Sergiler biter geriye katalogları kalır. Hele iyi hazırlanmışlarsa bu kataloglar bir bilgi kaynağı olarak yıllarca kullanılabilir. “120. Yaş Gününde Bilinmeyen Yönleriyle Basında Nâzım” sergisinin kataloğu da böyle bir kaynak. Araştırmacılar Deniz Dalkılınç ve Güney Özkılınç’ın arşivlerinden derledikleri kupürlerle oluşturulan sergi bu yılın ilk ayında, 22 Ocak’ta Küçükçekmece Belediyesi Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde açılmıştı. Çok istememe rağmen sergiye gidip ziyaret edememiştim. Daha sonra sergi kataloğu “Bilinmeyen Yönleriyle Basında Nâzım” adıyla yayınlanmış. Nâzım Hikmet araştırmacısı Güney Özkılınç aynı zamanda Küçükçekmece Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü’dür. Sağ olsun geç de olsa sergi kataloğuna ulaşmamı sağladı. Katalog diyorum ama aslında 360 sayfalık dev bir eser. Katalog kronolojik olarak düzenlenmiş. Nâzım Hikmet doğmadan önceki Selanik yıllarına ait kupürlerle başlıyor. Aralık 1895 tarihli Journal de Salonique gazetesinde Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım’ın Fransızca kaleme aldığı şiirlerini görüyoruz. Celile Hanım bu şiirler yayınlandığında 15 yaşındaymış. Aynı derginin 16 Ocak 1902 tarihli sayısında da Nâzım Hikmet’in doğum haberi yer alıyor. 3 Ekim 1918 tarihli Yeni Mecmua’da da Nâzım Hikmet’in yayınlanmış ilk şiirini görüyoruz.
Sergilenen kupürler arasında 29 Ocak 1925’te Orak Çekiç Gazetesi’nde ‘Gazetelerin Destanı’ ismiyle yayımlanan şairin hiçbir kitabında bulunmayan şiiri de yer alıyor. Nâzım Hikmet’in üretken bir şair olduğunu biliyoruz. Hapislerle, sürgünlerle dolu çok hareketli bir yaşamı olmuş. Bu hareketlilik içinde yayınlanıp dergilerde kalmış, Nâzım Hikmet tarafından bile unutulmuş şiirler olması çok normal. Bu tür araştırmalar yeni keşifler açısından büyük öneme sahip. Nâzım Hikmet’in külliyatı dikkatli araştırmacılar sayesinde gelişiyor.
Sergide bilinmeyenlerin ağırlık olduğunu söyleyen Güney Özkılınç, “Nazım Hikmet’in bazı fotoğrafları ilk kez bu sergide yer alacak. Yurt dışında yayınlanmış bazı kitaplarına da yer verdik. Nazım Hikmet’in 1950’li yıllara ait daktilo edilmiş şiirlerini bulduk. Bunu da bir sahaftan elde ettik” demiş.
Sergi bilinmeyenler üzerine kurulmuş. O nedenle çok bilindik bazı kupürlere rastlamamak bizleri şaşırtmamalı. Nâzım Hikmet her zaman gazetelerin haber konusu olmuş bir şair. Hem şiiriyle, tiyatro ve sinema eserleriyle hem de siyasi faaliyetleriyle gazetelerde yer almış. Sık sık da haberleri birinci sayfadan verilecek önemde bulunmuş. Yani her zaman haber değeri olan bir kişi. Tek bir sergide ya da katalogda hakkında çıkmış tüm haberlere yer vermek mümkün görünmüyor. Bence önemli olan yeniyi, bilinmeyeni sunmak.
Hapiste, kaçak ya da sürgün olduğu, kitaplarının yasaklanıp unutturulmaya çalışıldığı dönemlerde bile Nâzım Hikmet’in yazmaktan ve yayınlamaktan vazgeçmediğini biliyoruz. 1930’lar Nâzım Hikmet’in en faal olduğu yıllar. Bir yandan yazılar, şiirler, romanlar, oyun ve senaryolar yazar ve yayınlatırken diğer yandan yoğun bir siyasi faaliyet yürütüyor.
Ağustos 1934’te Af Kanunu’yla salıverildikten sonra 1936’da “Gizli örgüt kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla yargılanmış ve beraat etmiş “Bilinmeyen Yönleriyle Basında Nâzım” kataloğunda bunlardan da örnekler var. O yıllarda tefrika romanlar gazetelerin en önemli tiraj kaynağı. Okurlar her gün yayınlanan roman tefrikalarını büyük bir merakla izliyor, beğenilen tefrikalar gazetelerin tirajını artırıyor. 18 Nisan – 30 Haziran 1936 tarihleri arasında Akşam Gazetesi’nde tefrika edilen ve “?” imzasıyla yayınlanan “Yeşil Elmalar” romanı da böyle. Biz bugün bu romanın Nâzım Hikmet’in eseri olduğunu biliyoruz ama tefrika sırasında “?” imzasının kimin olduğu tabii ki merak edilmiş, dedikodu konusu olmuş. Akşam Gazetesi de 1 Temmuz 1936’da “Kimlerin Eseri? Yeşil Elmalar Nasıl ve kimler Tarafından Yazıldı?” diye bir açıklama yayınlamak gereği duymuş.
Melih Güneş’in Nâzım Hikmet’in Dünya’da yayınlanmış tüm kitaplarının ilk baskılarını derleyen Ellerin İzinde çalışmasına bakarsak “Yeşil Elmalar” romanı “Dünyanın en meşhur on iki muharririnin müşterek romanı” üst başlığıyla ve Nâzım Hikmet’in adı yazılmadan yayınlanmış. “Aşk, ihtiras, macera, korku, heyecan, ruh tahlili romanı” diye tanıtılıyor.
Akşam gazetesinin “Yeşil Elmalar Nasıl ve Kimler Tarafından Yazıldı?” açıklaması romanın kitap halinde yayını ile de uyumlu. Yani yazar belirtilmiyor ve şu açıklama yapılıyor; “Yeşil Elmalar romanı bir tek muharririn eseri değildir. Bu roman; Edgar Valles, Jül Romen, Cek London, Edvard Kipling’in romanlarından alınan, iktibas edilen parçalarla ve bir Fransız ilim heyetinin Yeni – Gine adasında yaptığı tetkikattan vesikalar alınarak meydana getirilmiştir” denilip bir “montaj, terkib” olduğu söyleniyor.
Kuşkusuz bu açıklama o yıllarda siyaseten “suçlu” sayılan Nâzım Hikmet’in eserini yayınladı diye eleştirilip köşeye sıkıştırılmamak için yapılmış. Ama açıklamada gerçek payı da olabilir. Nâzım Hikmet bir montaj roman yazmış olabilir. Bu yapıyla da Yeşil Elmalar’ı postmodern bir roman sayabiliriz ki Türkçedeki ilk postmodern romanlardan biri olur.
Sinan Balkır, “Nâzım Hikmet’in Romancılığı” başlıklı incelemesinde romanı şöyle tanıtmış; “Yeşil Elmalar, sevdiği kadın için türlü maceralara atılan, korkunç tehlikeleri göze alan, ülkeleri, kıtaları dolaşan, yolcululara çıkan, beklenmedik gizemli olaylarla, durumlarla, kişilerle karşılaşan/mücadele eden Halit Cemil ve Ayşe’nin romanıdır. Roman tekniği ve anlatıcının konumu bakımından Ahmet Mithat Efendi’nin tarzını hatırlatan Yeşil Elmalar’da yasak aşklara, cinayetlere, kafa kesmelere, insan eti yiyen siyah yamyamlara, barbarlıklara, haritalarda kendilerine yer bulamayan kabilelere, ürkütücü ritüellere, onların balta girmemiş yaşam alanlarını, ormanlarını altın için talan eden beyazların sömürüsüne yer verilir. Roman baştan sona merak ve gerilim uyandıran olaylar üzerinden gelişir. Çoğul bakış açısına yer verilen anlatıda farklı teknikler birbirine bağlanan esrarengiz olaylar dizisini aydınlatmaya dönük olarak kurgusal yapıyı oluşturur. Mekânın geniş coğrafyalara yayıldığı romanda İstanbul’dan başlayan serüven kayıp babanın izinin sürülmesiyle Yeni Gine ve ormanlarına dek uzanır” (bkz. 2472751 (dergipark.org.tr).
Balkır, “Yeşil Elmalar, hem geleneksel halk anlatılarından (halk hikâyesi, meddah, masal) hem de Ahmet Mithat Efendi’nin bu kaynaktan hareketle geliştirdiği tarzdan etkiler taşır” diyor. Ahmet Mithat bağlantısı önemli. Oğuz Atay’ın 1972’de yayınlanan Tutunamayanlar’ı Türk edebiyatının ilk postmodern romanı olarak genel kabul görse de ben o kadar geç kalındığı kanısında değilim. İbrahim Yıldırım’a göre de Ahmet Mithat’ın 1877’de yayınlanan Çengi’si Türk edebiyatın ilk postmodern romanıdır. Çengi Miguel de Cervantes Saavedra‘nın romanı Don Kişot‘a öykünerek yazılmıştır.
Yeşil Elmalar’ın mektup ve hatıra defterlerinden parçalarla kurulmuş yapısı da postmodern roman tanımına uygun olduğunu düşündürüyor.
Nâzım Hikmet’in Romancılığı hakkında yazmış az sayıdaki araştırmacılardan Abdurrahim Karadeniz’e göre de Yeşil Elmalar’ın “mükemmel bir kurgusu vardır. Roman anlatım tekniği bakımından birbirinin içine giren olaylarla Bin Bir Gece Masalları’nı çağrıştırır. Anlatıcı zaman zaman hakikaten bir masal anlatıyormuş gibi ortaya çıkar, sonra tekrar kaybolur” diyor.
Sözün özü; Nâzım Hikmet’in Yeşil Elmalar’ını postmodern bir roman olarak kayıtlara geçmeliyiz.
Yeşil Elmalar ancak 1965’te Nâzım Hikmet’in ölümünden sonra kendi adıyla yayınlanabilmiş. Tabii bu romanı kendi adıyla yayınlatmak ister miydi, o da merak konusu. Aslında Nâzım Hikmet’in eserleri arasında en uç, uyumsuz örnek olarak görülüyor. O yıllarda Nâzım Hikmet’in evinin geçimini sağlamak amacıyla başta Orhan Selim olmak üzere çeşitli takma adlarla tefrikalar, operetler, film senaryoları yazdığı biliniyor. Yeşil Elmalar da geçim kaygısıyla yazılmış olmalı.
Memet Fuat “Nâzım Hikmet Üstüne Yazılar”da (Adam yay. Mart 2001) yer alan “Zoraki Romancı” başlıklı köşe yazısında Demirtaş Ceyhun’un Kan Konuşmaz, Yeşil Elmalar ve yarım kalmış Yaşamak Hakkı’nın kötü romanlar olduğu savına katıldığını yazar. Orhan Selim adıyla yayınlanan makale, çocuk şiirleri, mizah yazıları gibi bu romanları da “Nâzım Hikmet kendisi toplu yapıtlarına almazdı” diyor Memet Fuat. “Nâzım’ın yazdığı her şey yayınlanmalıdır!” anlayışıyla hareket edildiğini ve ele geçirilen her şeyin “Bütün Yapıtları” içinde yayınlandığını belirtiyor. Ve ekliyor “Nâzım Hikmet yaşasaydı buna kesinlikle izin vermezdi.”
edebiyathaber.net (10 Ağustos 2022)