“Kime ne söylesem canım efendim!
Hasanım Ali, Hüseynim Ali, Hevesim Ali!
Kalbini unutan insan, neyi unutmaz ki!”
İnsanlık yer yüzünde var olmaya başladığından, insan içgüdüsel olarak duyuş ve düşünüşlerini dile getirme, oyun oynama (tiyatral gösteriler) isteği duymuştur. Bunun sonucunda da zamanla edebi ürünler ortaya çıkarak günümüze kadar gelmiş ve insanın edebi zevkini, duyuş ve düşünüşü geliştirici özelliğe bürünmüştür. Edebiyatın konusu, insandır; insanın yaptığı ve ilgilendiği her şeydir. Literatürde en eski edebi türlerin ölüm merasimlerinden doğduğu belirtilir; tiyatronun temelini Batı’da bağ bozumu tanrısı Dionysos adına yapılan dinsel törenler oluştururken Türk kültüründe yuğ törenleri oluşturur.
İnsan, önce acıyı hissetmiş ve onu değişik şekillerde dışa vurmuştur. Acının anlatılmasında coşkunluğu sağlamak, daha etkili dile getirmek için ağıt yakıcılık geleneğinden faydalanılmıştır. Anadolu’nun pek çok yerinde yas törenlerine ağıt yakıcı kadınlar katılır, ağıtçı kadınlar ölünün bir eşyasını alarak hem ağlar hem de ağıt yakar. Ödüllü yazar Kemal Varol’un 2016 yılında yayımlanan Ucunda Ölüm Var adlı romanı günümüzde unutulmaya yüz tutmuş geleneklerimizden olan ağıt yakıcılığını meslek edinmiş bir kadının aşkını ve ölüm anını konu ediniyor. Eser on dokuz bölümden oluşuyor. Yazarımız Kemal Varol, bölüm başlarında Cahit Sıtkı Tarancı’dan Hafız Kemal’e, William Saroyan’dan Gülten Akın’a birçok yazarın konu ile bağlantısı olduğunu düşündüğüm sözlerine ya da dizelerine veriyor. Sözlerin etkileyiciliği bölüm anlatısını daha etkili kılıyor okur üzerinde.
Ağıtçı Kadın’ı kılık kıyafeti ve yaşadığı sosyal ortam ile tanıdıktan sonra onunla birlikte okur da bir yolculuğa çıkıyor. Aşkın yolculuğu diyebileceğimiz bu yolculukta ümitsizliğin yanında yaşayan çareyi, suskunluğun amansız derinliğinde var olan sevda sözlerini işitiyoruz. Her ölüm bir elbise parçasıdır Ağıtçı Kadın’ın eteğinde. Bir çift ayakkabı anlatırken ölümü, her bir ölü bir çaput parçası olarak yaşamaktadır sökük düğümlerde.
Ağıtçı Kadın, saz aşığı sevdiğinin rüyasında kendisine seslenmesinden sonra yaşına aldırmadan, ölmeden önce onu son bir kez görebilmek ümidiyle yollara düşer. Önce Konya’ya, sonra Bursa’ya, Bursa’dan memleketine dönmek üzere yola çıkacakken askerlerin onu otogardan almasıyla İstanbul’a gider. Erzurum’a uğradıktan sonra Arkanya ve nihayetinde Arguvan’a ulaşarak son nefesini verir. Uğradığı her şehirde saz aşığı Heves Ali’den bir iz arar. Yüzünü görmediği, kim olduğunu bilmediği ölülerin ağıtlarını yakarak kendi duygularına tercüman olur. Ölülerin hikayelerinde Heves Ali’ye ait bir koku, bir dokunuş arar. Karşılaştığı cenazelerin Heves Ali olmamasına sevinirken bir yandan da onu bulamadığına üzülür. Onun için her ölüm bir ayrılık olurken aynı zamanda da kavuşma ümidi eker gönlüne.
Eserde, Anadolu şehirleri ve Anadolu insanının yaşamı, o coğrafyanın demografik yapısı, insanların çaresizlikleri, kavuşamayan aşıkların düştükleri durumları, Ağıtçı Kadın’ın Heves Ali’yi son bir kez görebilme ümidiyle uğradığı mekanlarda gözler önüne serilir. Ağıtçı Kadın’ın Heves Ali’yi arayışı, elli yıl geçmesine rağmen sevdiğini bir daha görememesi, Como Emmi’nin sevdiğiyle kavuşamaması, Halk Hikayelerimizdeki aşıkların hiçbir zaman kavuşamamasını anımsatır özelliktedir. Yazarın sade, duru bir dil ile kaleme aldığı bu romanı eskimeye yüz tutmuş ağıtçılık geleneğini konu edinmesi ve yerel sözcükleri de kullanması bakımından edebiyatımıza ve kültür hayatımıza katkısı yadsınamaz durumdadır.
Okuyucusunu aktif olarak romanın kurgusu içine çeken, sosyolojik ve psikolojik derinliği olan roman, Kemal Varol’un başyapıtları arasında yer almayı hak ediyor.
Kaynak: Kemal Varol, Ucunda Ölüm Var, Everest Yayınları, 6. Basım, İstanbul, 2021
edebiyathaber.net (2 Aralık 2022)