Henüz okuma bilmeyen çocuğunuz okusun ister misiniz? Bizde öyle oldu. Leyli kapağı görür görmez gaaak’ladı. Yazı fontu karganın fonetiğine öyle uygun ki a’nın tekrarı ve k’nin kuyrukları gak’lamamızı istiyor peşinen, şaşmayalım.
Kitap üzerine düşünmeye ön kapaktan başlayabiliriz. Sanki roller değişmiş gibi. Hepimizin bildiği kurnaz tilki, neden ağzı açık ayran budalası gibi? Ya nicedir tanıdığımız övgüsever karga, niye bir bildiği varmış gibi bakıyor? Galiba bu kitap ezberlerimizi bozacak, bildiğimiz karga ile tilki masalını anlatmayacak. O yüzden takın kemerleri, bu sır çok gizli. Ufaklık hemen bunu hissetti.
İlk sayfayı açar açmaz çocuk okur kendine bir akran bulur. Hem de hepimizin masaldan bildiği karganın torunu Kargi’dir bu kişi. Yetişkinler sofralara kırıntı düşürüp konuşurken her şeyi, çocuk da kırıntı düşürür ama toplar tüm sözcükleri; büyükler kapının ardında bastırırken fısıltıları, çocuklar kurtarıverirler anahtar deliğine sıkışanları. Kargi de yapmış aynı şeyi, duymuş öğrenmiş atasının ahını ama o, ah’la yetinmeyip anlatacak bize her şeyi, çözecek tüm düğümleri. Haksızlığa yanıp durmak yeter mi? Çıkıp bir şeyler söylemeli. Kargi de ezdirmeyecek tabii, ne kendini ne de dedesini. Bakın, hemen öykünün ritmine kapıldım, ben de kafiye yaptım 🙂
Karga dünyasında sevilen bir ses: Karga Efendi ama sevmiyor birileri, söyleyip duruyor, kışkırtıyorlar birbirlerini. Karga Efendi de terk edip gidiyor şehrini. Ardından türkülere bile konu oluyor karganın yanlış ünü. Alay ediyorlar eni konu. “Bir de kargayı dinleyelim.” demiyorlar. Oysa Karga Efendi’nin yumuşacık bir kalbi varmış. Kim ona bir adım gelirse o koşarmış. O gün de tilkiye aldanacağı tutmuş. Bir yalnızlık hissidir kapılmış, tilkiyle arkadaş olacağını sanmış. İnanmış, güvenmiş. Arkadaşlığının nişanı olsun diye peynirini vermiş. Vay sen misin peynir veren, vay sen misin hoş sözlere aldanan? Dolaşmış durmuş kurnaz tilki tüm ormanı yalnız kendi bildiği hikâyesiyle. Şanı yürüsün diye anlatmış durmuş karganın aptallığını. Kimse dememiş karga haklı, kimse dememiş “Peki, senin zalimliğin ne olacak?”, “Sen neden inanmadığın şeyleri söyledin de kırdın karganın kalbini?”, “Neden tuzak kurdun bir damla peynir için?”, “Neden zayıflıkla alay ettin, niye inceldiği yerden kopardın?”, “Bu mu senin zekiliğin?” dememiş kimse. Belki düşünen olmuştur ama tek hissetmiştir kendini, güçsüz gelmiştir fikri. Biri ses çıkarırsa ben de çıkarırım demiştir, demiştir deee iş işten geçmiştir. Gelmiş geçmiştir zaman bugüne… Hiçbir şeyi değiştirememiştir ama Karga Efendi’yi inceldiği yerden koparanlar, koparanlara gülenler, onları destekleyenler ve o sessiz çoğunluklar bir şeyi atlamışlar:
“İyi olan elbet kazanır.” Zihinler aydınlanır, berraklaşır. Siz yeter ki Kargilerinize anlatın her şeyi. Kapıları kapatsanız da, sofralarınızda “dur, çocuk duymasın” deseniz de o çocuklar eksik bıraktığınız şeyi bir şekilde tamamlayacak, bir şekilde fısıltılarınızı haykıracaklar, merak etmeyin ama siz de bir şeyler yapmaktan vazgeçmeyin.
Yazar Nefise Abalı, öyküsünü öyle şiirsel kaleme almış ki yazarken ben de o ritme uymaktan kendimi alamadım. Ezeli anlatıları değiştirmek riskli olabilir. Yazar bu riski göze almış ve çok güzel bir dönüşüm yaratmış. Kolektif bilincin önemine de vurgu yaptığı bu öyküde eğer bir kişinin sözüne uyup sürü mantığıyla hareket edersek, güçlü görünenin yörüngesinden çıkmamayı sürdürürsek gerçeklerin hep saklı kalmaya devam edeceğini, birbirimizi kandırarak yaşayacağımızı da vurgulamış. Diğer bir taraftan hassas olmanın, verici olmanın, birbirine inanmanın bize bir şeyler kaybettirmeyeceğini ve insan olmanın erdemlerini çocuklarımızla konuşalım diye Kargi’yi seçmiş.
Kendini zeki gören ve bunu bir bayrak gibi sergilemekten çekinmeyen, kendi olarak değil bir marka değeri olarak dolaşan günümüz insanına dönüşmeden çocuklarımız, onları kurtaralım, düşünüp sorgulayalım diye okuyalım bu kitabı.
Kargaları dinleyelim bir de, belki çok güzeldir sesleri. Bir kez de atamızdan değil kendi iç sesimizden duyalım o sesi: gak gak gaaak! Ne güzel oluyor bak!
edebiyathaber.net (22 Temmuz 2022)