Kendisine şiirlerinden aşina olduğumuz Kalgayhan Dönmez’in her biri farklı gibi görünse de toplamda bir bütünün parçalarını oluşturan üç öykü kitabı ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’, ‘Sıkıntılı Şehir’ ve ‘Toplanın Gidin’ bir arada yayınlandı. Kitaplardaki öyküler maziye, nostaljiye, zamanın kendisine ve getirip götürdüklerine ama en çok da insanın suretine odaklanıyor.
Kalgayhan Dönmez 1957 yılında Ankara’da doğmuş. İzmir Türk Koleji’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuş. Universty of Reading’te, Avrupa Birliği Akdeniz Bölge Entegrasyonu Türkiye Örneği konusunda master yapmış. Yurtiçi ve yurtdışında birçok farklı firmada üst düzeylerde görev yapan Dönmez Mülkiyeliler Birliği’nde Yönetim Kurulu üyeliği ve Mülkiyespor’da uzun yıllar yöneticilik yapmış. 2018 yılında ilk şiir ve deneme kitabı ‘Yalnızlık Kime Yeter’ yayınlanmış. İkinci şiir kitabı ‘İstanbulca/İstanbulway 2020 yılında Türkçe ve İngilizce olarak okurla buluşmuş. Aynı yıl arkadaşlarıyla beraber Panzehir Dergi’yi kurmuş. Kalgayhan Dönmez şimdi de Büyülüdağ Yayınları etiketiyle yayınlanan ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’, ‘Toplanın Gidin’ ve ‘Sıkıntılı Şehir’ adlı üç öykü kitabıyla tekrar okuyucu karşısında.
Kalgayhan Dönmez’in bu üç kitabı için erken bir ‘öykü külliyatı’ tanımını kullansak çok da yanlışa düşmeyiz sanıyorum. Kitapların belirli bir kronolojik sıralaması yok. Ancak yazar ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’da otobiyografik öğelerin ağır bastığı belli olan öykülerine yer vermiş. Kimi zaman yazlık sinemalarda altmışlı yılların Burhaniye’sine götürdüğü okura ‘Uçan Arabalar’ filmini izlettiren yazar yeri geldiğinde siyah beyaz fotoğraflarda hatırladığı İstanbul’u adım adım arşınlarken bir de bakıyoruz, buharlı trenle Ankara’nın Lunapark Gazinosu’nda Zeki Mürenli, Müzeyyen Senarlı, Emel Sayınlı programlarına davet ediyor bizi. Vapur iskelelerinde, vapurlara inip binenlerin yüzlerinden hayatlarını okuyor, bazen de aynı vapurlarla Adalar arasında tura çıkıp Adalı yazarlara selam gönderiyor.
‘Sıkıntılı Şehir’de yavaştan büyümeye başlayıp lafta kalmasın diye önüne ‘büyük’ sıfatı eklenmiş şehirlerin duvarları arasında sıkışıp kalmış insanlarını anlatıyor yazar. “Kafamı toparlamaya çalışıyorum. Kim bu insanlar? Yüzlerine bakıyorum hiç tanıdık gelmiyor. Yüzlerinde maske gibi bir şey var. İfadesiz, sabit gözlerle bakıyorlar. Bu onları tanımamı iyice güçleştiriyor. Sanki biraz sonra yapılacak bir çekim için hazırlanmış film platosunda yürüyor gibiyim. Bir sokak hayvanına ya da bir kuşa rastlamadım. Bu yoldaki sessizlik, durağanlık, donukluk oldukça sinir bozucu. Bir an ortamın ve yaşadıklarımın gerçekliğinden şüpheye düşüyorum. Hayal mi görüyorum diye elimle bedenime dokunuyorum, elimin altında karnımı hissediyorum. Demek ki gerçek. O halde gördüklerim gerçek olmalı,” diye betimliyor her gün yürüdüğü yolun artık mazi olduğunu. Bir zamanlar belediye otobüs şoförlerinin bile yolcularını tanıdığı duraklarda molalar verip onların hikâyelerine kulak veriyor. Onlar da ölmüş ama haberleri yok. Şimdilerde maskarası olmuş milletin. Diyorlar ki arkalarından, “Üç kuruş maaşını mezarlıktaki porsuklara, kirpilere, yılanlara harcayan Cevdet Bey mi?”
‘Toplanın Gidin’de artık günümüze geliyor yazar. Zaten kitabın Barkın Özdemir’ın fırçasından çıkan kapağından belli oluyor ‘içeride’ bizi bir ‘şenliğin’ beklediği. Rüya âlemlerinde bol bol gezintiye çıkıyor Kalgayhan Dönmez bu kitapta. Bamyalar kâbusu oluyor, hızlı trenlerle raydan çıkıyor, voleyi vurmak için sahaftan bulduğu haritanın peşinde kale duvarlarına tırmanıyor. Sudan sebeple ‘konuk olduğu’ karakolda polis niyetine nöbete duran ‘şüpheli’yle geceyi sabaha bağlıyor. Sonunda ise çatalından bıçağına, buzdolabından kaşığına kadar evin cümle mutfak eşyasının kurduğu çilingir sofrasıyla karşılaşıyor Dönmez. Toptan cozuttuğumuz bir zaman diliminde insanı özne olmaktan bu kitapla çıkarıyor işte yazar. Haybeye içeride ‘şenlik’ var demedik!
Kalgayhan Dönmez’in bu üç kitabı farklı zaman dilimlerine yayılarak yayınlansaydı etkisi ne olurdu, elbette bilemeyiz. Ancak belirli bir sıralama yapmadan tek seferde okunduğunda daha bir anlamlı kaçıyor sanki. Zira kitapların hepsi de çemberi tamamlayan öykülerden oluşuyor. Dönmez’in anlatım dili de her kitapta farklılık göstermiyor ama ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’da belki de anlattığı döneme sadık kalmak için nostaljik bir anlatımı tercih etmiş. Bugünden bakıp eskiyi yad etmiyor, bizzat eskiden bugüne haber yolluyor zira. Ve elbette yazarın şairliği de zaman zaman devreye girerek öyküleri renklendiriyor.
edebiyathaber.net (20 Ekim 2022)