-Kıpır kıpırsın Rana, biraz hareket etme de doğru ölçü alayım. Geçen provada bir parça potluk vardı aldım, diktim beli yeniden. Şimdi yine bolarmış. Ben bu gelinliğe verdiğim emeğe inan olsun iki gelinlik dikerdim.
Terzi Ayşe ablanın haklı sitemlerine boyun eğip sakinleşmeye çalıştı. Derin bir nefes aldı, gözlerini kapadı, zihnindekileri bir kilim silkeler gibi atmaya can atıyordu. Odada terzi değil de sanki kardeşi Sariye ve kızlar ile beraberdi. Hepsi bir sıraya oturmuşlar, ders çalışıyormuş gibi, dirsekleri eskilikten, kalemden kararmış, kafa kafaya vermişler bir yandan soru çözüyor bir yandan da Rana’ya bakıyorlardı. Hep o on kız çocuğu, bir de Sariye. Etti on bir kız, yirmi iki göz, imrenerek, sevinerek bakışan çocuk gözleri. Gözyaşları yanaklarını dağlamış hepsinin, saçları alacalı, yanardöner, alev alev, kenetlenmiş elleri, zincir misali on kız. Bir de Sariye. Oda öğle güneşi altında yanmakta, kapının sağında ve solunda askıda onlarca gelinlik, metrelerce duvak, beyaz gipür, dantel, şifon, saten, tül parçaları, jüponlar içinde, yeni ve mutlu bir hayata hazırlanmayı bekliyorlardı. Alnından akan terler gözlerini acıttı, etekliğinin her bir parçası bir kızın feryadı. Radyoda Neşet Ertaş’ın bağlaması, türküdeki her mızrap vuruşu onun yürek sızısı…… “Şu garip halimden bilen, işveli nazlı, gönlüm hep seni ariyor neredesin sen?……
-Vantilatörü açtım, iki pencere de açık, cereyanda kalıp düğün öncesi hasta olmayasın Ranacığım? O kadar sıkkın değil hava, daha nisan ayındayız. Şimdiden bu kadar ter basarsa seni, düğün gününü düşünemiyorum. Allahtan baban beline kırmızı kuşak bağlayacak. Daha zayıflarsan kuşağı sıkıverir artık, benden bu kadar.
Kırmızı artık onun gözlerini yakıyor, altı yıldır bakamaz oldu kırmızıya. Dönen başı mı, yoksa ona bakan yirmi iki çocuk gözün sürekli dolanması mı? Yüzünü sıvazladı kolonyayla, alkolün kokusuna rağmen teninde is kokusu, silemedi altı yıldır.
-Duvağın tülü en az üç metre olmalı, annen geçen geldiğinde dikiş makinasının üstündeki rafta duran, üzeri dantel ve pul işlemeli olanı seçmişti.
Duvağın pullarına, danteline baktı. Odanın çatısından bir ses mi duydu ne, sanki tavan da dünyası gibi çöktü çökecek. Mızrabın her vuruşu, bir koru alevlendirdi….Tatlı dillim güler yüzlüm a ceylan gözlüm. Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen, neredesin Sariye?…. Cehennem alevlerinin uğultusu ustanın sesini bastırmakta. Şöyle hareketli, eğlenceli bir türkü çalsaydı radyodan, uyanır mıydı Sariye yerinden?
“Gelin Rana ha ne yüzle giyeceksin gelinliğini duvağını taşıyacaktı kardeşin hani ben babamın damatlığını sen annemin gelinliğini giyerdin ya Sariye küçükken gelin damatçılık oynardık annemler gezmeye gittiğinde odamızı düğün salonu gibi süslerdik sen kıkırdayıp dururdun ben hep havalı süslü ablan kızardım sana o zaman bile hayran hayran bakıp hemencecik tutardın gülmeni annemin pabuçları minicik ayaklarına büyük geldiği için arkasına pamuk tıkardık”
-Şu temiz yere seriver duvağın tülünü, topu açalım. Duvak kesilirken de adettir “Allah tamamına erdirsin” denir bilir misin Ranacığım?. Keselim, verev parça çıkarıp sonra yuvarlayayım ki, kendinden volanı olsun, yoksa dümdüz iner sap gibi alimallah!
“Elif ile Zeynep tutturdu abla matematik sınavımız var yarın sen anlatınca hemen anlıyoruz ellerinde beşinci sınıf matematik test kitabı anlamayaydınız sınıfta kalıp gelin olaydınız okuma hevesiniz kursağınızda kalaydı alın size dört işlem problemi çözün hadi bir kıvılcım zemini ahşap çatısı ahşap bir yatakhaneyi beş dakikada yakarsa üç katlı yurdu kaç dakikada yakar cevap on beş bilemediniz yandınız tek ayak cezası yattığınız yerden hadi kur mutlu yuvanı şimdi bir de çocuk yap kızın olsun hatta on bir kız doğur anlat hepsine ateşin hızını üniversiteyi bırakmışmış sustu mu vicdanın öğretmen olmayınca ödedin bitti mi kefaretin cehennemin alevi vız gelir tırıs gider size ah gitmeyeydim son dakka eve öteberi almaya oyalandım evde şeytan tuttu kesin işe güce daldım yanmadan yandım kaldım”
“Daha kaç hayatı yakacaksın bırak çık git, boşver düğünü de gelinliği de Rana ananemiz eski taş evinin reçel kokulu mutfağına getirirdi ikimizi o titrek elleriyle pirinç ayıklar bir tanesi bile yere düşünce iki büklüm eğilir alırdı biz o vakit başörtüsünü kaptığımız gibi kaçardık “elekciler sizi” diyerek azarlardı rahmetli elek elek eridiler anane… “
Rana’nın gözü pencereden sokağa, derme çatma evlere, tuhafiye dükkânına, bakkalın güneşten ve tozdan solmuş körüklü tentesine takıldı. Sokakta sıcağın buğusu görüşünü bulandırdı, sıvılaşan sıcak alnında biriken terlere karıştı, nefesi harlandı. İleride sağda artık boş arsa görünümündeki yere kayınca gözleri, söz dinlemeyen gözleri, kaçırmaya çalıştıkça “kafanın arkasından bile beni gör” diye bağıran, sesten kaçan gözleri pes etti yine ve baktı oraya. Ses içindeki boşlukta çınladı, bomboş vücudu içi çürümüş ağaç gibi çığlıkla doldu. Artık o boş arsada ne bir ot bitmekte, ne çiçek, ne ağaç. Yanan yurt binasının karası, ihmalin, aymazlığın, yaşamanın utancına anıt gibi toprağı da karartmış, beti bereketini tüketmişti.
“Bakmayın karşımda öyle kızlarım utanıyorum kız kardeşlerim benim ben mi ana olucam bir gün kızım altı yaşına gelip teyzem yok mu diye sormaz mı yok yavrum anan kollayamadı emanet canları ayrılınca talebe yurdundan bir koşu eve onları ejderha yuttu”
Gelinlik provası uzadıkça görmekten kaçındığı her hayalet ayrı ayrı sahne almaya başladı.
“On dakikadan gelirim dedin ev ile talebe yurdu arası gittin geldin bak işte orada o üç katlı cehennem on bir çocuk matematik öğrenemeden gelin olamadan evciliklerine doyamadan yalanın dolanın anlı şanlı tokadını en kömüründen yiyerek…”
-Gelinliğin yakasını kapalı istedin ama az dekolte sana çok yakışır Ranacığım. Şu gerdanının güzelliğini az ortaya çıkarsak mı ne dersin canım?
“Ananemin mutfağına gidelim kalk hadi pirinç atarız kafasından aşağıya yine kıkır kıkır gül kilitli miymiş anahtarı neredeymiş şeytan aldı götürdü satamadan getirdi imiş neymiş cehennem zebanileri bizim köydenmiş ruhsatmış siz hiç Anadolu’yu bilmez misiniz hanfendi bunlar kasıtlı art niyetli sorular o köyden misiniz hah işte siz bilirsiniz her yere yetişmesi kolay mı devletin”
-Böyle gönülsüz gönülsüz bakma be gülüm, her gelin kız heyecanlanır. Ah şimdilerde evlenmek de zor, geçim güç. Allahtan siz şehre taşınacaksınız. Adana ile bizim köyün arası ne kadar ki, özledin mi ananı babanı atlayıp gelirsiniz karı koca hafta sonları.
“Takdiri ilahi… talihsiz yavrularımızın ailelerine taziyelerimizi yaralılara Allahtan şifasını gereken yapılacaktır kağıt mi tutuşmuşmuş sumen altı edilen evrakta ne yazıyordu nerede onlar yangın ilk beş dakikadan sonra 500 dereceye ulaşır pencereden atlayan üç kız öğrenci yaralı olarak hastaneye….morga kaldırılan cesetlerin birbirine sarılı oldukları….bilirkişi raporuna göre yangın giriş kattaki elektrik kontağından…..yangın 10.dakikada 600 dereceye ulaşır kontaklar katiller Sariyem edinilen bilgilere göre yangın merdiveninin kapısı kilitli olduğu tespit edilmiştir”
-Pensleri güzelce bele oturttum şimdi, hah, bir dönüver de etekliğin pilileri düzgün açılıyor mu bakıvereyim.
“Rana abla biz de senin gibi öğretmen okulunu kazansak babamız izin verir mi yangında 15. dakikadan sonra 700 dereceye ulaşır sıcaklık …..siz geberin….zebaniler kömürün yanma derecesi kaçtır ailelerden alınan kan örnekleri adli tıp raporundan gelecek verilerle eşlenerek isimler belirlene….çocuklar çıkamamış hepsi merdiven girişinde…parasız yatılıyı kazansak daha rahat öğretmen olurmuşuz Rana abla kemik 2000 derecede bile yanmazmış talebe yurdunda çıkan yangın ile ilgili olarak yayın yasağı kimlikleri teyit edilecektir ailelerine başsağlığı ve sabır diliyoruz”
-Bir santim pay bıraktıydım pililere içerden, gerekirse içimize sinmeyen yerleri kolayca düzeltiveririm. Sonra da duvağı tokalarım topuzuna, boyunu öyle ayarlarız.
“Ne olur hepiniz boğularak ölmüş olun Sariyem devletin tüm birimleri mahal yerine ulaştı ülkemizin başı sağ olsun yaşları 11 ile 14 arasında değişen 10 kız öğrenci ve 6 yaşında bir kız çocuğunun merdivenin yanında birbirlerine…..bir yangın alarmı kaç çocuk parasıdır DNA örneklerine göre olaydan sonra sabah yangın merdiveninin açık olduğu görüldü sinsice birini gönderip açtırmışsınızdır siz vallahi ekiplerin ayrıntılı çalışmaları olay yerini ziyaret eden büyüklerimiz milletimizin başı yansın geride kalanlar nasılsa onlar da yolunu bulur ziyan olmanın!!!
-Hah tamamdır, eteği hallettik. Önce ben duvağa elimde bir teyel atayım, büzgüsünü yapayım, sen az otur şuraya dinlen, hemen dikerim gülüm.
“Yangında çıkan en zehirli gaz olan karbon monoksit beni rahat bırakın artık ne olur Aladağ’ın rüzgarı serin esse kışın kar yağsa içim soğusa içiniz soğusa yalaz yalaz yanakların hep Sariyem su getirin bir yudum su Allah aşkına”
-Duvağın kaymaması için yerleştirirken de bir alttan bir üstten iri iri teyeller atıcam sonra. Bir karış alttan da yine teyelliyim ki dolgun dursun tülü. Fazla da sıkmayayım ki dalgası bozulmasın., Geliver yanıma az, ölçüsünü de ayarlayayım başına göre. Şuradan düğüm atayım, fazlasını kesicem……”Sinemde gizli yaramı, kimse bilmiyor.
Hiç bir tabip yarama, merhem olmuyor. Boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor. Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? Neredesin sen?…….
“Gelin damakçılık oynadığımız gelinlikle uğurladık seni Sariyem!!!!.”
edebiyathaber.net (23 Ekim 2022)