğdu ama on altı öyküdeki her karakterin, tıpkı gerçek hayattaki gibi hep ikinci bir şansa ihtiyacı vardı. Bu tamamlayıcılığı hissederek isme karar verdim.
Yazarken belirli bir rutinim yok, kurgunun en azından başını zihnimde az da olsa oluşturduktan sonra herhangi bir yerde ve zamanda yazabiliyorum.
Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?
Yayınevlerine ulaşma ve kabul süreci biraz zor ve sabır gerektiren bir süreç. Yine de Bir Şansımız Olmalı’nın dosya haline getirilmesiyle birlikte yayımlanma aşamasının tamamlanması arasında toplam bir buçuk sene olduğunu söyleyebilirim. Bu da azımsanamayacak bir süre aslında. Sanırım peşini bırakmadan sabırla beklemek ve yazmaya devam etmek gerek, ben de bunu yaptım.
Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Yine de Bir Şansımız Olmalı genel anlamda ölüm, ayrılık, aile ilişkileri ve sıkışmışlık üzerine kurulu öykülerden oluşuyor. Aynı zamanda benim de sonradan fark ettiğim, her öykünün az da olsa bir umut barındırması. İkinci bir şansın varlığından haberdar olan ya da bunu hak ettiğine inanan karakterlerin varlığı, öykünün odağı diyebilirim. Karakterlerle birlikte on altı öykünün her birinde en çok önemsediğim bir diğer nokta elbette atmosfer yaratımı ve bunun içerisinde doğa ve hayvanların da mutlak varlığı. Evrende insanın yeri keşke bu kadar büyük olmasaydı, bizi tamamen doğa yönetseydi ve kendimizi tamamen ona bırakabilseydik, böyle düşünüyorum. Doğa veya hayvanların yer almadığı bir atmosfer kurduğumda ciddi bir olmamışlık hissediyorum öyküde. İnsanlardan çok ağaçların parmak izi olan gövdeleri, yaprakların biçimi, S harfi çizerek düşüşü, kedilerin her birinin birbirinden farklı karakterlere sahip olması, kuşların bulutlara kafa tutuşu, köpeklerin bizim beceremediğimiz sadakat ve vefayı gösterebilmeleri ilgimi çekiyor. Bunca beton yığını arasında boğulduğumu hissettiğimden öykülerimde daha çok onlarla yaşamayı tercih ediyorum sanırım.
“İlk kitap” hem yazar hem yayınevi açısından birlikte yeni bir yola çıkmanın heyecanını ve soru işaretlerini taşır. Siz “ilk kitap” olgusuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
İlk kitabın hissettirdiği iki baskın duygu: Heyecan ve sorumluluk. Yıllarca kurduğum hayalin gerçek olmasıyla mutlu hissediyorum ama aynı zamanda, özellikle olumlu dönüşler aldığım öykülerden daha iyisini, daha niteliklisini yazmak noktasında dehşetli bir sorumluluk da hissediyorum. Bu iyi bir şey, iyiye dönüştürülebilecek bir duygu, bu sayede daha çok çalışacağımı, okuyacağımı biliyorum. Son olarak da Yine de Bir Şansımız Olmalı’daki on altı öykünün hepsini özgür bıraktığım için ben de özgür hissediyorum. Artık her biri okura ait.
Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?
İkinci dosya hazırlıklarına henüz yayınevinden cevap gelmeden önce başlamıştım. Üç öykümün çalışma süreci sona erdi diyebilirim. İlk dosyam kabul edilmeseydi, ikinciyi birinci olarak gönderirim gibi bir bahane bularak vakit kaybetmeden yazmaya başlamıştım. Sonra geçtiğimiz yılın sonlarında zaman biraz yavaşladı benim için, beklenmeyen bir kayıp yaşadım ve yaşamaya temel ihtiyaçlarım dışında ara verdim. Şimdi onun için yazmaya bir an önce yeniden başlamayı umuyorum. Ve evet, yine bir öykü kitabı dosyası hazırlamayı planlıyorum, en azından şimdilik. Roman ile yola çıkıp öyküye elimi verdim kolumu kaptırdım, vazgeçmem zor görünüyor.
Yazar/şair adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?
Nitelikli okuma ve gözlem yapma bu işin bence başında geliyor. Hangi türde yazmak istiyorlarsa, fark etmeksizin tüm edebi türlerin derin okumasını yapmaları ve nitelikli yazarlarını keşfederek yola devam etmeleri her zaman işe yarayacaktır. Daha çok öyküyü düşünerek cevaplarsam eğer; en tepede gördüğümden olsa gerek, şiir her zaman hayatlarında olmalı. Yine, iyi romanlarla birlikte felsefe, sosyoloji, psikoloji kitapları ile deneme, eleştiri kitaplarına da hâkim olmak gerekli. Sustuklarımızı, yaşamın devinimini, zamanın evrimini edebi bir biçimde aktarabilmek için her daim gözlem ve araştırma yapmak şart sanırım. Diyalog yazımı için mutlaka tiyatro oyunlarının okunması, alt metinlerin nasıl anlatılmayıp gösterildiğini anlayabilmek için iyi filmleri öğrenmek, izlemek yazma işinde kişiye çok değer katacaktır.
edebiyathaber.net (18 Temmuz 2022)