Yücel Balku’nun “Sükût Ayyuka Çıkar” ve “Goncanın Üçüncü Günü” adlı kitapları Ketebe Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Geride hatırı sayılır bir hayran kitlesi bırakan Yücel Balku’nun öyküleri uzun bir aradan sonra Ketebe Yayınları’ndan çıktı. “Sükût Ayyuka Çıkar” ile “Goncanın Üçüncü Günü” efsanelerden, söylencelerden, yerel kültürden beslenen ve bugüne gelip yeniden şekillenen öykülerden oluşuyor. Büyük ve zor sorularını sonsuzluğa bırakıp göçen Yücel Balku “Bir öyküyü bitirmek için ölümden daha kesin sebep yoktur sanırdım. Ama öykü bitmedi” diyerek aslında hikâyesinin devam ettiğini fısıldıyor hepimize.
Yücel Balku 1969 yılında Iğdır’da dünyaya geldi. Bursa Uludağ Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan yazar, daha sonra Bursa’ya yerleşti. Bilgi iletişim sistemleri alanında çalıştı. 1992’de arkadaşlarıyla birlikte “Prometheus” adlı dergiyi çıkardı ve “Hayalet Gemi” dergisine Balku imzasıyla öyküler yazdı. Ardından Yücel Balku Öykü Atölyesi’ni oluşturdu. Yücel Balku, 15 Aralık 2003’te genç yaşta vefat etti. Yazarın hayattayken yayınlanan ilk kitabı “Sükût Ayyuka Çıkar”, 2000 İnkılap Kitabevi Öykü Ödülü’nü kazandı. 2004’te “Goncanın Üçüncü Günü” adlı ikinci öykü kitabı, 2005’te “Bitmemiş Külliyat: Yücel Balku” alt başlığıyla “Tayfanın Seyir Defteri” yayımlandı.
Daha önce farklı yayınevlerinden çıkan Yücel Balku kitapları uzun süredir basılmıyordu. Ketebe Yayınları hem Yücel Balku’yu gelecekteki okurlara tanıtmak hem de Balkusever okurları mutlu etmek için yeni bir edisyonla yazarın iki öykü kitabını yayınladı.
Doğduğu toprakların kültürünü öykülerinde yaşatan Yücel Balku, “Sükût Ayyuka Çıkar”da büyülü yılanlardan, ejder yüreklerden, haritalardan, oyunlardan, çeşmelerden, sulardan, rüyalardan, kadim dillerden doğan, hiç duyulmamış ancak tanıdık bir masalı okura anlatıyor. Düş ile gerçeğin iç içe geçtiği hikâyeleri bambaşka bir âlemde yeniden yazan Balku, çocukluğunun başkenti Iğdır’dan Bursa’ya uzanan yolculuğunu da öykülerine fon yapıyor. “Sükût Ayyuka Çıkar”da Doğu kültürünün masalları, efsaneleri, mitleri, menkıbeleri, destanları ve halk hikâyeleri; Balku öyküsünün parlayan yıldızları oluyor. Yücel Balku, Doğu ile Batı’yı, masal ile gerçeği, modern ile miti harmanladığı gibi dilde de melez ve kıvrak bir ivme yakalamayı başarıyor.
“Asıl mesele Çerbetân, nargile tütüyor henüz. Duman neyi söyleyebilir ki kıvrıla kıvrana? Bal gibi biliyoruz aslında; bir aşk bitebilir, tütün tükenebilir, milyonlarca çocuğa babalık edebilir bir insan. Unutmak da mümkün belki ama hayat bitmese iyi olur değil mi, böyle kıvrıla kıvrana!”
“Goncanın Üçüncü Günü”nde ise karşılaştığımız her kahramanda ve hikâyede keşfedilmeyi bekleyen bir gizem bizi bekliyor. Okur, her öyküde heyecanla bu gizemin izini sürüyor. Balku’nun tasarladığı mekânlar ve anlatılar keşfin gerçekleşmesi için oluşturulmuş yollar oluyor. Öyküler, okurun ancak sonsuz iç bağlantılar ve ipuçlarıyla çözebileceği açık uçlu bir evrende geçiyor: Bazen bir düşle, bazen haritalarla, bazen içinde hikâyemizin yazılı olduğu bir cevşenle, bazen uzaklardan gelen bir iğdenin kokusu ve bazen de kıvrılarak önümüzden geçen bir yılanın bıraktığı izle okur yolunu buluyor.
Yücel Balku, öykülerinde rüyalar, labirentler, efsaneler, gizemli semboller ve tılsımlarla dolu; tarihle şimdinin iç içe geçtiği alışılagelmiş zaman tasarılarının yıkıldığı bir evren inşa ederek eskimeyen hikâyeler yazdı.
“Sükûtun en yaşlı hüneridir; çok derin susup dünyayı dışladığınıza inandığınız anda içinizdeki bir tohuma sessizce su verir. Yeşerirken ruhunuz bile duymaz.”
edebiyathaber.net (14 Kasım 2022)