Gönül Çatalcalı’nın son romanı ÇÖP/Kentin Efsanesi, adı gibi sonrasında okuyucuya pek çok şey düşündürüyor.
Yüz binlerce yılda oluşan türümüzün gelişmişliğiyle gurur duyarız. Oysa bunca övündüğümüz uygarlığımızın yarattığı kentlerin arka yüzüdür “ÇÖP”. Kafalarımızı ne kadar kuma gömsek de sesini, varlığını bilmeyi engelleyemeyeceğimiz kadar büyümüştür artık gövdesi. Bu sağlıksız gövde kokusunu, pisliğini tüm dünyaya olanca gücüyle bulaştırmaya çalışmaktadır.Modern dünyanın atıkları o dünyaya ait olmayanların geçim kapısıdır diğer yandan.
Roman, çöp kamyonunu beklerken karınca sürüsüne benzeyen sabırsız, aç, kıskanç, yorgun insanların görüntüleriyle açılır.
Yaşamın ağırlığı kadar bir yükle çöplüğün üzerine çöreklenmişti nem, bu yapışkanlığın içinde sürekli ürüyordu vahşi duygular, katlanarak çoğalıyordu.
Çöp/Kentin Efsanesi, İzmir Kitap Fuarı’nda ilk kez okuyucuyla buluştu.
Yazarın daha önceki romanlarından Eşiktekiler, Karşıyaka Belediyesi’nin Samim Kocagöz Roman Ödülüne değer görüldü, Hamdüsena Sokağı Kadınları ise Dil Derneğinin Ömer Asım Aksoy Roman Ödülüne… Tüm ödüllerin hakkıyla alındığı,Çöp / Kentin Efsanesi romanı okunurken de fazlasıyla hissediliyor. Berrak bir anlatım, muhteşem denilecek kurgu, kanlı canlı, yaşayan karakterler… En önemlisi, uygar diye nitelendirdiğimiz zamanımızın bakmak istemediğimiz, baksak bile görmeye dayanamayacağımızyanına yarı masal, yarı gerçek kurgusuyla ışık tutan bir kitap olması…
Arka bahçemizde yaşayanlar da aynı bizim gibi, insan olma, insan kalma dertleriyle boğuşuyorken ilişkileri daha gerçekçi, içten, bir o kadar da zorluklarla bezelidir.
Sağı solu belli olmayan hayat,iyikötü, sevecen acımasız,bütün yönleriyle, bütün zıtlıklarıyla, çağlayanlar gibi akmaya devam ediyordur dışarıda. Daha çok da zalim…
Kadına bu en aşağı katmanda bile rahat yoktur. O burada da bir bedendir, dişidir, arzu uyandıran bir nesnedir.
Sütünü bıçak gibi kesen bu acıyı, bu öfkeyi besleyip büyütecekti, tıpkı oğlunu, bebeğini büyütür gibi. Tepelerden yuvarlanan, yuvarlandıkça devleşen bir çığ gibi.
Kitabın yarattığı atmosferde iş kazaları vardır. Dört bir yan işsizlik korkularıyla sarılıdır. Öyle de olsa tüm sorunlar bir yana, yazarın deyişiyle kir, koku hiçbir şeydir, hayatta kalmaksa her şey, bu zalim şartlarda.
Vasfi, Dilber, Samet, Levent, Suzi, Gülkız, Doğan, Fetbaz, Dürdane, Hicran, Zülfikar, Şakayık’la adları sayılamayan daha birçok karakter ve Azman adındaki akıllı bir köpek etrafında dönen olaylar, soluk soluğa okunmaya çağırır okuyucusunu. En çok da pisliğin içinde masumiyetleriyle parıldayanların tertemiz kalmış dünyalarını sorgulatır. Bunlardan biri de Doğan’dır.
Siktiğimin dünyasından değil bu oğlan, kafa zehir, insanlık on numara, aile cevher… Okuyacak okumasına amma velâkin nasıl, nereye kadar?
Karakterlerin en önemlisi “Dağ”dır. Zaman zaman dile gelir, o da başlar konuşmaya ve efsanesini yazmaya… Çöpten oluşsa da umudu vardır hâlâ insanda.
Der ki,
Dünyanın kendisi kadar yorgun insanları geceyi dinler. Kiminin, bir şamanın vecde gelen ruhu gibi bedenden ayrılan düşünceleri çok uzaklara akar. Dağımın ardına, sınırlarımın ötesine… Hayatlarınınkiri, kokusu sonsuz bir çölün el değmemiş derinliklerinde kuma gömüldüğünde, ancak o zaman…
Topraktan geçerek temizlenen her hikâye,gittiği yoldan geri dönerken küçük umutlara bulanır. Güneşli bir gökyüzü altında eklemleri ısınan, Isındıkça kemiklerinin sızısı azalan yüz yaşında bir insanın içindekiyaşama arzusu gibi karanlığı deler de geçer…
Yazar bu romanda da diğer romanlarında olduğu gibi yine günümüz toplumlarının en kritik sorunlarından “ÇÖP”e etkili anlatımıyla dikkat çekiyor.
Görmezden geldiğimiz her sorun bir gün mutlaka kendi efsanesini yaratacaktır.
Kaynak: Gönül Çatalcalı, ÇÖP / Kentin Efsanesi, Tekin Yayınevi, 1.Baskı Ekim/2022, 304 sayfa.
edebiyathaber.net (12 Aralık 2022)