Deniz kenarında gezinirken elinize aldığınız küçük yuvarlak bir taşın sıcaklığı ilk etapta kalbinizi ısıtır. Pürüzsüz dokusu huzur verir gibidir. O küçük yuvarlak taşı tüm pürüzsüzlüğüyle okşamak garip bir keyif verir insana. Ancak bu taşın kenarları sivriyse ya da girinti çıkıntılarla doluysa hemen denize atarsınız. Bir taş denize atıldığında ise üç farklı etki yarattığını gözlemlemek mümkündür. Taşı elinizden attığınızda, yani onu geride bıraktığınızda bir boşluk hissedersiniz ama aynı zamanda tarif edemediğiniz bir ferahlık da yerleşir bünyenize, arayacağınız yeni taşın daha güzel olma ihtimali içinizi kıpır kıpır edebilir, bazen tam aradığınızı bulursunuz bazen de asla aradığınız gibi bir taş bulamazsınız. Bu, birinci etkidir; ara ara vicdanı sızlatan bir ferahlık. İkinci etkiyi ise taşın kendisinde gözlemlemek mümkündür. Denize atılan taş, elden çıktığı ilk anda boşluğa düşecekmişçesine korkar, sonra sert bir şekilde suya çarpar, denizin derinliklerinde ürperir belki, bocalar, alışması zaman alır yeni hale ama bir şekilde çizer yolunu. Üçüncü etki ise denizde görülür. Kalbinin tam orta yerine hızla çarpan sert bir cismin etkisiyle canı yanar, afallar, sallanır olduğu yerde. Sonra akışa bırakır kendini, dalgaların her okşamasında biraz daha hafifler her şey, taşın çarptığı yer unutulmasa da.
Melisa Kesmez’in, son kitabı Küçük Yuvarlak Taşlar ile tam da bu üç etkiye ışık tuttuğunu düşünmek yerinde olur sanırım. Anne, kız ve baba… Üç karakter Nergis, Elif ve Mehmet’in sırasıyla bu aşamaları sembolize ettiğini düşündüm kitabı okurken…
İkiye ayrılmış bir ailenin görünmeyen hikâyesi aslında Küçük Yuvarlak Taşlar. Görünenin ardında gizlenen karakterlerin göz ardı edilemeyecek öyküleri… Kitap Nergis, Elif ve Mehmet’in bölümlerinden oluşuyor. Üçü ayrı ayrı anlatıyor, birbirinden bağımsız gibi dursa da bir yerde birbirine bağlanmış hikâyelerini.
Nergis, 50’li yaşlarında bir kadın. Yıllar önce, kendisine âşık olan bir adamla, kendisi de onu sevince evlenmiştir. Dışarıdan bakıldığında her şeyin yolunda gittiği bir hayat gibidir; karısına âşık bir eş ve kocasını seven bir kadın… Bir de kızları vardır, Elif. Ancak bu noktada akıllara iki soru gelir: Sevgi başka, aşk başka şey değil midir? Ve anne olmak, her kadının ilk andan beri kusursuzca icra edebildiği bir görev midir? Toplumun ondan beklediği annelik rolüne “adapte” olamamış, âşık olma haline âşık olan, kendi yolundan giden bir kadın Nergis. Hayatta aradığını bulacak mı, muamma ama belki de sevdiği şey yolda olma, yeni umutlara sarılma halidir…
Elif, annesiyle arasında görünmez bir duvar olan, babasıyla kurduğu sıcak ilişkiyle gülümseten genç bir kadın. Babasıyla yaşamayı tercih etmiş ama âşık olma ihtimaline âşık olup, bunun peşinden gidişiyle belki de “annesinin kızı” demek gerek onun için. Hayat hiç beklemediği bir yerden vururken hiç beklemediği yerden göz kırpıyor ona. Annesiyle arasındaki görünmez duvar da yıkılacaktır belki, kim bilir…
Mehmet, Nergis’e ilk görüşte âşık olmuş. “Babalık” rolünün hakkını veriyor. Kendi hayatındaki yıkıntıların üzerini örtmeyi başardığını düşünürken Nergis de aynı enkazda bırakıyor onu. Ama isyan etmek mayasında yok Mehmet’in. Nergis’in gidişiyle kalbinde oluşan boşluğu da kendi haline bırakıyor. Belki de zaman onarmıştır o boşluğu, yok edememiştir ama onarmıştır…
İki parçaya ayrılmış bir ailenin hikâyesi…
Nergis, Elif ve Mehmet birlikte kurdukları hayatı sürdüremiyorlar; iki koca parçaya ayrılıyor aileleri ama yıllar sonra, farklı zamanlarda, içine düştükleri malum dipsiz kör kuyudan çıkamadıklarında aynı yere gidiyorlar: “Gabayemiş Koyu”na… Birlikte bir hayatı sürdüremiyorlar ama aynı su diriltiyor onları. Nitekim yazarın da söylediği gibi: “Tuzlu su her şeye iyi geliyor.”
Melisa Kesmez, Küçük Yuvarlak Taşlar ile sevgiye, başlamadan biten aşklara, kaybedişlere, terk edilişlere, edilemeyen vedalara, anneliğe, ümitsizliğe çevirmiş kalemini… Her duyguyu ilmek ilmek betimlemiş. Kendisi kısa, tesiri uzun bu kitap; okurlarının içindeki taşları yerinden oynatmaya yeminli gibi.
edebiyathaber.net (4 Kasım 2022)