“İstanbul’un Bodrum Katları” şehrin sesine kulak veriyor

Aralık 20, 2022

“İstanbul’un Bodrum Katları” şehrin sesine kulak veriyor

Ceren Ceran’ın ilk romanı İstanbul’un Bodrum Katları Masa Kitap etiketiyle yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Ceren Ceran, ilk romanı İstanbul’un Bodrum Katları’nda, İstanbul’a kendini var etmeye gelen kahramanımız Ömer üzerinden toplumumuzdaki görünmez kast sistemini akıcı ve akıllara yeni sorular bırakacak şekilde işliyor. 

Yayın hayatına yeni başlayan Masa Kitap, ikinci romanı İstanbul’un Bodrum Katları’yla okurunun karşısında. Ceren Ceran’ın mizah dili, yalın üslubu ve kendine özgü kurgusuyla dikkat çekecek ilk kitabı olan bu roman, hayaller ile gerçekten daha gerçek olan yaşam arasında bir yerde durup, insanın kendisine sorular sormasını sağlıyor. Zaman zaman kendinizden bir parça bulacağınız, zaman zaman da yazarın kendine has üslubuyla içinde kaybolacağınız su gibi bir hikâyeye hazır mısınız? 

Kendini var etme çabasıyla küçücük Batlı’dan çıkıp İstanbul’a gelen Yarımca Üniversitesi İşletme mezunu Ömer’in çok büyük hayalleri ve planları vardır. Ancak İstanbul onu düşündüğü gibi karşılamaz. İstanbul’un bodrum katlarında başlayan yaşamını sürdürmek için çok çabalasa da hepimizin tanıdığı gerçekler, onu da içine çeker; bir su baskınında kaybolur gibi sökülür hayalleri ciğerinden…

Peki, Ömer sonra ne yapar?

Bulduğu aşk, insanı nerelere sürükler?

İnsan, olmak istediği yer ile bulunduğu zemin arasındaki mesafeye nereden bakar?

Farklı sosyal sınıfın insanlarının birbirini “gerçekten” anlaması mümkün müdür?

İstanbul’un Bodrum Katları, genç karakteri Ömer üzerinden toplumun her kesimden insanının ve İstanbul’un sesine kulak veriyor. Ömer’in kişisel bakış açısı, birden bize de sirayet ediyor ve kendimizi kâh metrobüste bir durakta, kâh Çırağan Sarayı’nın kapısında buluveriyoruz.

Ceren Ceran, bu ilk romanda; farklı sosyal sınıfın insanları ile İstanbul’un sesine yaklaştığı mizahi dili, yalın üslubu ve kurgusunda yer verdiği Ekmek Parası para birimiyle her bir bedeni omuzlarından yakalıyor.

#İstanbulunBodrumKatları #EkmekParası #EP #toplumsalbellek

KİTAPTAN BİR BÖLÜM

“Pazartesi sabahı Mecidiyeköy’den kalkan bir metrobüs için söylenecek en doğru şey: Binmek tek çareniz değilse asla binmezsiniz. Mümkünse özel aracınızla gidersiniz, varsa arkadaşınızın arabasına binersiniz, yoksa taksi tutarsınız, olmadı metroya binersiniz ama metrobüse binmişseniz, binmek zorundasınız demektir. İşte ben her sabah, bu mecburiyetin bezginliğini okurum insanların yüzlerinde. Benim yüzüm de o yüzlerden biri mi acaba? Günün birinde birileri çıkar da “Bu şehirdeki fakirleri, bezginleri, mutsuzları yok edelim,” derse, ilk önce metrobüsleri ateşe vermeli.”

YAZARINDAN İSTANBUL’UN BODRUM KATLARI’NA DAİR 

Özellikle belirtmek istiyorum; kitabı darmadağınık, toz bulutlarının havalandığı, buzdolabı bomboş, görünüm itibarıyla fazlasıyla “ihmal edilmiş” evimde yazdım. Başka türlüsü mümkün değildi. 

Bizim için İstanbul’un ne demek olduğunu sadece biz anlarız. İstanbul, bu ülkedeki herkes için mutlaka bir şey ifade ediyor; bazılarının gelmek istediği, bazılarınınsa gitmek istediği yer, herkesin mutlaka bir sevdiğini saklıyor.

Kitap bir İstanbul’da kabullenilme çabasını anlattığı için bu haliyle pek çok insanın hikâyesini seslendiriyor diye düşünüyorum. Ülkenin dörtte biri zaten İstanbul’da yaşıyor ve bu sinirli şehrin kimin üzerini ne zaman çizeceğini kesinlikle bilemeyiz. Üstelik işler iyi gitse bile sürekli önünüze daha büyük hedefler koyuyor. Rutubetli bodrum katından Boğaz’da yalı sahibi olmaya kadar yolunuz var. Dolayısıyla İstanbul yaşamının başlı başına bir tutunma çabası olduğunu düşünüyorum.

Tabii bodrum kat metaforu, toplumdaki görünmez kast sistemine de işaret ediyor.

İstanbul’da azımsanmayacak kadar insan rutubetli bodrum katlara mahkûm edilmiş durumda. Ben de bir süre bodrum katta yaşadım ve İstanbul hayatım boyunca pek çok bodrum kata misafir oldum. Yine de bu kitabı yazmaya başlarken bu yönde bir mesaj kaygım hiç yoktu. Daha çok bu kocaman ve geniş dünyada insanların bu kadar kötü şartlara katlanmak zorunda olmasının eziciliği beni yazmaya itti.

Yani, “Ey insan soyu bodrum katta yaşamak zorunda bırakılmamız ne kadar akıldışı”ndan çok, “Ey insan soyu bodrum katta yaşamak zorunda bırakılmamız ne kadar üzücü” duygusuyla harekete geçtim.

CEREN CERAN HAKKINDA

Ceren Ceran, 1980 yılının Kasım ayında Tokat’ta doğdu ve büyüdü. 

Gazi Osman Paşa Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmesinin ardından eğitimine İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde eğitimine devam etti fakat tamamlamadı.

Çeşitli ulusal medya kuruluşlarında muhabirlik, editörlük ve bağımsız metin yazarlığı yaptı.

2011 yılında evlendi ve eşiyle beraber İstanbul’dan ayrılarak Sakarya’ya yerleşti. 2013 yılında Şiir ve Asım’ı, 2018 yılında Aziz’i dünyaya getirdi.

Uzun yıllardır sosyal medyayı aktif biçimde kullanarak özellikle kadınların dünya gailesini hafifletmeye çalışıyor.

Nerede olursa olsun, “Benim burada ne işim var?” duygusunu içinden atamıyor.

edebiyathaber.net (20 Aralık 2022)

Yorum yapın