Hunter S. Thompson’ın Rom Günlükleri kitabı, yazarın diğer eserlerinden aşina olduğumuz ‘gonzo gazeteciliğe’ kendini yaslayan ancak bu kez kurgunun daha ön planda olduğu, romla yoğrulmuş kaybeden hayatlardan bir kesit aktarıyor.
Gonzo gazeteciliğin ne anlama geldiğini uzun uzun anlatmaya gerek yok ancak haberi gazetecilik sınırları dışına çıkıp sübjektif ve hikaye tarzıyla yazılması olarak özetleyebiliriz. Ve Amerika’nın Boston şehrinde İrlanda kökenlilerin meşhur alkol yarışmalarından sonra devrilmeyen sünger gibi adamlar için kullandıkları ‘Gonzo’ terimiyle, yine aynı toprakların dünya alt kültürüne bir hediyesi olan Hunter Stockton Thompson’ın ‘mesleği’ için ‘Gonzo gazetecilik’ tanımını kullanması çok da tesadüf olması gerek. Zira Thompson 20 Şubat 2005 yılındaki intiharına dek kafayı bulut yapan birçok maddeyle haşır neşir olup önce kendi haberciliğini sonra da kendi edebiyatını yarattı. Thompson, esas ününü her ne kadar Las Vegas’ta Korku ve Nefret kitabına ve kitaptan uyarlanan filme borçlu olsa da yazarın 1959 yılında yazmaya başlayıp yayınlanması 1998’i bulan Rom Günlükleri de en az onun kadar ‘korku ve nefret’ ve elbette litrelerce rom barındıran bir kitap. Yazar, İthaki Yayınları etiketi, Kıvanç Güney çevirisiyle yayınlanan Rom Günlükleri’nde Porto Riko’nun altını üstüne getirerek geçirdiği zamanını anlatıyor.
New York’taki hayatını geride bırakıp Porto Riko’daki Daily New gazetesinde çalışmaya gelen Paul Kemp her ne kadar müthiş haberler çıkarmaya kafayı takmış olmasa da işini doğru düzgün yapan birkaç insanla beraber bir şeyler ortaya çıkarmanın hiç de fena olmayacağını düşünerek işe başlar. Ancak içinde girdiği ortam güne başlangıçlarını ‘şampiyonların kahvaltısı’ hamburger ve romla yapan, gazetede birbirlerine sarmak haricinde tüm vakitlerini Al’in Yerinde karaciğeri patlatmakla geçiren ayyaş, kaçık ve psikopat tiplerle doludur. Fakat adamımız Kemp’in harcı da bunlarla karılı olduğu için alışmakta çok da fazla gecikmez. Zaman gazetecilerin bir numaralı gündem maddesi olan ‘dedikodu’ ve romla akıp giderken kendini Daily News de hafiften su almaya başlar. Öyle bir ekipten çok da fazla bir şey beklememek gerektiğini bilen gazetenin yöneticisi ve en normal adamı Lotterman da sinir krizleriyle beraber gazeteyi batırmamak için türlü ilişkilere girmektedir. Bu berbat iş atmosferinde Kemp, haber yapmak için bir adaya gider. Haliyle tüm masraflar şirkettendir ve bu yolculuk ve Kemp’in adada geçirdiği süre bir yanda onun alkol toleransını tavan yaptırıp türlü paranoyalara, ankisyetelere, krizlere sebep olur. Tüm bu psişik sorunlar ve burada yaşadıklarının ardından Kemp kendini ve hayatını baştan aşağı sorguya çekmeye başlar.
Rom Günlükleri, Paul Kemp önderliğinde bir grup kaybedenin milim kaymadan ilerleyen zamanını anlatıyor. Gazeteci ekibin muhabbetleri ve ‘buzlu rom’ takviyesi yer yer epey sıkıcı boyuta ulaşsa da romanın geçtiği yer, zaman ve karakterlerin mesleği düşünüldüğünde bunu es geçmek de mümkün olabilir. Amerika’nın Latin Amerika’ya karşı o yıllarda aldığı tavra da değinen Thompson’ın kitabı özetle okuru, yazarın diğer eserlerindeki gibi absürt ve uçuk bir yolculuğa davet ediyor.
edebiyathaber.net (10 Eylül 2022)