Ayşe Erbulak’ın son kitabı ‘Gönüllü Sürgün’, İstanbul gibi bir kurtlar sofrasında kendine yer açarak “güçlü kadın” imajını simgeleyen Yasemin’in bir anda tepetaklak olan özel hayatı sebebiyle Norveç’e yerleşmesini, burada yaşadığı zorlukları ve kendisindeki değişimi anlatırken göç, sürgün gibi konuların haricinde aşkı, sadakati, ihaneti, dostluğu, ölümü ama en önemlisi de insanlığın ne demek olduğunu anlatıyor.
Sürgün ve göç meselesinin türlü çeşidi var ama insanın bir yerden bildiği ya da bilmediği bir yere yepyeni bir hayat kurmak için yaptığı yolculukta götürdüğü çantayı boşaltıp kendi için yaptığı sıfırdan başlangıçtan elinde kalan ne ise, işte o, göçün ya da sürgünün esas meselesini oluşturur. Kişi gittiği yerde hâlâ aynı kişi midir yoksa aldığı veya almak zorunda olduğu bu mecburi ikamet değişikliği kararıyla geçmişe sünger çekip gittiği yere az buçuk zorlansa da nihayetinde adapte olmuş, kendine bambaşka bir hayat ve yol çizip “yeni bir ben” mi yaratmıştır, iş buna bakar. Ayşe Erbulak’ın Eksik Parça Yayınları’nda çıkan son kitabı ‘Gönüllü Sürgün’de, göçü, sürgünü masanın ortasına koyup etrafını aşkla, ihanetle, dostlukla, ayrılıkla, ölümle şekillendiriyor.
İstanbul’da çok büyük bir organizasyon şirketinde genel müdür yardımcısı olan Yasemin, tek çocuğu Ali ve gençlik aşkı kocası Selim’le ortanın çok üstünde yaşam standartlarına sahip genç ve başarılı bir kadındır. Tipik çekirdek Türk aile yaşamının tersine, Yasemin evin ekonomik yükünü üstlenirken Selim de Ali ve evin ‘sosyal’ meseleleriyle ilgilenmektedir. Yirmi yıldır gül gibi geçinip gittikleri bir hayatları vardır. Herkes Selim’in tembelliğinden, bütün işin Yasemin’e kaldığından dem vursa da Yasemin kocasına ve ailesine sahip çıkar ve ne onlara ne kendine ne laf getirir. Ailesi sağlam zemin üzerinde sapasağlam durmaktadır.
Yasemin sıkça yaptığı iş seyahatlerinden birinde iyi geceler dilemek için kocasına telefon açar. Selim’in telefonu kapalıdır. Şarjının bitmiş olduğunu düşünür. Oğlunu arar, o da cevap vermez. Bu kez de oyuna dalmışlardır şıkkı aklına gelir. Yine de meraklanır ve başlarına bir şey gelmiş olacağından şüphelenir. Ama çok da fazla üzerinde durmaz. Selim’e ulaştığında ise kocası arkadaşlarıyla takıldığını, içkiyi de biraz fazla kaçırdığını söyler. Ali’yle konuştuğunda ise babasının onu anneannesine bıraktığını öğrenir. Tesadüf bu ya, Yasemin’in sekreterinin de o seyahatte bir işi çıkmıştır ve geziye katılamamıştır. Gerçek ortaya çıkar ve Yasemin, Selim’in kendisini sekreteriyle aldattığını öğrenir. Selim ve sevgilisi sadece bununla kalmamış, Yasemin’in neyi var neyi yok cebe indirmiş ve onu altından kalkamayacağı bir borç içinde bırakmıştır. Tüm bunlar yaşanırken Yasemin İskandinav ülkeleriyle kendi şirketinin yapacağı bir iş için araştırma yaparken Norveç’te büyük bir firma bulur. Firmada da bu konuyla ilgilenen Per Kristian adlı adamla tanışır. İşle ilgili yaptıkları konuşmalar bir süre sonra farklı bir boyuta taşınır. Yasemin de çoktan kararını vermiştir. Norveç’e gidecektir. Neden Norveç diye soranlara da, “Bilmem, haritaya baktığımda onca hunharlıktan uzak, gidebileceğim en uzak, en ücra yer orasıydı,” cevabını verecektir. Yasemin her şey ayarlamıştır. Geriye sadece yola çıkmak kalır. Ve Yasemin de yeni ufuklara yelken açmak üzere uçağa atlar ve kendini Norveç’te bulur. Vizesi bir aylıktır. Haliyle orada kalıcı olmak için önce dil kursuna yazılıp Norveççeyi sökmesi, sonrasında da iş bulması gerekmektedir. Genç kadın zor da olsa hepsinin üstesinden gelir. O artık İstanbul’da topuklu ayakkabılarıyla bastığı yeri inleten gücü ‘sıfatında’ asılı kadın değildir. Havaalanında sosisli satan sıradan bir insana dönüşmüştür. Ve bundaki sırrın farkına varır ve sürekli yeni kapıları zorlar. Hepsini de açar. Norveç’te her zaman yanında olan, ona yardım eden Per Kristian ile ilişkileri aşka dönüşür. Murada da erilir kerevete de çıkılır. Yasemin’e ne mi olur? Orası da kitaba kalsın…
‘Gönüllü Sürgün’ün hızlıca geçtiğim ana hatlarının detaylarının büyük bir kısmında Yasemin’in Norveç’e alışma dönemini, yaşadığı şokları, alışkanlıkların farklılığını ustaca bir gözlemle anlatıyor Ayşe Erbulak. Okurlar kitabın büyük bölümünü kaplayan Türkiye-Norveç karşılaştırmasını sıkıcı bulabilirler. Ancak adını sadece haritanın en ücra köşesinde yer alması sebebiyle bildiği bir ülkeye göç eden bir kadının orada neyle karşılaştığını anlamak ve anlatmak için en iyi yolun bu karşılaştırma olduğunu unutmamak gerek. Yazar da bunu olabildiğince sade biçimde yaparak kurgunun başka bir tarafı haline getirmiş. Toparlarsak… Birilerinin başına gelmiş ya da herkesin başına gelebilme ihtimalini anlatan ‘Gönüllü Sürgün’ tüm bunların ötesinde de insanın her yerde insan olduğunu en sade biçimde göstermiş.
edebiyathaber.net (4 Ekim 2022)