Sergey Dovlatov’un Zona adlı kitabı Jaguar Yayınları tarafından Eyüp Karakuş çevirisiyle yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
Okurlarıyla ilk kez 1982’de, tam metin olarak ise daha sonra eklenen bölümleriyle 1991’de buluşabilen Zona, Dovlatov’un en hacimli romanıdır ve sanatsal macerasını ancak yirmi yılda tamamlayabilmiştir.
Kitaba adını veren “zona” kelimesi, Rusçada basit haliyle “bölge”, “alan” demektir. Ancak çalışma kampları söz konusu olduğunda ve kelime suçlu jargonunun görkemli dünyasına iltica ettiğinde anlam bir anda canlanır, kabuğunu yırtar ve genişler. “Zona” artık yalnızca bir cezaevi değildir, etrafındaki oluşumlarla kurulmuş organik bağlarıyla başlı başına bir fenomendir.
Dovlatov’un kendi askerlik tecrübelerinden yola çıkarak kaleme aldığı “Zona”, yine onun deyimiyle Sovyetler Birliği’nin minyatür bir kopyasıdır.
Ölüler Evinden Anılar, Kolıma Öyküleri, İvan Denisoviç’in Bir Günü gibi Rus kamp ve hapishane edebiyatının kanonik eserleri arasında özgün bir yeri olan Zona, Eyüp Karakuş’un Rusça aslından çevirisiyle ilk kez Türkçede…
Kitaptan bir alıntı:
“Çok sıradan, bilindik yeteneklerim vardı. Sonra, yalancıktan ve hafiften Napoliten bir havaya sahip alelade bir dış görünüş… Yine alelade bir gelecek planı… Kısacası, neyim var neyim yoksa hepsi de sıradan bir Sovyet yurttaşı profili çizmeye adaydı. Sempatik bir ulusal azınlığa mensuptum. Turp gibi sağlam ve sağlıklıydım. Çocukluğumdan beri marazi sayılabilecek herhangi bir bağımlılığım yoktu. Pul koleksiyonu yapmadım. Kurbağaları ameliyat etmedim. Uçak modelleri yapmadım. Hepsinden öte, okumayı da pek sevdiğim söylenemezdi. Sinemayı ve aylaklığı seviyordum. Üniversitede geçirdiğim üç yıl karakterime çok az etki etti. Burası benim için ortaöğretimin bir devamı niteliğindeydi. Eh işte, belki biraz daha üst düzey denebilir. Bir de genç kızlar vardı, spor vardı ve zavallı denebilecek kadar minimum düzeyde, düzene karşı bir muhaliflik vardı. O zamanlar her şeyin en mükemmeline sahip olduğumun farkında değildim. Daha sonra her şey kötüye gitti. Talihsiz bir aşk serüveni, borçlar, evlilik… Ve de tüm bunların üzerine tüy dikecek nitelikte bir gardiyan-askerlik görevi… Aşk hikâyelerinin hapishanede bitmesi nadir bir durum değildir. Bense sadece kapıları karıştırmıştım. Hücreye değil, kışlaya düştüm. Orada gördüklerim kelimenin tam anlamıyla insanı sarsacak cinsten şeylerdi.”
edebiyathaber.net (13 Aralık 2022)