İngiliz yazar Sylvia Bishop’ın yazdığı Büyükbabamın Kocaman Denizi, büyükbabasının hatıralarının hazinesiyle dolu kulübesinde, onun hikayelerini dinleyerek birkaç gün geçiren Rüya’nın ‘arkasına’ attığı köprüden geçmişle kurduğu bağı büyülü bir atmosferin içinden bizlere de aktarıyor.
Sylvia Bishop, İngiltere’nin Redhill şehrinde doğmuş. Buradaki çocukluk yıllarının neredeyse tamamını roman okuyarak, hayallere dalarak ve hayali oyunlar oynayarak geçirmiş. Böyle bir çocukluktan sonra dünya meseleleriyle hemhal olmayı deneyip siyaset eğitimi almış ve sosyal bilim araştırmalarına girmiş ancak, kendi deyimiyle, “Şoka uğramış.” Üniversite yıllarında doğaçlama komediyi keşfetmiş. Bu sayede uykusuz günler ve geceler boyunca hikayeler uydurmaya başlamış. Bishop hali hazırda, yazarlık haricinde geçmişini doğaçlama yaparak kullandığı bir atölye de yürütüyor. 9 kitabı bulunan Sylvia Bishop, Sima Özkan’ın çevirdiği, Paddy Dannolley’in resimlediği Timaş Çocuk etiketiyle çıkan son kitabı Büyükbabamın Kocaman Denizi’yle çocukları büyülü bir dünyanın içinde masalsı bir gezintiye çıkarıyor.
Annesi ve babası tatile çıkan Rüya, büyükbabasının tablolardan fırlamış manzarası ve yılların hatırasıyla dolup taşmış deniz kıyısındaki kulübesinde birkaç gün geçirecektir. Rüya kulübeye geldikten sonra ilk olarak koya gitmek ister. Burayı ne zaman ziyarete gelseler henüz keşfedilmemiş bu cennet köşesine giderek oyunlar oynayan Rüya’nın hayali suya düşer. Çünkü büyükbabası artık yaşlanmıştır, bastonuyla zor yürümektedir ve koya inilen patikayı da bu halde geçmesi çok zordur. Büyükbaba onun yerine saklambaç oynamayı teklif eder. Rüya da onaylar. Zaten büyükbabası yeri göğü kulübesinde biriktirdiği için bu karmaşada saklambaç oynama fikri o kadar da kötü gelmez. Ancak büyükbabanın yaşlılığı dolayısıyla baş gösteren yorgunluğu nedeniyle oyun uzun sürmez. Büyükbaba Rüya’ya bu kez masal anlatmak ister. Ama bu masalın olayı farklıdır. Rüya kulübeden herhangi bir eşya seçecektir. Büyükbaba da onun hikayesini biraz da süsleyerek Rüya’ya anlatacaktır. Yine kulübenin büyük hazinesi sayesinde malzeme sıkıntısı çekmeyen Rüya önce altından bir korsan parası bulur. Büyükbaba başlar paranın hikayesini anlatmaya. Sonra pirinçten yapılma bir teleskoba takılır gözü Rüya’nın. Söz yine büyükbabaya geçer. Bu fasıl da sona erdiğinde Rüya bu sefer de büyükannesini anlatmasını ister. Bu kez büyükbaba eşyaları karıştırmaya girişir ve eski bir balıkçı ağını bulup çıkarır. “Bu benim uğurlu balık ağım,” der ve belki de kendisi için en özel hikaye dökülmeye başlar ağzından. Büyükbabanın Rüya’ya anlattıklarını tek tek buraya yazmayacağım elbette ama onun kulübesindeki her nesnenin, onun geçmişinden bir hatıra taşıdığı ve büyükbabanın onlarla yaşama tutunduğu konuyu kavramak adına yeterli sanırım. Bir de yine hikayelerinde adı geçen ve hala hayatta olan dostlarının da bu anlatıların ayrı birer kahramanı olarak hem Rüya’nın hem de okurun kafasında kendine yer açtığını es geçmemek lazım.
Sylvia Bishop, Büyükbabamın Kocaman Denizi’nde geçmişle şimdi arasında Rüya ve Büyükbaba aracılığıyla bağ kurarak anıların iyi ya da kötü fark etmeksizin hayatlarımızda nasıl yer ettiğinin altını çiziyor. Paddy Dannolley’in doğanın içinden ‘naklen’ bildirdiği resimleriyle klişe deyimle “görsel bir şölene” dönen kitabın bağlandığı noktada ise yazar, metin boyunca anlatmak istediği bütünlük haline bir son dokunuş yaparak okuru, gökten düşecek elmaları beklemeye çağırıyor.
Kaynak: Büyükbabamın Kocaman Denizi, Sylvia Bishop, Çev: Sima Özkan, Timaş Çocuk, 2022, 96 Sf.
edebiyathaber.net (12 Eylül 2022)